Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

İnsanlarda cinsellik, şehvet ve saldırganlık duygusu

İnsan vücudunun organlar ve uzuvları dışında bir de duygusal yönü vardır. İnsan cirmiyle küçüktür; ama başta ruh, kalp, akıl, irade ve benlik olmak üzere duygu zenginlikleriyle dünyadan ve kâinattan da büyüktür. Duygular, insanın dışarıdaki yaşam ile içerideki yaşam arasındaki bağlarını kurar. Onların tümü insanın ruhuyla iletişim kuran birer kanaldır.

İnsanlarının iç dünyası, kâinatın derinlikleri kadar uçsuz bucaksızdır. Belki de girift ve karmaşık bir kitap gibidir. Erkek ve kadın, farklı yaratıldığı gibi her birey de birbirinden farklı yaratılmıştır. İnsanlarda olumlu duygular olduğu gibi, olumsuz duygular da vardır.

İçimizde bazı duygular vardır ki çekirdek gibi, zamanla büyür ağaç olur, çiçek açar ve etrafa güzellikler saçar. Sevgi, yardımseverlik ve dostluk gibi. Duygular vardır vahşi ata benzer, doludizgin gelir ki dizginleri ele alıp kontrol etmek gerekir. Düşmanlık, öfke, kin, nefret ve kıskançlık gibi.

Duygular bazen şiddetli bir rüzgâr, bazen tutkuya dönüşüp fırtına olurlar. Akıl ise; aşırı duygularını kontrol edebilecek bir güç, bir kuvvettir. Duygular kontrol edilebildiği, insana zarar verici boyutlardan uzaklaştırabildiği oranda, insanın derecesi meleklerin de üstüne çıkar. Sermayeyi kaybetmeden kâra çevirmektir marifet. Atom bombası gibi düşüp etrafı harap etmeden, o gücü nükleer santrale çevirip faydalı hale getirmektir insana düşen. Aksi durumda o, insanların nazarında da, Yaratıcının nazarında da hayvandan aşağıya düşecektir.

İç dünyamız, duygu dünyamız, görülmeyen o engin âlem, bizimdir.  İç huzur; duyguların dengede olması ve aşırılıklardan uzak durmakla sağlanır. Kontrol tamamen elimizde olmalıdır. Gafletimizden yararlananların dışında kimse oraya nüfuz etmemelidir.

Sevgi, şefkat, merhamet, acımak, aşk, ölümsüzlük isteği, sabır, merak, ”ben” duygusu, Allah sevgisi ve korkusu, ümit, hayal 6.his, alçak gönüllülük, hayret, vicdan, utanma, zevk alma, mutluluk, heyecan, yalan söylememek, doğruluk, sadakat, dostluk, hayranlık, kendi kusurunu görmek, kötülüğe karşı iyilikte bulunmak, bağışlayıcılık, cesaret, empati, tevekkül gibi daha yüzlerce olumlu duygularımız vardır. Bunlar bir sarayın kapılarına benzer, yani gönül sarayının kapıları çoktur, buralardan da odalara girilir. Bu odaların da birbirine açılan kapıları vardır. Bu kapılardan ne kadarı ardına kadar açıksa mutluluğu o kadar çabuk yakalarız.

Ama bunun yanında düşmanlık, hırs, kin, hased, öfke, siddet, saldırganlık, şehvet, elem, keder, pişmanlık, suçluluk, umutsuzluk, yalnızlık, korku, kaygı, tasa, kuruntu, şüphe,  kıskançlık, yalancılık, açgözlülük, inatçılık, tarafgirlik, gıybet(arkadan konuşmak), şöhret olma isteği, beğenilmek, kendini beğenmek, kaygılı olmak, can sıkıntısı gibi yüzlerce de olumsuz duygularımız vardır. Birçok olumsuz duygu birleşerek aynı anda yaşanabilir. Örneğin kıskançlık; öfke, üzüntü ve korkunun bileşimi olarak yaşanır. Saldırganlık ve şehvet duygusu da birlikte kontrolden çıkmış bir şekilde yaşanabilir. Bu duyguları da ne kadar çabuk eğitip kontrol altına alırsak huzura kavuşuruz. Çünkü kontrolsüz güç her zaman kişinin hem kendisine hem de başkasına ve çevreye zarar verir.

