Selim GÜNDÜZALP

Selim GÜNDÜZALP

Kalpler Seni bilmeli, diller Seni söylemeli

Gözler eserlerini görmeli, kalpler Seni bilmeli, hissetmeli; diller Seni söylemeli. Senin güzelliğini dillendirmeli Rabbim!

Şehir denen mezarlarda, sıkıştık kaldık, beton yığınlar arasında. Yetiş imdâda. Yetiş derdinin devâsının ne olduğunu bilemeyen bu garip kullarının imdâdına, yetiş!

Yıktığını yapamayan, kırdığını onaramayan, dağıttığını toplayamayan, darmadağınık kullarının imdâdına yetiş. Allah’ım, yetiş! Meded sende. Adını anınca keder yok. Allah’ım, adından güzel söz yok.

Şehrin, insanları tek tipleştirici tuzağından kurtulmalıyız. Bir yer bulmalıyız kendimize. Dağlara, yüksek tepelere çıkmalıyız. Şehre, oradan bakmalıyız. Karanlık yolu eşkıya bilir, bir de şeytan. Aydınlık yolu ise, kalp ve vicdan. Bu asrın hastalığı; düşünme, sade seyret.

Her yerde kıskaç altındayız, evlerimizin içi bile güvenli değil. Tuzakların farkında değiliz. İnsan, her yaşta çocuk; sadece nefsin elindeki oyuncaklar değişiyor. Düşünce ve tefekkür yollarının tıkandığı ve hatta kapandığı bir çağda yaşıyoruz. Gözün görmediğini, gönül görüyor. Bir yer, bir çıkış yolu bulmalıyız düşünmek için, şehrin tuzağına düşmemek için. Sığınılacak bir yer gerek, bu ilâhî görev için.

Düşünmek şifâsıdır her derdin ve kederin. Şifâsıdır her gafletin, her illetin. Hayalleri ve inancı kadar büyüktür insan. Bir de azmi ve sebatı kadar… Gaflet, gri bir bulut. Kapladı mı ufku, gönül ikliminin güneşi tutuluyor, toz duman oluyor her şey. Dilde Allah, gönülde şeytan. İkisi bir arada olmaz. Melek, şeytanla barışmaz.

“Allah de dostum, Allah
Lâ ilâhe illallah
Nur Muhammed sallallah
Lâ ilâhe illallah!”

Bir şeyler değişmeli hayatımızda. Aklın eli imdâda yetişmeli, hırsın ve hevesin dizginini tutmalı. Yeniden bir şeyler olmalı. Sen kendine yardım et ki, Allah da sana yardım etsin. Hayatın değişsin… Gönülden istemedikçe sen, her şey aynı kalmaya mahkûm. Hayatı değişmeden yaşamaya devam edeceğiz demektir.

Oysa ne fırsatlar duruyor önümüzde. Meselâ üç gün erken kalksa, belki koca bir gün kazanacak insan. Şöyle bir kımıldansa yerinden, nice sıkıntılar üşüşen sinekler gibi kaçışacak. Cami önlerinde kaymak satan çocukların dünyasını bir sezebilse, kim bilir neler kazanacak. Bir çocuğun başını okşasa, bir ihtiyarın koluna girip yürüse, bir baba dostunun gönlünü alsa, kim bilir neler değişecek…

Hz. Peygamber’in (asm) âdetidir diye, bir gece vakti, şehrin öte ucunda kabristanı ziyarete gitsek, kim bilir neler değişecek hayatımızda. Bunları yaşamadan bilemeyiz. Rüzgârda sallanan ağaçların yapraklarını seyredebilse bir caminin penceresinden… Çaycının telaşını anlasa… Bayramlık ayakkabılarını elinde tutan çocuğun heyecanını yüreğinde bir hissetse… Cüz’î bir maaşla hayatını güller gibi geçiren gönlü zenginlerin evine bir misafir olsa mesela. Bereketin ne demek olduğunu o zaman anlayacak insan. Kim bilir neler değişecek hayatımızda?

Yetmiş yaşına geldiği halde, hayatında hiç yeni bir şeye sahip olmayan nice insanlar var. Bir bisikleti bile olamamış nice çocuklar var. Ama onlar, Allah ile mutlular. Hz. Ali, “Zengini, zengin diye mutlu zannetme. Fakiri de fakir diye mutsuz zannetme” diyor. Bakışımızı değiştirmeye çağırıyor.

Eski, bakırdan mamûl abdest ibriğini dahi, “O benim mahremimi bilen, kırk yıllık dostumdur” diye, hurdacıya satmaktan çekinen, nice asil nineler var. Hafta sonu torunu ziyaretine gelecek diye, gün, saat sayan dedeler var. Torunları için masallar toplayıp derleyenler var.

Giysileri zaman değil, günahlar eskitirmiş meğer. Modası geçse bile kırk sene aynı elbiseyi izzetle, şerefle giyenler var. Onlar elbiselerin eskitemediği insanlar. En ağır hastalık bile geldiğinde ona ‘hoş geldin’ diyebilenler var.

Bilginin ışığını ruhumuza yudum yudum içiren öğretmenlerimizi unuttuk sanmayın. Hakları ödenmez hiçbirinin. Dünyamızın gerçek kahramanları onlar. Aramızda yaşıyorlar. Bazılarını biliyoruz ama çoğunu tanımıyoruz. Varsın, kimseler bilmesin. Bir bilen var, bir Rab var onları tanıyan ve bilen. O yeter. Her şeyin, herkesin ihtiyacını gören bir Rab var.

•••

Sen nasılsan, dünya öyledir.
Gördüğüne göredir.
Sen mutluysan, gözüne mutlu görünür insanlar.
Her şey gördüğün gibidir.
Bakışın bir bir elbise giydirir gördüklerine, ruh biçer hâllerine.

Bir hâlden diğer hale geçiyoruz. Düşe kalka gidiyoruz.
Bazen öyle, bazen böyle. Kusurunu bilen, talihli insandır, kalbi değişime açıktır. Değişime direnmek, kendine kötülük etmektir.

Her sabah güneş niye yeniden doğuyor? Yataktan kalkalım diye değil, gafletten ayılıp uyanalım diye?

Değişime karşı direnmek, bir nev’î ölümü istemek. 
Ölmeden kabre girmek, yani hayatın içine gömülmek…
Çıkmalıyız bizi bozan, bu şehir denen zindandan. Bu yerler bize göre değil. İmanın ışığıyla ve Allah’ın yardımıyla çıkacağız inşallah. Yeter ki biz çıkmak isteyelim.

Her insanın içine kapanma ya da bir mağara dönemi vardır hayatında. Her günün bile bir mağara dönemi vardır. O mağaradan, o dağdan şehre bir bakabilsek yeter… Dağlara kalmak için değil, inmek için çıkılır. İnsanları uyarmak, uyandırmak için çıkılır. Mağara bir motiftir.

Şehre hâkim bir tepede otağ kuran bir caminin bahçesinden, bir yatsı namazı sonrası, şehri seyredebilsek… Yüz binlerce insanın yaşadığı şehre bir de o tepeden bakabilsek. Karanlığı delen bir ışık, akıp gidecek yüreğimizden. O zaman anlayacağız düşünmenin ibadet olduğunu, düşünmenin farz olduğunu. O zaman anlayacağız gözlerin önündeki perdelerin ne kadar da kalın olduğunu.

Yüksek yerler, ufkunu genişletmiyor sadece insanın, kalbini de kanatlandırıyor. Dağlar, tepeler önemli. Allah’ın büyüklüğünü ve kendi küçüklüğünü orada daha iyi anlıyor insan. Şehir ve insanlar buradan fethedilir.

Bir gece buradan sadece şehri değil, ruhunu da seyretmeli insan. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Gecenin örtüsünü yorgan gibi üstüne çekenin, ruhu asla üşümez. Düşünmek, en karanlık gecenin, en aydınlık ve en sıcak ışığıdır. Düşünmekse deşmektir. Kabuktan öze geçmektir. Karanlıklardan nuru yudum yudum sağarken, gökleri yıldız yıldız içerken ve gözyaşlarıyla abdest alırken hiç üşür mü insan?

Ruhun kendini bulduğu, zamanın durduğu anlar vardır. Kendini bulan, Rabbini bulur. Kendini bilen, Rabbini bilir. 

“Bu uçsuz bucaksız kâinatın içerisinde, küçücük bir toz zerresiyim ben, işim ne bu dünyada, görevim ne burada?” Orada anlar, o yüksek tepelerde bulur, aradığı soruların cevabını insan. Gecenin sessizliğini delen bir baykuş sesi dekoru tamamlar. Gececiler iş başında. Üstelik rızkı da ağzında. Ve düşünür insan…

Kapkara gecede kara karıncayı gören Sensin Allahım.
Gördüğümü gören, gözümü veren, içimden geçeni bilen de Sensin. Hiçbir şeyin hiçbir şeyini unutmayan, beni mi unutacak?

Biz kendimize ne kadar uzak olsak da, Allah bize o kadar yakındır. Bu mânâyı orada anlar insan. Olanlar olmuştur o an. Kur’ân’ın istediği kıvama gelmiştir insan. O kaskatı kâlp, o taş gibi yürek, erimiş, çözülmüştür bu manzara karşısında. Hiçliğini, küçüklüğünü görmüştür yüce Yaratan’ın huzurunda. İçten bir ‘aaah’ ve ardından ‘Allah’ demiştir o an.

Haşmetli gökler, uzak yıldızlar, bir el atsa tutacak mesafededir. Yakındır, kardeştir artık her şey. Şehrin dost ışıkları, ruhunda bin bir düşünceler uyandırır. Nefis ise huysuz, yaramaz bir çocuk gibi ayartmaya çalışır. Odaklandığımız noktadan, ayağımızı kaydırmaya çalışır.

İçimizdeki ateşi sadece tefekkür söndürür. Tefekkür Allah’a teşekkürdür, şükürdür. Düşüncesizlik, tefekkürsüzlük ise bizi yavaş yavaş öldürür. İnsanı kolaycılığa götürür. Hayatı kaldığı yerden sürdürür. Belki de süründürür. Oysa fikreden, düşünen insan değişir, tazelenir. Çevresini de değiştirir.

Gece bir güldür, kalbin bahçelerinde açar. Gör, anla ve düşün yeter ki. Düşün ki bulasın kaybettiğini. Kul düşünür, Allah buldurur.

Ey inleyen, ağlayan ve çaresizliğine yanan hiçbir insanı unutmayan, yalnız bırakmayan Allah’ım (cc), bir gecenin gülüyle, ince bir düşünceyle güldür ruhumuzu. Bembeyaz güller bahçesine çevir. Kalbimizi sevginle güçlendir.

Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.