Müsbet Hareket Sempozyumu

Günümüz çok erken başladı. İstanbul’un manevi direklerinden ve Mühmandar-ı Rasulullah (asm) Ebu Eyyüb El-Ensar’i’nin camiine misafir olduk. Sabah namazını büyük bir hazla eda eyledikten sonra kabr-i şerifini ziyaret ettik. Fatiha’mızı hediye ettikten sonra Hazret-i Üstadın sadık, fedakâr, cefakâr ve serdengeçti talebelerinin kabirlerinin başındaydık. Bizim gibi Anadolu’nun dört bir yanından gelmiş ziyaretçileri vardı. Dualarımızı ettikten sonra İstanbul aşığı mihmandarımız Eyüp Ergül kardeşimiz bizi çorba konağı diye bir yere çorba içmeye götürdü. Elhamdülillah midelerimiz bayram ettikten sonra, ruhlarımızın bayramına devam ettik. Oradan İstanbul surları içinde ve dışında medfun olan birkaç sahabe kabrini ziyaret etme bahtiyarlığına erdik. İstanbul’un fethi için gelmişler ve burada kalmışlar. Allah gani gani rahmet eylesin. Daha sonra da Haliç Kongre ve Kültür Merkezine vardık.

İstanbul İlim ve Kültür Vakfının tertib eylediği “Kur’an ve Sünnet Rehberliğinde bir İman Hizmeti; Müsbet Hareket” sempozyuma katıldık.

Asrımız, enaniyet asrı. Mübet/pozitif harekete tamamen zıt bir zemin. Eğitimde verilen temel bilgiler Kur’an ve Sünnete dayalı olmayınca, insanı zaptetmek de mümkün olmuyor. Dinsiz ve her şeye madde nazarıyla bakan felsefeye dayalı bir eğitim sistemi, enaniyeti körükledikçe körüklüyor, sonuçta ortalık çeşit çeşit, renk renk ve boy boy firavunlarla ve nemrutlarla doluyor. Herkes “ben ben” dedikçe ortak noktada buluşmak, anlaşmak mümkün olmadığı gibi, dehşet verici husumetler de sürekli artış gösteriyor; kardeşi kardeşe, Müslümanı Müslümana kırdırıyor, akıllar devre dışı kalıyor. Ahval-i âleme ve şu düştüğümüz perişan hallere baktıkça; “Neden bu kadar ahmakça hareket ediyoruz? sorusunu sormadan edemiyoruz.

İşin temeli gelip dayanıyor müsbet harekete. Bunun için de evvela çocukluktan Kur’an ve Sünnet ahlakı ile ahlaklanmamız lazım. Herkesin kendisini haklı gördüğü ve anlaşmaya yanaşmadığı bir dünya, nasıl bir dünyadır anlamak mümkün değil. Toplumsal düzeni sağlamanın ana araçları; merhamet, hürmet, emniyet/güven, haramı helali bilip haramlardan sakınmak ve serseriliği bırakıp itaat etmektir. Kur’an ve Sünnete dayalı bu ahlaki değerleri sosyal hayatta artık görmek bir hayli zorlaştı. Bunların yerlerine de zıtları ve gayrı müsbet sefahat araçlarının ikame olunduğu görülmektedir.

İslam milletleri kan ağlarken ve çok perişan bir durumda iken umursamayan, sıradan, hatta televizyonda dinlenilmesine hiç mi hiç gerek bile duyulmayan bir habermiş gibi geçiştirip futbol maçında fânî olan insanlarla birlikte yaşamak nasıl bir şeydir? Bana çok ürkütücü geliyor.

Bütün bütün karamsar da değiliz. Said Nursi’nin; “Ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılabatı içerisinde en yüksek sada İslamın sadası olacaktır” müjdesini biliyoruz. Böyle bir ortamda elbette gayret gösterenler, dünyanın ve insanlığın iyiliği için çalışanlar da var. Bunları can u gönülden tebrik ediyoruz. İştirak ettiğimiz Müsbet Hareket Sempozyumu da bunlardan birisi.

Sempozyuma katılım bir hayli fazla idi. Yer bulamayanlar ayakta dinlediler. Katılan ve katılamayan siyasilerin ve bürokratların açıklamaları ve verdikleri mesajlar dikkat çekiciydi. Birçok ülkeden tebliğ sunmak için bilim adamları katıldı. Adeta bir İtthadı İslam sevinci yaşandı.

Sempozyum konuşmalarında:

  • Bediüzzaman’ın hayatını, Kur’an’ı anlatmaya, Kur’an’ın taşıdığı evrensel mesajları tüm insanlığa iletmeye vakfetmiş bir dava adamı, bir mütefekkir olduğuna,
  • Hiçbir karşılık beklemeden ve hiçbir şeye alet etmeden yalnız iman üzerine mesaini teksif eden Bediüzzaman’ın “müsbet hareket” ilkesine,
  • Bediüzzaman'ın kendisi de yapılan onca zulme rağmen asla müsbet hareketten vazgeçmediğine,
  • Bediüzzaman'ın talebelerinden anarşiye katılan, bozgun çıkaran hiçbir kimsenin çıkmadığına, hep müsbet hareket ettiklerine, sürekli ihtilaf ve kavgadan uzak durduklarına, devletin ve milletin aleyhinde olmadıklarına,
  • Müsbet hareketin bardağa dolu tarafından bakmak, karanlığa “kahrolsun” demek yerine bir mum yakmak, dalgalı hayat denizinde sahili selamete varmanın, hayat maratonunda engelleri daha kolay aşmanın esası olduğuna,
  • Kur'an-ı Kerim’in “müsbet hareket” esasının örnekleriyle dolu olduğuna,
  • Tüm mukaddes değerleri ve Risale-i Nur’ları süfli emellerine alet etmeye cür’et edenlere çok şükür ki; Rabbimizin lütfuyla aziz milletimiz ve devletimizce fırsat verilmemesinde “müsbet hareket” tarzının çok büyük etkisinin olduğuna,  
  • FETÖ üzerinden Said Nursi ve Risale-i Nur'a bakmanın fitne olacağına,
  • Son yıllarda El-Kaide, DEAŞ ve FETÖ gibi terör örgütlerinin ideolojik dayanağı olarak lanse edilmeye çalışılan İslam’ın, Kur’an ve Sünnetin ışığı altında doğru ifade edilmesinin son derece elzem olduğuna,  
  • Erozyona uğrayan ümmet olma şuurunun aktifleştirilmesine, kula kul değil, sadece Allah'a kul olunması gerektiğine
  • İyiliği yaymanın ve kötülüklere mani olmanın her Müslümanın en başta gelen görevi olduğuna,
  • Kıyamete kadar sürecek hak ve batıl kavgasında, safımızı belli etmek ve hak deryasında bir katre olmak adına bu gayreti göstermek durumunda olduğumuza,
  • Müslümanların bu dönemde maruz kaldığı birçok sıkıntının, musibet ve acıların temel sebebinin Kur’an-ı Kerim’i ve Sünnet-i Seniyyeyi doğru anlamamaktan kaynaklandığına,
  • Sapkın yapıların ana hedefinin, bizatihi Müslümanların kendisi olduğuna,
  • Yaşadığı onca sürgüne ve baskıya rağmen “Hakk’a, Halka, Kur’an’a hizmet davası”ndan asla taviz vermeyen Bediüzzaman Hazretlerinin hayatının, bu bakımdan önemli bir örnek olduğuna, sevdası büyük olanın imtihanı da büyük olduğuna,
  • Mevla’ya güvenip elbirliği içinde çalışılması ve hakikate ram olunması halinde üstesinden gelinemeyecek hiçbir imtihan olmadığına,
  • Risale-i Nur eczanesinde ümmetin hastalıklarını tedavi edecek ilaçlar bulunduğuna, Müsbet hareketin fitne karşısında bir antibiyotik gibi olduğuna, Risale-i Nur’ların birleştirici özelliğe sahip olduğuna vurgu yapıldı.

· Sonuç bildirisinde de asıl düşmanımızın cehalet, zaruret, ihtilaf olduğu, bunlara karşı san'at, marifet, ittifak ile cihad edilmesi gerektiği, İslam âleminde dökülen kanların durdurulabilmesi için İslam Birliğinin bir an önce sağlanması, bunun için çalışılırken de dışlamadan, ötekileştirmeden kuşatıcı bir şekilde, müsbet hareket tarzının benimsenmesi hususlarına dikkat çekilmiştir.

Bütün bu konuşulanlar lafta kalmamalı. Eğitimde, sosyal ve siyasi hayatta neler yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır. Her şeyin başı eğitim diyoruz. O halde evvela işe eğitimden başlanmalı. Batı felsefesinin küfrü işmam eden konu ve kavramları ders kitaplarından çıkartılmalı. Her çocuğa Batılı gibi değil de Müslüman gibi davranması öğretilmelidir. Çocukların kalp ve ruhlarında oluşan tenasüpsüzlükler/derin uçurumlar hep bu gayrı fıtri eğitimlerin neticesidir. İyi, kaliteli ve yüksek karakterli insan yetiştiremiyoruz. Çünkü müsbet hareketin yani iyi davranışların altını dolduramıyoruz.   

Cehalet de, fakirlik de, ihtilaf da eğitimle yenilir. Onun da mü’minin fıtratına uygun müsbet bir eğitimle olması gerekir vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum