Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hizmette Sınır Var Mıdır?

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

فَاٰتٰيهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْاٰخِرَةِؕ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَࣖ

"Bu yüzden; Allah onlara dünya nimetini ve âhiret nimetinin de güzelini verdi. Allah işini güzel yapanları sever." (Ali İmran 148/ Diyanet/ Kur' an Yolu)

"Allah’a yemin ederim ki, senin sayende Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi senin için, kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır.” (Buhari 7/3468, Müslim 2406/34)

“Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır.” (Emirdağ Lâhikası)

"İman, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder.
Hakikî imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir.”
(Sözler)

2023011320331763287f5421ddfa04.jpg

***

İslam'ı yaşamakta, imanı temsil ve telkinde; imkanlar azalabilir, zorluklar artabilir ama uzun süreli devam etmez.

Üstad Bediüzzaman "iman hizmeti birçok sahada/safhada tevakkuf etse bile mutlaka bir sahada tevali ve terakki eder" der.

Mü'minin ümidi bitmez, şevki sönmez ve davasından dönmez.

Her şey umudun azaldığı, gönlün daraldığı, sebeplerin sükut ettiği, dibe battığımız noktada yeniden başlar.

Aydınlığa en yakın zaman karanlığın dip noktasında ve zifiri zulmetin hemen ardından başlar.

***

Akşam namazını mahalle camiinde kılarken önündeki sarıklı müminin orta asyalı olduğunu fark etti.

Namazdan sonra dışarı çıkıp lavaboya gitti ve yürürken çekik gözlü müslüman ile gözgöze geldi.

Namazdan sonraki rabıtasını bitirmiş kapıdan çıkıyordu.

Selam verip tokalaştı ve 'takebbelallah' dedi.

Adını söyleyip adını öğrendi; Abdulvahab imiş.

Çıkıştaki çayhaneye davet etti, kabul gördü ve masaya oturdular.

Ama zor anlaşıyorlardı.

Tam bu anda Abdulvahab'ın oğlu da geldi.

Babası tanıttı 'menim bala Hasan.'

Hasan hemen Türkçe konuşmaya başladı.

İstanbul'da tekstilde çalışıyormuş.

Babası Özbekistan/Fergana şehrinden ziyaretine gelmiş.

Sohbet koyulaşmaya başladı. Abdulvahap gençliğinde A. Lütfi Kazancı'nın kitaplarını okumuş ve çok sevmiş.

Hemşerisi olduğumu söyleyince adam daha çok sevindi. Yüksek aromalı ıhlamurlar eşliğinde sohbet yayıldı ve gelişti.

Ve telefon üzerinden Risale-i Nur tanıtımı yapıldı.

Kalkma vaktinde; ev halkına ve çocuklara hediye çikolata tutuşturuldu.

***

Yine bir yatsı namazı sonrası üç siyahi müslümanla tebrik ve tokalaşma ardından ellerine tesbih verilip, başlarına siyah takke takılarak musafaha/kucaklaşma yapıldı.

Ve ellerine İngilizce Bediüzzaman-Risale-i Nur'u tanıtan risale, Tabiat Risalesi ve 33 Pencere sunuldu.

Memnuniyetleri tavır ve tebessümlerinden anlaşılıyordu.

Bu hizmet teknik ve tarzı başka camilerde de icra edildi ve iyi bir başlangıç yapıldı.

***

Cadde üzerinde bulunan lokantada lahmacun yemek için oturmuştu.

Az sonra içeri kuzey Afrikalı genç bir erkek girdi ve müslümanca selam verdi.

Dükkancı ile birlikte kendi de selamı duyulur şekilde aldı.

Adamın Türkçesi gayet iyi ve çok zeki olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu.

Derken isim ve memleket tanıtımı yapıldı.

Genç adam hem Cezayirli, hem de Fransız vatandaşı ve Acun'un şirketinde çalışıyormuş.

Eşi de Cezayir ve Amerikan vatandaşı, İstanbul Amerikan Koleji'nde İngilizce öğretmeni 2 çocukları varmış.

Cezayirli siparişini beklerken adam lahmacunun yarısını dürüp büküp Attas'a uzattı.

Attas ev komşusu olan lokantacıya baktı ve durakladı.

Ondan "ye ye afiyet olsun" cevabını alınca lahmacunu ısırdı.

Adam, Attas'ın gözlerine bakınca çok duygulandığını ve gözlerindeki ıslaklığı farketti.

O an "Attas'ın gurbet elde isar sırrını hissedip etkilendiğini" düşündü.

Tam o anda iç cebinden çıkardığı Hanımlar Rehberi'ni Attas'a sundu ve "mualllime hanımına selam ve hürmetle hediyemdir, lütfen okusun" dedi.

2023011320385863287f5421ddfa04.jpg

Attas kitapçığı alır almaz gözleri parıldadı "oo üstad Said Nursi" dedi ve çok teşekkürler etti.

***

Gittiği camide akşam-yatsı arasında bekleyip telefondan, akşam/yatsı arası nur talebesi virdi ve çeşitli okumalar yapıyordu.

Bu sürede dikkatini genç bir insan çekiyordu. Derin düşünceli ve sıkıntılıydı ve elinde ilaç torbası vardı.

Bir akşam camide yan yana düşüp tanıştılar.

Özbekistan/Taşkentli bir üniversite öğrencisiymiş.

Özel bir üniversitede bilgisayar mühendisliği okuyormuş.

İlk yıldan derslerini verememiş ve "okuldan memnun olmadığını" söylüyordu, morali bozuktu.

Adam ona yardım edecek birinin, bilgisayar mezunu oğlunun ona ücretsiz yardım edebileceğini söyledi ve telefonunu verdi.

Delikanlı çok sevindi memnun kaldı.

Adam ayrılırken Tabiat Risalesi'ni hediye etti.

Ve gencin yüzündeki tereddüt ve burukluğu farketti.

Kendi de buruldu ve bozuldu.

Daha sonraki günlerde oğlu o öğrencinin kendini aramadığını söyledi.

Konu kendi açısından açıktı ama hakiki hali Allah bilirdi.

Kısaca Tabiat Risalesi'ne fetö'nün terör gölgesi düşmüştü.

Çünkü 15 Temmuz 2016'dan sonra bu tip vakaları çok yaşıyordu.

Özellikle Türkiye'yi yakından takip eden Orta asya müslümanları, bu dini darbe travmasından çok ürküp korkmuştu.

Oysa bu tarihten önce bu memleket insanlarına Risale hediyesinde, tek bir kötü örnek yaşamadığı gibi, daima sevinç, coşku ve şükran görmüştü.

Bu hayal kırıklığı ancak uzun yıllar ve çabalarla düzeltilebilirdi...

Bu acı gerçek içindeki kırılma, keder ve öfkeyi yeniden tetikledi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum