Alaettin TAŞKIN

Alaettin TAŞKIN

Kalb gözüyle görmek

Kâinata baktığımda varlıklara şefkat edildiğini gözlemliyorum. Kendime de bakıyorum ve aynı şekilde ben de kâinata tecelli eden şefkate mazhar olduğumu görüyorum. Sonra benim ve kâinatın şefkatli bir Yaratıcı’sı olduğu sonucuna varıyorum. Ve bu Yaratıcı’nın kâinat cinsinden olmayan olması gerektiğini muhakemem sonucu anlıyorum. Çünkü kendime ve kâinata baktığımda hepsi benim gibi 'yapılıyor' olan şeyler olduğunu görüyorum. Benim ve kâinatta hiçbir şeyin, "varlığının kendisinden olmadığını" görüyorum. Öyle ise beni ve tüm kâinatı şefkati altına alanın kâinat cinsinden olmayan, yani varlığı kendinden olan olmasının zaruri olduğunu anlıyorum. Varlığı kendinden olanın ise ancak "mutlak" olarak tanımlanabileceğini anlıyorum. Bu sonuç benim için kesin bir bilgi oluyor: "Varlıkların şefkatli ve mutlak bir Yaratıcı'sı var." Bu şekilde kesin bilgiye İslam literatüründe "ilm-el yakîn" deniliyor.

Sonra bu kesin bilgiyi yediğime alarak duygularımla, yani kalbimle kâinata, varlıklara bakıyorum. Ben de bir şefkat duygusu var. Ve şefkatli olmayı güzel bulan bir duygu daha var. Ve şefkatli olanı seven başka bir duygum daha var.

Duygularımla kâinata, varlıklara muhatap olduğumda görüyorum ki varlıklar kendi kendilerini yapamaz. Varlıkları, varlıklar cinsinden olmayan Birisi yapıyor. Bendeki şefkat duygusunun gözüyle/gözlüğüyle/'kriterleriyle' kâinata, varlıklara bakıyorum. Evet diyorum, bendeki şefkat duygusunun paralelinde, aynı manasında varlıklar üzerinde görünen bir şefkat olduğunu gözlemliyorum.

Böylece duygularımla kesinkes emin bir şekilde 'hissederek' varlıklara şefkat eden Birisinin var olduğunu 'duygularımın gözüyle' görüyorum. Bendeki şefkat duygusuyla bakarak, tüm varlıklara şefkat ettiğini gördüğüm Yaratıcı'yı, "tüm kâinata şefkat edici" mutlak/sonsuz özelliğiyle tanımaya başlıyorum. Çünkü Yaratıcı'nın mutlak olması gerektiği sonucuna bir üst basamakta muhakemem sonucu ulaşmıştım. Öyle ise mutlak olanın özellikleri de mutlak olur. Ayrıca tüm kâinatta geçerli olan bir şefkat, ancak mutlaktır ve ancak mutlak olan bir kaynaktan gelebilir (marifetullah).

Şefkatli olmanın ve şefkat etmenin güzel ve kemal bir özellik olduğunu hissedip yaşayan bir duygum daha var demiştik. Ve şefkat edeni seven başka bir duygumun daha var olduğunu da söylemiştik. Bu özellikler, sanki duygularımın fıtratı ya da duygularımda bulunan bir 'ön bilgi' olarak tanımlanabilir diye düşünüyorum.

Bu duygularımla varlıklara baktığımda görüyorum ki varlıkları her anda yok iken var etmekte ve onların tüm ihtiyaçlarını en güzel şekilde karşılamakta olan bir şefkatli Yaratıcı’nın güzel ve sevilen özelliklere sahip  olduğunu duygularımla hissederek görüyorum. Bu şekilde kesin bilgiden, ‘duyguların görmesiyle gerçekleşen kesinliğe' ulaşmaya İslam literatüründe “ayn-el yakîn” deniliyor.

Duygularıma, kalbime baktığımda, kendime ve tüm sevdiklerime ve hatta bütün var oluşa ebediyen şefkat edilmesini en şedid duygularımla arzuluyorum ve en derin bir şekilde bu ihtiyacı hissediyorum. Tüm kâinata "şefkat edici" olarak tanımaya başladığım Yaratıcı; o mutlak şefkatiyle benim en büyük arzum ve en derin ihtiyacım olan tüm var oluşla birlikte ebediyen şefkate mazhar olmayı 'garanti ettiğini' anlıyorum. Ve bundan emin oluyorum. Böylece kendimi, var oluş denizinde Yaratıcı’nın 'şefkat gemisine' bırakıyorum ve derin bir ohh çekiyorum. Bu özellikleriyle tanıdığım yaratıcıyı en derin kalbimle, bütün duygularımla sevmeye başlıyorum (muhabbetullah).

Sonra her şeyin varlık kaynağı olmakla ve tüm varlıklara ebediyen şefkatli olmakla benim bütün ihtiyaçlarımı, bütün duygularımı tatmin eden bir Yaratıcı'ya bağlanmak, Ona 'teslim' olmak; duygularımın, var oluşumun bir gereği olduğunu anlıyorum.

Böylece kendimde ve kâinatta görünen özellikleri o şefkatli Yaratıcı'ya bağlayarak anlamlandırıyorum. Ve kendimi, bütün var oluşumu, bütün duygularımı, bütün kabiliyetlerimi, bütün ihtiyaçlarımı ve bütün arzularımı o şefkatli Yaratıcı'ya bağlayarak yaşamaya çalışıyorum (ubudiyet).

Böylece duygularımın itminanının ancak mutlak varlık olan yaratıcıya 'teslim' olmakta olduğunu görüyorum. Duygularımla, fıtratımla ‘barışık’ olmamın ancak Yaratıcı’ya ‘teslim’ olmamla mümkün olduğunu görüyorum. Yoksa duygularım tatmin olamıyor. Yani, o şefkatli Yaratıcı'ya bağlanmak, 'teslim' olmak  duygularımın bir gereğidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.