Olumlu duygular da, olumsuz duygularda birbirini besler. Olumlu duygular çoğaldıkça olumsuzlar azalır, denge kurulur. Olumsuz duygular çoğaldıkça çatışma çıkar ve bunalım doğar. Kişi hem kendisine hem de başkalarına ve çevreye zarar verir.

İnsanlar da hayvanlar gibi yer içer yatar uyur ve neslinin devamını sağlamak için de cinsel ilişki yaşarlar. Cinsel duyguları onu çekici kılarken, öfke ve şiddet duygusu da aslında onu tehlikelerden koruyan itici bir güçtür. Bu iki duygu insanda mutlaka olmalı ama denetimde tutulmalıdır.

*bir adamın kuvve-i gadabiyesi olan dâfiası ve kuvve-i şeheviye olan cazibesi olmazsa, ölmüş olmuş olur ve hayy iken meyyittir. (MÜNAZARAT)

Bazı psikologlar; gençlerdeki kibir, öfke, kıskançlık, tembellik, oburluk, şehvet ve açgözlülük duygularına7 ölümcül günah” adını verir. Bunlar aslında Narsizmin belirtileridir. İnsanlarda bulunan bazı duygular hayvanlarda da vardır. Hatta bazı hayvanların duyuları insandan daha da fazla gelişmiştir. Ama insanda olan duygular onu hayvanlardan farklı kılar. Cinsellik ile saldırganlık gibi bazı duygularımız hayvanlarla ortak olan duygularımızdandır. Ama insanınki sınırlandırılmamıştır, nice zulümlere neden olabilir.

*hayvanın aksine olarak, kuvâ ve meyilleri fıtraten tahdit edilmemiş; meyl-i zulüm hadsizdir. (SÜNÜHAT)

Bu duyguların en büyük tehlikesi, akla galebe çalıp irade dizginini ele geçirmeleridir. Bu duygulara yaratılıştan bir sınır konmamıştır, dinin bunlara çizdiği bir sınır vardır. Bu sınırlar içinde tutulduğunda faydalı iken sınırlar aşıldığında zararlı hale gelir. İnsana verilen akıl, onları bu sınırlarda tutmaya yaramalıdır. Örneğin cinsel isteklerde aşırı gitme, onları alevlendirme insanı saldırgan yapar, zor kullandırır ve birçok namusu ayaklar altına aldırabilir hatta saldırganlık bazen öldürme ile son bulur. İnsanları sonunda rezil duruma düşürür ve toplumda kargaşaya neden olur. Bu türlü davranışların cezası olarak da idam cezasının verilmesi düşüncesi toplumu sarar ve kuşatır.

*insandaki bu kuvvetlere şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin herbirisi, tefrit, vasat, ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar. Mesela, kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helale ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları payimal etmek (İ.İCAZ)

*Ve kuvve-i şeheviye-i behîmiye dalında âliheleri, sanemleri ve ulûhiyet dâvâ edenleri semere vermiş, yetiştirmiş. (SÖZLER, 30.Söz)

*Kuvve-i şeheviye ile arzda fesat hasıl olur; kuvve-i gazabiyenin tecavüzüyle katl ve kıtale mahal olur. (İ.İCAZ)

*kuvve-i şeheviyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan musaffâ olarak, o kuvvenin medar-ı istikameti olan iffette, kuvve-i şeheviyesi daima iffeti, âzamî mâsumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir.(LEMALAR, 11.Lema)

*Ve insandaki kuvve-i şeheviye, selametli istikameti ve iffeti zayi etse, ifratla musibetli, rezaletli fücura, fuhşa ve tefritle humuda, yani nimetlerdeki zevk ve lezetten mahrumiyete düşer ve o manevi hastalığın azabını çeker.   (ŞUALAR,15.Şua)

Bu duygularda aşırı baskı ve söndürmeye çalışmak ise, cinsellik duygusunu öldürür. Ne helale ne de harama baktırır. Her ikisi de yanlış yoldur. Doğrusu, denetimli serbestliktir, yani helale evet, harama hayır demek olan normal evlilik yoluyla bu duygunun yaşanmasıdır. Diğer iki yolda gidenler her zaman yanlış yoldadır ve hayatlarında başka problemlerin doğuşuna neden olurlar. Bu duygular vahşi bir ata benzer, özgür bırakıp her istediğini yapması yanlış olduğu gibi, zincire vurup gezmesini engellemek de başka bir yanlıştır.

*kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helale ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları payimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helaline şehveti var, harama yoktur.  (İ.İcaz)

Evlilik yaşına gelen insanlar, nikah ile evlenirler ve cinselliği meşru daire içinde yaşarlar. İnsanların hayvanlardan bir önemli farkı da budur.  Evlilikte cinsellik yaşanmasına rağmen tek amaç bu değildir. Bu duygu insanlarda başka insani duygularla birlikte yaşanır. Neslin çoğalmasının yanında birbirine karşı sevgi, saygı, şefkat ve fedakarlık bağları ile bağlanmak ve ebedi bir arkadaşlığa adım atmak duyguları içinde yapılır. İyi ve kötü günde birbirine yardımcı olmak ve her şeyi ortaklaşarak paylaşmak esas olmalıdır. Bu anlamıyla evlilik içinde yaşanan cinsellik duygusu, insanların hayvanlardan çok farklı olduğunu ve en üst derecede nasıl yaşanabileceğini gösterir. Yoksa cinsellik duygusu insanları esir alır ve onları bataklığa saplanmış, kurtulmaya çalışan hayvanlar durumuna düşürür.

Evet, cinsellik duyguları gelişip evlilik çağı geldiğinde insanların nikâhlı birliktelik kurmaları bu duygunun en doğal hakkıdır. Çünkü her insan ister kadın olsun ister erkek, kendi kalbine tam karşılık verecek bir kalbi arar. Karşılıklı olarak sevgilerini, aşklarını birbirlerine sunmak ve karşılık bulmak isterler. Çevreyi ve olayları birlikte derin derin incelemek ve düşünceleri paylaşmak isterler.

Kalplerin en güzeli, en şefkat ve merhametlisi kadın kalbidir. Onunla bir erkeğin ruhsal uyumu, kalbi yakınlığı, samimi arkadaşlığını artıran şey onun verdiği güvene bağlıdır. İffetli ve namuslu oluşuyla, kötü ahlaktan uzak duruşunda, temiz ve saf kalmasında yatar.

*Saadetin esaslarından nikâh ise: Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden kalbine mukabil bir kalbin bulunmasıdır ki; her iki taraf, sevgilerini aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezâizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar. Evet, bir işte mütehayyir kalan veya bir şeye dalarak tefekkür eden adam –velev zihnen olsun- ister ki, birisi gelsin, kendisiyle o hayreti o tefekkürü paylaşsın.

Kalblerin en latifi, en şefiki kısm-ı sânî ile tâbir edilen kadın kalbidir. Fakat kadın ile ruhî imtizacı (geçimi) ikmal eden, kalbî ünsiyet ve ülfeti itmâm eden, sûrî ve zahirî arkadaşlığı samimîleştiren, kadının iffetiyle ahlâk-ı seyyieden temiz ve pâk bulunması ve çirkin ârızalardan hâlî olmasıdır. (İŞARETÜ’L- İ’CAZ, Mukaddeme)

Kızgınlık, sinirlilik, öfke ve şiddet insandaki olumsuz duygulardan bazılarıdır. Kızgınlığın günlük hayattaki belirtilerini hepimiz biliriz. Trafikte sürücülerle kavga etmek, lokantada garsonla tartışmak, işyerinde arkadaşlarıyla tartışmak, kavga çıkarmak ve sesini yükselterek birileriyle konuşmak kızgınlık belirtileridir.

Öfke; herkesin zaman zaman yaşadığı, ama uygun ifade edildiğinde olumlu sonuçlar doğuran, normal ve sağlıklı bir duygudur. Ancak doğru ifade edilmediğinde öfke patlamalarına neden olan bu duygu ruhsal, fiziksel, ilişkisel ve toplumsal pek çok güçlüğe neden olan bir duygudur. Aklın, merhametin ve acımanın askıya alındığı bir süreçtir. Bağışlama ise, öfke duygusu ve intikam alma isteğiyle başa çıkmayı içeren sağlıklı bir tepkidir.

Bu duygular insanlarda üç şekilde kendini gösterebilirler. Normal, normalin altı ve aşırı şekilde yaşanabilir.

*Bu kuvve-i gadabiyenin füruatında da şu üç mertebenin yeri vardır.   (İ.İcaz, Besmele ve Fatiha suresinin tefsiri)

*Herşeyin ifrat ve tefriti iyi değildir. İstikamet ise, hadd-i vasattır ki, Ehl-i Sünnet ve Cemaat onu ihtiyar etmiş.(LEMALAR, 4.Lema)

Son günlerde Ülkemizde yaşanan şehvetle birlikte cinsel saldırı, hunharca kadının vücudunu parçalayıp öldüren insanların olayları gündemdeki önemini hala koruyor. Herkes, konunun toplumu yakından ilgilendirmesi nedeniyle kendine göre sebepler buluyor, birilerini suçluyor ve çözüm önerilerinde bulunuyor.

Peki, işin doğrusu nedir, çözüm nerededir? İşin doğrusu insanın duygusal yapısını doğru tanımak ve ona göre davranmaktır. İnsanın yaratılışında içinde bulunan ve zamanla aile içinde, toplum içinde şekillenecek olan o duyguları iyi tanımalıyız. İçimizdeki negatif duyguları eğitmek ve kontrol etmeliyiz. Bu iş, öyle kolay bir iş de değildir. Bu uzun bir süreçtir. Aile, okul ve içinde yaşanılan çevrenin el ele, bu olumsuz duyguları terbiye etmesi için zaman harcaması ve emek vermesi gerekir. Parçalanmış aileler, eğitim vermeden yalnızca öğretim veren okullar, toplumsal ortak ahlaki değerlerin önemini kavramamak sonunda toplumların sürüklendiği manevi buhran, kişileri ya böyle olayların faili yapar, ya da mağduru.

Bugün Türkiye’yi yasa boğan Özgecan’ın ve yakın geçmişte Münevver’in başına gelen hunharca cinayetlerin bir daha yaşanmaması için, geç kalmadan hemen yarın, insandaki negatif duyguların kontrol altına alınması, eğitilmesi için bir seferberlik ilanına ihtiyaç vardır. Katillerden birisi dolmuş şoförü, evli ve 1 çocuk babası iken, diğeri bekar ve zengin bir aile çocuğudur. Her sosyokültürel ve ekonomik seviyeye sahip insanların dünyasında bu tür üzücü olaylar meydana gelebilir. Olayın tek ortak yönü, saldırganlık ve şehvet gibi negatif duyguların kontrol altına alınmamasıdır. Ta çocukluğundan beri, bu duyguların eğitilmesinin üzerinde aile, çevre ve Devlet tarafından önemle durulmamasıdır. Öfkesini kontrol edemeyenler öfke kontrolü eğitimi almalıdır.

Yılda bir kez 14 Şubat’larda meydanlara çıkarak kadına karşı uygulanan şiddeti, dans ederek, göbek atarak protesto etmek bu sorunları çözmez. Dayaktan yüzü gözü morarmış veya hunharca öldürülmüş insanlarla veya acılar içindeki aileleriyle alay edermiş gibi davranmak etkili bir yöntem değildir. Bizim kültürümüzde bu eylemin bir karşılığı yoktur.

