Ali Erkan KAVAKLI

Ali Erkan KAVAKLI

İçinde cunta barındıran ordu terörü bitirebilir mi?

Devlet Bahçeli, “Özel polis timlerinin terörle mücadeleye girmesi demek, ordunun terörle mücadelede başarısız olduğunun ilanıdır” diyerek ordunun terörle mücadeledeki başarısızlığını ilan etmiş oldu.

1984 Eruh baskınından bu yana aradan 27 sene geçti. 50 binin üzerinde insan kaybı var, terörle mücadeleye 400 milyar doların üzerinde para harcadık.

 

Terör bitmedi.

 

“Polis özel timleri terörle mücadeleye katılmasın” demek, terör devam etmesin demektir. Bunu ancak terörün devam etmesini isteyenler söyleyebilir.

 

Ordu değil ama ordu içindeki cunta, terörle mücadelede başarısız. Hatta terörü bitirmek istemiyor.

 

Cunta mensubu subaylardan terör örgütü ile dirsek teması kuranlar bile var. Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün sınırda Cemil Bayık’la dosya alış verişinde bulunduğu gazetelere düştü.   

 

Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün 12 bini Talabani’ye, 12 bini Barzani’ye olmak üzere Kuzey Irak’a 24 bin silah gönderdiği, Barzani’ye giden 12 bin silahın 6 bininin Cemil Bayık’a teslim edildiği konusu Ergenekon İddianamelerinde yer aldı.

 

Emekli General Osman Pamukoğlu, PKK’lıları İran sınırında çembere aldığı zaman Süleyman Demirelbaşkanlığındaki Milli Güvenlik Kurulu’ndan kendisine telefon edildiği ve PKK’lıların serbest bırakılması istendiği, kitaplara geçti. PKK’lılar serbest bırakıldı. Daha sonra bölgeye giden Org. Hikmet Köksal, “Teröristler imha edilebilirmiş” açıklaması yaptı.

 

Hakkarili bir öğretmenle tanıştım. Henüz 30 yaşlarındaydı, sohbete başladık. Konu döndü dolaştı, terör olaylarına geldi. Birden irkildi, yüz hatları gerginleşti. İri gözlerini açarak anlatmaya başladı. Yutkunarak anlatıyordu. Söyledikleri beni de şoke etti. Anlattıkları, bazı askerlerin terörü nasıl kışkırttığını, dağ kadrosunu diri tutmaya nasıl gayret ettiklerini açık seçik ortaya koyuyordu. Genç meslektaşım şunları söyledi:

 

“Bir akşam üzeri kahvehanede oturuyorduk. Kahveyi jandarma bastı. Silahları üzerimize doğrulttular. Silahların namluları soğuk ve ürkütücü idi. Gelenlerin yüzü, namlulardan daha soğuk ve korkutucuydu. Yarım mangalık ekibin başında bir astsubay vardı. Kahvedekiler oyunu, sohbeti, çayı bıraktı. Korku ve ürpertiyle gelenlere bakıyorduk.

 

Astsubay ayakları üzerinde yaylandı, küçük dağları ben yarattım der gibi bize tepeden bakıyordu. Yüksek sesle kükremeye başladı:

 

‘Bilmem nesini ne yaptıklarım, siz erkek misiniz? Onursuz, şerefsiz herifler!.. Sizde zerre kadar onur ve haysiyet olsa dağa çıkar; namusunuzu, şerefinizi korursunuz. Burada şerefsizler, onursuzlar oturur. Sizin...’

 

Küfürler, tehditler, hakaretler...

 

O günlerde liseye gidiyordum. Derslerim çok iyi değildi. Derslere asılmıyordum da. Dağa çıkmayı düşünüyordum. Hayatımın en önemli kararını alacaktım. Akşam yatarken dağa gitmeyi düşünüyor, sabah kalkınca vaz geçiyor; bir türlü kesin bir karar veremiyordum.

 

Bu konuşmayı dinlerken ürperdim, hayretler içinde kaldım, kararımı yeniden gözden geçirmeye mecbur oldum. Kafamda sorular fink atmaya başladı.

 

Jandarmanın görevi teröristleri dağdan indirmek, terörü bitirmek ve vatandaşın güvenliğini sağlamak değil miydi?

 

Jandarma üniformalı bu adam, neden bizi dağa çıkmaya teşvik ediyordu?

 

Bizlerin dağa çıkmasında bu adamın ne çıkarı vardı?

 

Dağdakiler, jandarmanın ve güvenlik güçlerinin düşmanı değil miydi?

 

Bir jandarma astsubayı neden düşmanını bitirmek değil de çoğaltmak istiyordu?

 

Teröristler jandarma karakolları basıp asker öldürmüyor muydu?

 

Üniformalı bu adamın PKK ile nasıl bir göbek bağı vardı? Çıkarları nerede örtüşüyordu?

 

Jandarma neden PKK’ya eleman devşiriyordu?

 

Uyuşturucu ve silah ticaretini, jandarma içinde yuvalanmış kaçakçılarla PKK’lıların beraber yürüttüğüne dair kulaktan dolma şeyler duyuyordum ama önemsemiyordum. Sınır karakolları jandarmanın elindeydi ve senelerdir uyuşturucu ticareti yapılıyordu.

 

MHP eski Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici, Türkiye’deki uyuşturucu trafiğinin yıllık cirosunun 100 milyar dolar olduğunu söylemişti. Yüz milyar dolarlık pastayı kimler bölüşüyordu?

 

Yüksekova’daki uyuşturucu trafiğinin İran cephesini PKK’nın kontrol ettiği, bu tarafını jandarmanın yürüttüğü “Susurluk Tutanakları”na geçmiş, Hüseyin Oğuz’un ifadelerini okumuştum. Bu sebeple Yüksekova’da pek fazla terör olayı olmuyordu. Terör yol emniyetine zarar vereceği için iki taraf da orada olay çıkarmıyordu.

 

Kahve olayından sonra dağa çıkmaktan vazgeçtim, okudum, öğretmen oldum. Kafamda soru işaretleri o gün bu gün fink atıyor. Askerin terörü bitirmek istemediğini düşünüyorum.”

 

Terörü bitirme savaşına, 27 yıldır başarısızlığı ortada bir kurumla devam etmek hiç de akıllıca değil. Yeni yollar denemek zorundayız.

 

Yeni Akit

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.