Koronavirüsten evrimcilere tokat gibi cevap

Allah insana birçok duygular vermiştir. Aşk, sevgi, endişe, korku bunlar arasındadır. Bunlardan birisi de merak hissidir. Bu duygular maddi değil, manevi duygulardır. Gözle görülmezler ama hissedilebilirler ve yaşanabilirler. Bu duyguların insana veriliş amacı, duyguları insanı Allah’a ulaştıracak bir şekilde kullanmaktır. Bunlar, Allah’ı bulmak için kullanılmazsa, asıl maksatlarının dışında kullanılmış olur ve insana dünyevi, geçici çok az bir faydası olabilir. Çoğu zaman da faydadan çok zararı olur.

Mesela merak duygusunu ele alalım. Bugünlerde en çok merakımızın uyandırıldığı şey, koronavirüsüdür veya diğer ismiyle covid-19’dur. Merak duygumuzu nasıl tatmin ediyoruz bununla ilgili. Medyanın, sosyal medyanın bize sunduklarını takip ederek. Belki her gün haberlere onlarca kere bakarak, internetten anlık haberleri inceleyerek acaba ne olmuş diyoruz ve bunları da etrafımızla bazen de sosyal medyada paylaşıyoruz.

Diyeceksiniz ki, bu kadar güncel bir meseleyi de merak etmeyelim mi? Merak edelim ama sadece basın yayın organlarının bizi yönlendirdiği şekilde değil. Çünkü onlar, dünyada koronavirüsün ne kadar hızlı yayıldığını, her ülkede kaç kişinin öldüğünü, mücadelenin nasıl yapıldığını, ülkemizdeki durumu her gün, her saat güncelleyerek bizim merak midemizi doyurmaya çalışıyorlar. Biz de ölümle ilgili olduğu için, aç olan merak midemizi bize faydası dokunmayacak bilgilerle doyurmaya çalışıyoruz.

Bir hadis-i şerifte belirtildiği gibi “bir insanın malayani şeyleri terk etmesi onun iyi bir Müslüman, iyi bir mümin olduğunun göstergesidir.” Merakımızı medyanın sunduğu bilgileri takip ederek gidermeye çalışırsak, korku ve panik içinde yaşarız.

Bu yüzden merakımızı Allah’ın ilmini, kudretini, isimlerini bize hatırlatacak şekilde kullanmalıyız ki kalbimiz ve ruhumuz, aklımız ve hayalimiz huzur bulsun. Çünkü ayetlerde bildirildiği gibi, kalplerimiz ancak Allah’ anmakla, hatırlamakla mutluluğu ve huzuru hisseder.

Örneğin, koronavirüs nasıl ortaya çıkmıştır? Bu virüs ve birçok virüsler hayvanlarda bulunmaktadır. Yani hayvanlar ne zaman yaratılmışsa, o zamandan beri bu virüsler de birlikte yaratılmıştır. Ya da yüce Allah onların vücutlarında daha sonra da bu virüsleri yaratmış olabilir.

Biyoloji ile ilgilenen bilim adamlarının birçoğu evrim teorisinin savunucusu. Bu yüzden yaptıkları araştırmalardaki bulguları evrim ve mutasyonla açıklamaya çalışıyorlar.

Ben insanlar için öldürücü olan koronavirüsün yarasalara neden zarar vermediğini merak edip araştırırken, Amerikalı bir araştırmacı ve evrimci bilim adamının makalesine denk geldim. Cara Brook ve ekibi güzel bir çalışma yapmış. Ancak her şeyi evrime, mutasyona bağlayarak bilginin kirlenmesine yol açmış.

Yarasalarda birçok virüsler var. Aslında birçok canlıda var. Yarasalarda daha değişik virüslerin olduğu tespit edilmiş. Ancak yarasaların kurşun geçirmez bir bağışıklık sistemleri var. Bu yüzden vücutlarındaki hücreler, hızlı bir şekilde antikor üretiyor ve onların canlı, genç ve zinde kalmasını sağlıyor. Küçük bir memeli, 40 sene genç ve dinç bir şekilde yaşıyor.

Dünyanın en hızlı akrobatik uçma hareketlerini yapan bir memeli. Soru şu: Yarasalara, insanlarda ölümcül olabilen bu bağışıklık sistemini kurşun geçirmez bir şekilde yapan kimdir? Hangi evrim teorisi bunu izah edebilir?

Cara Brook ve ekibi diyor ki: “Yarasaların güçlü bağışıklık sisteminin uçacak şekilde evrimleşmelerinin bir “yan etkisi” olduğunu öne sürüyor.”

Bu kadar mükemmel bir yapıyı “evrim”in sebep olduğu “yan etki” cümlesiyle açıklamaya çalışmak, insanın aklını çıkarıp atması demektir. Bağışıklık sistemi kompleks ve muhteşem bir yapıdır. Koruma kalkanı demektir. Bunu yan etki ve evrimle açıklamaya çalışmak şuna benziyor: Evinizin üstüne su geçirmez, soğuk ve sıcağı geçirmez bir tavan yapılmış. Siz diyorsunuz ki, “bu bir yan etki sonucu evrimleşerek oluştu.” Ya da “hava savunma sistemleri bir bombanın çarpması sonucu oluştu.” Böyle bir cümle söyleseniz buna kargalar bile güler değil mi? Böyle mükemmel bir bağışıklık sistemi, yan etki ile değil, İlahi etki ile yaratılmıştır. O hayvanlar da Allah’ın bir sanat eseridir, Allah Hafiz ismini, koruyucu ismini üzerlerinde en güzel, en güçlü şekilde yansıtmış oluyorlar.