Ülkemizde son 2 yılda 498 kadın şiddet yüzünden öldürülmüş. Şiddete tümden karşı olmak gerekir, yalnızca kadına şiddete karşı olmak yetmez. Aile içi şiddet, cinsel şiddet, Üniversitelerdeki karşıt görüşlü öğrenciler arasındaki şiddet, Okullardaki şiddet, Meclisteki şiddet, sokaklardaki şiddet, siyasal şiddet, terör örgütü şiddeti ve etnik şiddeti görmezden gelmekle toplum huzur bulabilir mi?

Etrafımızı kuşatmış bunca şiddete karşı hiç kimse sorumluluktan artık kaçamaz. Aileler ve Devlet, bu konuyu acilen ele almalıdır. Yoksa üzücü her yeni konu bir süre konuşulur sonra unutulur. Yeni bir olay meydana gelince tekrar konuşulmaya başlar. Her kes birbirini veya devleti suçlar, kendinde hiç kusur görmez. Ve bu kısır döngü böyle devam eder gider.

Sadece eleştirmek, yapıcı önerilerde bulunmamak olmaz. Herkes de önerilerini sunmak zorundadır. Bizim de bu nedenle bazı önerilerimiz olacak. Bunları gerçekleştirmek için 2011 yılında ilk defa kurulmuş olan “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı”na büyük işler düşüyor.

1-Doğum yapan annelere sadece mali yardım yapmak yetmez. Her ilde “Ana Baba Okulları” açarak buradan başarılı olanlara teşvikler getirmek lazımdır. Mesela kamu kuruluşlarında işe girişlerde sadece KPSS puanlarına değil bu okuldan sertifika alanlara öncelik sağlamak, yeni evlenen çiftlere başarılı olmaları halinde kamu kuruluşlarının sosyal tesislerinde 1 haftalık balayı imkanı vermek veya kendi işini kurarken verilen mikro kredilerin geri ödemesinde uzatma sağlamak gibi avantajlar  sağlanabilir.

Aileyi sağlam temeller üzerine kurmak için ülkenin yetiştirdiği uzman Psikolog, Sosyolog ve İlahiyatçılara buralarda özel eğitimler verdirmeye acilen ihtiyaç vardır.

2-Toplumda öfke patlaması göstererek suç işleyen kişilere, tutuksuz yargılanma veya denetimli serbestlik için “Öfke terapisi” seanslarına katılıp başarılı olmaları halinde ceza indirimi kazanmak gibi haklar verilebilir.

Toplumla iç içe olan polis, öğretmen gibi çalışanlardan öfke kontrolü eğitimine katılıp başarılı olanlarına yabancı dil tazminatı gibi mali katkılar verilebilir.

Okullarda daha küçük yaşlarda ve Üniversitelerde öfke kontrolü eğitimleri verilmeli, başarılı olanlar yaz tatili kamplarına katılma hakkı gibi ödüllerle teşvik edilmelidir.

Belediye başkanlığı, milletvekili gibi makamlara aday olacaklardan böyle bir eğitim almış olmaları da istenmelidir.

3-Cinsel suçlara teşebbüs ederek ceza alanlara iyi halden ceza indirimi gibi toplumu rahatsız eden bir indirim yerine, “Cinsel terapi” seanslarına katılıp başarılı olmaları halinde, ceza indirimi gibi haklar verilebilir.

Ekonomiye, Turizme katkıda bulunmak için arsa tahsisi, hibe kredi ve vergi indirimi sağlamak gibi teşvikler ekonomiyi nasıl kalkındırıyorsa sosyal meselelerde de buna benzer uygulamalarla aile ve toplumun huzurunu sağlamak artık zorunlu hale gelmiştir. Ekonomi ne kadar iyi olursa olsun toplumun huzuru yoksa ne kıymeti var.

Bu vesileyle her çeşit şiddet yüzünden öldürülenlerin hepsine Allah’dan rahmet diliyor ve bundan böyle, yeni mağdurların olmasından ve bütün Türkiye’yi yasa boğmasından bizleri korumasını temenni ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum