Mehmet Yusuf Çağlıyan

Mehmet Yusuf Çağlıyan

İçimizdeki Ben

İnsan farkında olsa da, olmasa da, inanmak, itimat etmek ve bağlanmak ihtiyacını hisseder. Bu ihtiyaç yaşamın her anında vardır ve fıtraten gelmektedir. İnsanın zayıf bir varlık olduğunun da göstergesidir. Birey, sevdiği, güvendiği kişi veya işler ile hayatına yön vermektedir. Bireyler, itimat azalmakla beraber, belirli değerler çevresinde birleşerek grupları oluşturulmaktadırlar. Bu gruplar da bir araya gelerek toplumları oluşturur.

İnsanoğlu bebeklik döneminde, bedenen en zayıf dönemini yaşamakla beraber manen en güçlü dönemdedir. Karnının doyurulması ve altının temizlenmesi dışında bir sıkıntısı yoktur. Çocukluk, gençlik, olgunluk çağı ve yaşlılık derken ihtiyaçlar ve kaygılar her dönemde artmaktadır. Doğal olarak güven duyması gereken kişi ve nesne sayıları da artmaktadır. Bu ihtiyaçlar etkileşimi gerektirmektedir. Etkileşimin olması ile birlikte de iyi insan, kötü insan kavramları şekil bulmaktadır.

Her insan önce nefsim der. Kişi kendisine en güzelini, en iyisini ister. Sonra ailesine, sonra diğer yakınlarına, tanıdıklarına, iline, ülkesine ve dünyaya. İyi insan ile kötü insanı ayıran aslında kişinin kendi için istedikleri değildir. Kendi için isterken, etkileşim içinde bulunduğu kişi ve/veya kişilerin hakkına gösterdiği rızadır iyi ile kötüyü ayıran. Hiç kimse kendi için kötüyü isteyerek karşıya güvenmez. Etkileşimde bulunduğundan bir menfaat bekler. Bu menfaat kimi zaman mevki, makam, para olarak kendini gösterirken, kimi zaman da bilgi, açlık, muhabbet olarak kendini göstermektedir.

Her dönemde kötü insan sayısı iyi insan sayısından fazla olmuştur. İnsanlar her zaman karşılıklı çıkar için ilişkilerde bulunurlar ve çoğunlukla da her iki taraf da karşının hakkını yiyerek güvensiz bir ortam oluştururlar. Etkileşimdeki çıkar hesapları değil midir kaygıların arttıran, hırs yapıp intikam alma duygusunun oluşmasına sebep olan? Bireylerdeki bu durumun aynısı toplumlarda da şekil bulmuştur. Dünyadaki çıkar çatışmaları ve kaotik ortamın sebebidir bireyler.

Güven çarkının kesintisiz döndüğü, herkesin birbiri için iyiyi, güzeli temenni ettiği bir dünya mümkün müdür? Soruya istisnasız herkesin hayır cevabı vereceği aşikardır. Oysa her insan en güzel fıtrat üzere doğar. Fıtrata dönüş yapıldığında bu sorunun cevabı kendiliğinden olumlu olacaktır. Sorun bu noktada başlamaktadır. Kişinin özüne dönmemesi için hemen hemen her birey katkıda bulunmaktadır. Sürekli şekillendirmeye çalışmalar, bir şeyleri dikte etmeler, gücü sadece maddi güçle sınırlı tutmalar… Anne ve baba ile başlayan, aile, çevre, toplum ve tüm dünya ile devam eden bir süreç.

Başkaları için yaşıyoruz. Neredeyse her şeyimizi diğer insanların beğenisi için şekillendiriyoruz. “Ama ne derler?” sorusuyla yaşıyoruz. Sürekli bir fren mekanizması (başkalarının ne düşüneceği) bizi yönlendiriyor. Her konuda en iyisi olmaya çalışıyoruz. En iyi olmaya çalışmanın nesi kötü? diye sorulabilir. Kötü olan en iyiyi yapmaya çalışmak değil, en iyi yapabileceği şey yerine her konuda en iyisi olmaya çalışmaktır. Bu sadece daha fazla ego ve daha fazla mutsuzluk getirir. Başarı basitliktedir, başarı kişinin kendisini iyi etüt ederek en severek yapabileceği şey üzere odaklanmasındadır.

Aslında ben duygusundan sıyrıldığımız anlarda özümüze dönüyoruz. Mutluluğun reçetesini çocuklarımıza sunuyoruz. Gerçek mutluluğun. Lakin çoğunlukla farkında olmadan o duygunun esareti altında yaşıyoruz. Bu ikiyüzlü bir kişiliğe neden oluyor. Egodan sıyrıldığımız anlardaki kişilik ve egonun esareti altındaki kişilik. Çocuklarımıza manevi (maddi değil) duyguları öğretirken çoğunlukla egodan sıyrılmış kişiliğimiz ön plana çıkıyor. Kendi yaşantımızda ise egonun esareti altındaki kişiliğe göre yaşıyoruz. Haliyle çok ikiyüzlüyüz. Çocuklara ne öğretiyorsak tersini yapıyoruz.

Unutulmamalı ki, insanların çoğunun aynı yöne bakıyor olması o yönün doğru olduğu anlamına gelmez. O yönün başlangıcını da bir kişi belirlemiştir. Mutluluğu, başarıyı yakalamak istiyorsak içteki sese kulak vermeliyiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.