Peki neden insanlara geçiyor, yarasa ne yapıyor ki bu virüsler insanlara geçiyor?

Bu merak bize şu noktaya getiriyor. Cevabı aynı araştırmacı veriyor:

“Bu katı savunma sistemi devreye girdiğinde yarasadaki hücreler hızla kendini kapatarak virüs girişlerine engel oluyor ancak bu virüsün tamamen yok edilmesi değil sadece dışarıda tutulması anlamına geliyor. Virüsler üzerinde bulundukları yarasada bazen ömür boyu kalıp diğer türlerde hiç gözlenmeyen çok yavaş hızlarda çoğalmaya devam ediyor. Bu durum çağımızın en korkulan hastalıklarının da doğması için uygun bir laboratuvar anlamına geliyor.

“Araştırmacılar her ne kadar yarasaların toplum sağlığı üzerinde oluşturduğu tehlikeden bahsetse de bu canlıları şeytanlaştırmamak konusunda da dikkatli davranıyor. Ekip, yarasalardan insanlara sıçrayan hastalıkların genellikle habitatlarının işgal edildiği yerlerde gerçekleştiğini ve hayvanların stres altında olmasının virüs taşıyan daha fazla salya, idrar ve dışkı üretmeleriyle sonuçlandığını ifade ediyor. Bilim adamları, yarasaları koruma altına almanın hem onlar hem de bizim için yararlı olabileceğini belirtiyor.”

Aslında insanlar, yarasalara yaşama alanı bıraksalar, onları rahatsız etmeseler sorun olmayacak. Ama insanlar yenilmemesi gereken bu hayvanı yemek için yakalayıp canlı canlı satmaya kalkıştığından ondaki virüsler, salya, idrar ve dışkıları vasıtasıyla insanlara bulaşabiliyor.

Diğer bir husus da, bu virüslerin çoğalması. Virüsler, canlı bir konak bulduklarında, oradaki hücrelerin proteinlerini yiyor, hem hücreleri öldürüyor, hem de kendisi milyonlarca çoğalarak daha çok yayılıyor. Bağışık sistemi gittikçe zayıflayan yaşlılarda ve kronik rahatsızlığı olanlarda ölümcül olabiliyor. Ama bağışıklığı güçlü olan insanlara etki edemiyor, onlarda da çoğalıyor ve başkalarına bulaşmasına sebep oluyor.

Burada merak etmemiz gereken şey, insanın bağışıklık sistemi. İnsanda kemik iliğindeki hücreler tarafından kendi cinsinden olmayan dışardan gelen düşmanlarla savaşacak asker savunma hücreleri üretiliyor. Burası biyolojik bir yaratılış laboratuvarı gibi. Bir hücre kendisi gibi hücreleri üretmek için programlanmış Allah tarafından. Vücudumuzdaki genetik kodlarımızı taşıyan hücreleri yüce Allah böyle çoğaltıyor. Ama kemik iliğindeki hücreler, kendi cinsinden değil, vücuda giren düşman virüs ve mikroplara, kanser hücrelerine karşı savaşmak için değişik türde lenfosit hücreleri üretiyor. Bunu nasıl yapıyor? Akıllı bir insan olarak benim vücudumda ben bir laboratuvar kurmadım. Hiçbir insan da kurmadı. Üstelik hiçbirimizin böyle bir üretimden haberi bile yok. Bunların evrimle olduğunu söylemek, kemik iliğinin akıllı olan insandan bin kat daha fazla akıllı olmasını kabul etmek anlamına gelir. Bu mümkün değil. Kendisi akıllı değil. Yaptığı iş akıllı insanları hayrette bırakıyor.

Ama bir sistem var. Vücudumuzu yaratan Allah onu düşmanlara karşı savunmak için gerekli savunma hücrelerini de yaratacak bir sistem kurmuş. Sebep kemik iliği hücreleri. Ama gerçek sebep Allah’tır. Alim olan Kadir olan Allah’tır. Çünkü kemik iliği hücreleri, insanın menfaatini düşünecek bir akla, bir ilme ve bilgiye sahip değildir. Üstelik dünyada bütün insanlarda da aynı sistem bulunmaktadır. Dikkat ediniz aynı sistem diyorum. Yani bir birlik söz konusu. Hani bir insanda olsa belki evrimcilere hak vermek mümkün olabilir. Ama bütün insanlarda aynı sistemin olması, hepsinin bir Yaratıcının elinden, kudret elinden, O’nun sonsuz ilminden ortaya çıktığını gösteriyor.

İşte merak duygumu böyle gidermeye çalıştığımda şaşkınlığım artıyor, Allah’a inancım kuvvetleniyor, Allah’ın mikrop ve virüs ordularının ve onlara karşı savunma sistemlerinin mucize yönlerini görüyorum. Evrimciler ise evrimi ve mutasyonu bu hakikat güneşinin önünde bir perde, bir engel yapıyor. Allah ile bağlarını kopararak endişe ve korku içinde yaşıyor. Bu gerçeği merak edip öğrenerek ölsem de kalbim ve aklım imanın huzur ve mutluğu içindeyken mümin olarak ölürüz inşallah.

Çünkü korkunun ecele faydası yok. Ölüm bugün gelmezse yarın gelecek. Virüs olmazsa başka bir şey. Ecel geldi cihane baş ağrısı bahane demiş atalarımız. Önemli olan ölümü iman ile karşılamak. Bu da merakımızı malayani şeyler için değil, imanımızı kuvvetlendirecek şeyler için kullanarak yapabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum