Kader ve irade, birbirleriyle nasıl uyumlu hâle getirilebilir?

Risale-i Nur Eğitim Programı’mızın “Kader ve İradenin Hakikati isimli” 6. Hakikati olan Kader Risalesi İzahı’nda ikinci mebhasa geldik. Okumayanlara bir önceki giriş yazımızı okuduktan sonra bu yazıyı okumalarının daha istifadeli olacağını  belirtmek isteriz. İlk yazımızı aşağıdan okuyabilirsiniz.

https://www.risalehaber.com/kader-ve-irade-meselesine-saglikli-bir-yaklasim-20149yy.htm

Şimdi ve bir sonraki yazımızda ele alacağımız bu mebhasın ele aldığı konular, İslam tarihinde de sürekli münazara edilen oldukça karmaşık meseleler. Kader Risalesi’nde Sa’d-ı Taftazanî gibi büyük bir âlimin kırk elli sayfada, Mukaddemât-ı İsnâ Aşer ismiyle meşhur kitabında ancak hallettiği ve fakat halk tabakasının anlayabileceği bir seviyeye indiremediği aynı meselelerin, bu risalenin İkinci Mebhas’ında sadece iki sayfada ve herkesin anlayabileceği bir tarzda tam manasıyla anlatıldığı ifade edilmiştir. Evet, gerçekten de bu bölümde şimdiye kadar İslam tarihinde görülmemiş ustalıkta ve anlaşılır cevaplar verilmiştir. Bununla beraber Kader Risalesi’nin bu bölümünü, gerek bilinmeyen kelime ve kavramlar, gerekse ifade tarzındaki incelik ve derinlik sebebiyle hemen kolayca anlamanın çoğu insan için mümkün olmadığı da meşhur bir vakıadır.

Eğitim Programı’mızın Kader Risalesi İzahı olan bu yazı dizimizde, kader ve iradenin mahiyeti, birbirleriyle nasıl uzlaşabilecekleri, kadere iman etmenin insan hayatına ne anlam ifade ettiği ve kaderin varlığının delilleri konularında (Kader Risalesi’ni daha önce okumadıysanız) daha önce hiçbir yerde görmediğiniz anlaşılırlıkta izahlarla karşılaşacaksınız. Ayrıca ikna edici, billur gibi açık ve akıcı bir üslubun, aklı ve kalbi tatmin eden mantıkî çıkarımlarla ahenkli arkadaşlığına şahit olacaksınız. Gerek Risale-i Nur’a gönül vermiş düzenli okuyucularına, gerek Risale-i Nur’u okumaya yeni başlayacaklara bu yazı dizimizi önem vererek takip etmelerini tavsiye ve arzu ediyoruz.

Kader Risalesi’nin bu derece anlaşılır ve billur gibi bir netlikte izahını nasip eden Rabbimize binlerce kere şükür ediyoruz. Herkesten önce bu hakikatlere bizzat talip olan biri olarak bu tarzdaki bir Kader Risalesi izahına rastlamadığımızı ve bunun ancak ilahî bir ikram olduğuna kesin bir inançla itikad ettiğimizi söylemek, üstümüze bir borçtur. Şimdi başlıyoruz.

Kader ve insandaki iradenin nasıl uyumlu hâle getirileceği ve görünüşteki zıddiyetlerinin nasıl giderileceği meselesi üzerine çok tartışılmış ve konuşulmuş. Kader Risalesi’nde bu meselenin hemen başında insandaki iradenin mahiyetini ve kaderle ne şekilde bağdaştığını bilmememizin, iradenin varlığının kesinliğine şüphe getirecek bir sebep olmayacağı ve kaderle bağdaşmadığına delil olmayacağı bahsedilmiş. Hemen arkasından kaderle iradenin birbiriyle nasıl çelişmedikleri, aklî bir zeminde ortaya koyulmuş.

Öncelikle akıllarda yanlış bilinen kader anlayışının yerine doğru bir kader yaklaşımı geliştirilmiş ve kaderin ilahî bir ilim yani “hadiselerin nasıl ve ne şekilde cereyan edeceğinin bilgisi” olduğu ifade edilerek tarifi yapılmış. Bu ilim sıfatının hadiseler üzerinde zorlayıcı bir etki sahibi olmadığı ve “hadiseler öyle gerçekleşeceği için bilindiği”, yoksa “nasıl olacakları önceden bilindikleri için o şekilde gerçekleşmedikleri” belirtilmiş.

Tabiat Risalesi izah metinlerimizde yer alan “Her Şeyin Açıklaması Madde Parçacıklarının Hareketi mi?” başlığı içinde verdiğimiz bir misal vardı. Bu bölümü aşağıdan okuyabilirsiniz:

https://www.risalehaber.com/her-seyin-aciklamasi-madde-parcaciklarinin-hareketi-mi-16738yy.htm

Orada demiştik: Bir tepeden aşağıdaki vadiye baksak ve görsek ki, bir tren her gün belli saatlerde, o vadiden geçiyor. Şimdi bu hadiselerin oluş şeklini, not defterimize kaydetsek, biz bu kaydı yaptığımız için ve trenin geliş saatini bildiğimiz için mi, o tren belli saatlerde geçmektedir; yoksa zaten tren oradan geçecek olduğu için mi, biz onun geçeceğini ilmimizle ‘önceden’ görüp, trenin geçeceği saatleri defterimize kaydetmişizdir? “Trenin hareket kanunu” misalimizin detayını, bahsi geçen başlığa havale ediyoruz.

Şimdi bu basit misalde bizim ilmimiz (bilgimiz) ancak sınırlı bir zaman ve mekânı kapsayabiliyor. Hâlbuki zaman ve mekân kayıtlarının dışında ve onlardan bağımsız bir ezelî ilim söz konusu olduğunda işler biraz daha değişiyor. (Not: Buradaki “dışında” tabiri, mecazî anlam ifade etmektedir. Yoksa elbette Allah’a hiçbir şekilde yön izafe edilemez. Fakat bizzat Kur’ân’ın kendisi bu tarzda mecazî tabirler kullanır ki, hakikat anlaşılabilsin. Çünkü insanların zihinlerinin alışık olmadığı mecazî ve soyut bir mananın, hakikî (somut) bir mananın elbisesi giydirilerek gösterilmesinde zaruret vardır.)

Kader Risalesi’nde de ifade edildiği gibi ezelî bir ilmin temel özelliği; geçmiş, şimdiki zaman ve geleceği âdeta yukarıdan bakar ve hepsini içine alır gibi “aynı anda” görebilmesidir. Bu yaklaşım tarzında bizler, irademiz, yaptıklarımız ve yapacaklarımızın tamamı, ilahî kaderin ve ezelî ilmin kapsamı içinden çıkamıyor, hepsi “aynı anda ve birden”, sanki tüm hadiseler tek bir hadise imiş gibi ve “olmuş, bitmiş” gibi görünüyor. Bu durumda tüm alternatif kaderlerin ve muhtemel tercihlerin en nihaî neticeye varışları ve şekillenişlerinin mutlak ve en son durumları, “daha baştan” ilahî ilimce “mâlum, bilinen” bir özellik arz ettiğinden, elbette ilahî taraftan “Bu böyle olacak, bunu böyle takdir ediyorum ve buna ait kaderî şablonları ve plan ve programları, böyle olacağı için şu şekilde dizayn ediyorum ve ilahî kader defterine ve Levh-i Mahfuz’a yazıyorum. Artık kalem durdu, mürekkep kurudu, olacak ne ise olacaktır” şeklinde bir takdim ediliş, gayet makûl ve uygun olacaktır.

Gelgelelim ki, durum bizim tarafımızdan öyle görünmemektedir. Bu da gayet tabiî ve aklîdir, çünkü bizler zaman ve mekânla kayıtlı ve sınırlıyız. Bizim açımızdan hadiseler “olmuş ve bitmiş” değil “yaşanmakta ve yaşanacak” durumda görünmektedir. Şimdi aralarında görünüşte bir zıtlık veya çelişki varmış veya olabilirmiş gibi görünen bu iki bakış açısı ve iki tablo, aslında tek bir çerçevenin dışardan ve içerden iki ayrı yerden görülmesinden başka şeyler değildir. Aslında hadise tektir. Hepsi birbiri içinde olup gerçekleşmiştir veya gerçekleşecektir. Dolayısıyla zaman-mekân kayıtlarının dışında kalarak bizleri seyreden ve her şeyi “olmuş ve bitmiş” olan nihaî şekliyle görebilen ilahî ilmin, daha biz yaratılmadan bizim açımızdan “olacak ve bitecek” hadiseleri yine bize göre “önceden” bilerek, ona göre ilahî programlarını hazırlamasına bir engel yoktur ve “bu tarzdaki bir kader yaklaşımı” ile “bizim hür irademizle yapacaklarımızı tercih etmemiz”, elbette hiçbir yönden birbirlerine zıddiyetleri olmaz ve birbirleriyle çelişmezler.

Eser metninde sorulan bir soruya aynı mantık üzerinden yürütülerek verilen usta cevabı hatırlayalım. Soru şöyleydi: “Bir tüfek atan adamın ne kabahati vardı, atmasaydı ölen adam yine ölecekti?”

İşte tam burada yakalanan ince nokta: Zaten kader demek, o adamın tüfeğiyle, diğer adamın öleceğinin bilinmesi ve hadisenin ona göre tayin ve takdir edilmesi demektir. Şimdi o adamın tüfeğini ateşlememesini farz ettiğimiz dakikada, kaderin o işe hiç dâhil olmamasını, yani olayın nasıl olacağını bilmemesini de beraberinde varsaymış olacağız.

Peki bu durumda ne ile sonuca hükmedeceğiz? Yani kader demek, sebep ve neticeye beraber ve bir anda bakmak ve bilmek ve takdir etmek (eşya oluşumunun ölçü ve planlarını belirlemek) demek ise, zincirleme olarak birbirlerine bağlı hadiselerin her bir parçası birbirinden ayrı düşünülemez ki, biz kaderi o yüksek mevkiinden aşağıya kendi nazarımız seviyesine indirsek, ondan sonra da kaderi kendi kısıtlı bakışımıza tâbi edip, kader ve iradeyle olan münasebetleri öyle anlamaya ve açıklama getirmeye çalışsak, tamamen yanlış ve sakat bir noktadan hareket etmiş oluruz ve vardığımız hiçbir sonuç doğru olmaz.

Dolayısıyla doğru cevabımız, ne tüfeğin atılmamasıyla adamın ölmeyeceği, ne de buna rağmen öleceği yönünde bir fikirde bulunulamayacağı ve böyle bir durumda sonucun ne olacağını bilemeyeceğimizi itiraf etmemizin gerektiği olacaktır.

Risale-i Nur Eğitim Programı’mızın “Kader ve İradenin Hakikati” isimli bölümünün bir parçası ve 26. Söz-Kader Risalesi’nin 2. Mebhas’ının ilk beş vechinin izah metni olan yazımızda sunulan hakikatlerin tam olarak hissedilerek pekiştirilmesi için, eser metnini de içeren görsel destekli ders videosunu da aşağıdaki adresten izlemenizi tavsiye ediyoruz.

Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı-78 Ders Videosu: Kader ve İrade, Birbirleriyle Nasıl Uyumlu Hâle Getirilebilir?

https://youtu.be/snPmTYTGzgM

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum