Hz. Muhammed (s.a.v) bütün peygamberlerden üstündür-2

-Bir önceki yazımızın bir tetimmesidir-

Hz. Peygamber'in (s.a.v) en üstün olduğunu gösteren kesin delillerle –görünürde- çelişen bazı bilgileri şöyle değerlendirmek mümkündür:

1) Yaratılmışların en hayırlısı

“Resulullah’a bir adam gelip: ‘Ya Hayru’l-Beriyye (Ey yaratılmışların en hayırlısı!)’ diye hitap etmişti. Hz. Peygamber (s.a.v): ‘Bu söylediğin İbrahim aleyhisselamın vasfıdır’ diye buyurdu.” ( Müslim, Fedail, 150, (2369); Tirmizi, (2349); Ebu Davud, Sünnet 14, (4672)

İslam âlimleri bu hadisi şöyle değerlendirmişler:

“Hz. Peygamber (s.a.v) bunu söylerken; ya o zamana kadar kendisinin ‘bütün Âdem çocuklarının efendisi olduğunu’ –Allah bildirmediği için- bilmiyordu. Yahut da “Hz. İbrahim’in kendisinin büyük atası olduğundan, ona karşı beslediği sevgi ve saygıdan ötürü tevazuun göstermiştir. Yoksa Hz. Peygamber'in (s.a.v) ondan daha üstün olduğunu gösteren sahih hadisler vardır. Mesela: “Ben Âdem çocuklarının efendisiyim” (Müslim, 2278) buyurması onun Hz. İbrahim’den de üstün olduğunu göstermektedir.” (bk. Nevevi,15/121)

Müslim’de “Ben Âdem çocuklarının efendisiyim” hadisine yer verildiği konunun başlığı “Peygamberimiz'in (s.a.v) bütün mahlûklardan üstün olduğunu gösteren BAB/bölüm” olarak tespit edilmiştir. 

Kıyamet günü, insanlar için umumi şefaat edecek kimsenin Hz. Muhammed (s.a.v) olduğu en meşhur olan hadislerde yer aldığı bilinmektedir. Bunun kaynaklarını konuyla ilgili ilk yazımızda belirtmiş bulunuyoruz. İşte bu hadislerde verilen bilgiye göre İnsanların en son müracaat ettiği peygamber Hz. İsa’dır. O da, "Bu benim işim değil,  Âdem çocuklarının efendisine gidin” diyerek insanları Hz. Muhammed'e (s.a.v) gönderir. 

Efendimiz (s.a.v) ise şefaat etmeden önce Allah’a karşı yaptığı münacatın bir bölümünde şöyle diyor: “Rabbim! Sen beni Âdem çocuklarının efendisi olarak yarattın.. Tabii ki bunu gurur vesilesi yapmam.” (İbn Hanbel, 1/193)

2) Allah’ın Peygamberlerini birbirinden üstün tutmayın

Ebu Hureyre –özetle- şöyle anlatıyor: “Bir gün bir Yahudi, pazarda aldığı bir malı beğenmemiş ve ‘Hayır! Musa’yı bütün insanlardan üstün kılan Allah’a yemin ederim ki bu böyle olmaz’ şeklinde bir söz sarf etmiştir. Bunu duyan Ensar’dan bir kimse: ‘Allah’ın resulü/Muhammed aramızda olduğu halde sen nasıl kalkıp: ‘Musa’yı bütün insanlardan üstün kılan Allah’a yemin ederim’ diyorsun, diyerek Yahudi’nin yüzüne tokat atmıştır. Yahudi bu adamı Hz. Peygambere (s.a.v) şikâyet etti. Bunu duyan Hz. Peygamber (s.a.v) öyle kızdı ki kızgınlığı yüzünden okunuyordu. Sonra şunları söyledi: ‘Allah’ın peygamberlerini birbirinden üstün tutmayın (bir rivayette beni Musa’dan üstün tutmayın, Buhari: 2411). Şüphesiz ki (kıyamet günü) sura üflenecek ve Allah’ın dilediği dışında göklerde ve yerde olan herkes bayılacaktır. Sonra ikinci kez sura üflenecek ve ben kabrinden çıkarılan/veya çıkarılanlardan olacağım. Bir de bakarım ki Musa Arşı tutmuştur. Turdaki baygınlığı onun için hesaba katılmış (onun için bir daha bayılmamış), yoksa benden önce mi kalkmış bilemem. (Buhari, 3414; Müslim, 2377)

3) Hiç kimse Yunus Peygamberden daha üstün değildir.

Bu konuda şu iki rivayet önemlidir:

a).. “Bir kulun/kimsenin: “Ben, Yunus b. Metta’dan daha hayırlıyım’ demesi uygun olmaz.” (Buhari,3416;  Müslim, 2376)

b) “Hiç biriniz ‘Ben, Yunus b. Metta’dan daha üstünüm’ demesin.” (Buhari, 3412)

c) “Ben hiç kimseyi Yunus b. Metta’dan da üstün tutmam.” (Buhari, 3415)

Hz. Yunus’la ilgili bu rivayetlerde söz konusu edilen üstünlük karşılaştırılması Hz. Peygamber (s.a.v) ile değil, normal insanlarla ilgilidir. c) şıkkındaki hadis rivayeti bu konuda açıktır.  a) şıkkındaki hadis rivayetinde de ilk anlaşılması gereken normal insanlardır. Çünkü hadisin metninde yer alan “inni/ene”nin manası “şüphesiz ben” şeklindedir. Bazı tercümelerde –bazı şarihlerin muhtemel mana olarak kaydettikleri- “şüphesiz beni..” şeklinde ifade edilmişse de bu ilk anlaşılmaması gereken bir anlamdır. İlk anlam Arapça dil gramerine göre daha uygundur, üstelik c) şıkkındaki rivayet bu konuda açıktır. Bu hadisin varit olmasının önemli bir sebebi, Kur’an’daki bazı ifadelerdir. Bu ifadelere bakarak bazı kimseler kendilerini daha üstün görebilirler diye, bu konuda nebevi bir uyarı yapılmıştır. Zira hiçbir evliya peygamberlerin seviyesine ulaşamaz. (krş. Nevevi, 15/132-133)

Hülasa

a) İslam âlimlerinin ittifakıyla Hz. Muhammed (s.a.v) bütün peygamberlerden üstündür.

b) Hz. Muhammed'in (s.a.v) “Âdem çocuklarının efendisi olduğuna dair” sahih hadisler, onun en üstün peygamber olduğunun delilidir. 

c) Kur’an’da peygamberlerin bir kısmının diğer bir kısmından üstün olduğu (Bakara, 2/253; İsra, 17/55) açıkça ifade edilmiştir.

Madem peygamberler arasında derece farkı olduğu ayetle sabittir, elbette bu derecelerin en zirvesinde Hz. Muhammed'in (s.a.v) bulunduğunda şüphe yoktur. Bunun en büyük delili kitabı olan Kur’an ve yaşayan Kur’an olan onun zat-ı kerimidir.

d) Hz. Muhammed'in (s.a.v) “Âdem çocuklarının efendisi” olduğunu gösteren hadis ve benzeri sahih rivayetlerde tevil cihetine gitmek ne aklen ne dinen mümkündür. Halbuki bundan farklı ifadelerde tevil cihetine gitmek mümkündür ve hatta zorunludur. Çünkü iki sahih haberin ikisini de reddetmek büyük bir cehalettir. Birisini reddetmek de doğru değildir. Çünkü sahih haberi delilsiz reddetmek ayrı bir cehalettir. 

Bunun tek çaresi, her iki rivayeti de kabul edip, tevili mümkün olmayanı olduğu gibi kabul etmek, tevili mümkün olanı da diğer rivayetin muhtevasına uygun tevil etmektir. 

e) Konuyla ilgilenen İslam âlimlerinin hemen hepsi, Peygamberlerin eşitliğini seslendiren veya Hz. Muhammed'in (s.a.v) en üstün peygamber olduğuna aykırı görülen bütün rivayetleri tevil etmiştir. 

Bu tevillerden birincisi: Hz. Muhammed (s.a.v) bütün peygamberlerin eşit olduğunu veya kendisinin diğer bazı peygamberlerden daha üstün olmadığını söylediği sırada, peygamberler arasında derece farkı bulunduğuna, kendisinin de en üstün peygamber olduğuna dair bilgiye sahip değildi. O ana kadar Allah ona bunu bildirmemişti. Daha sonra bu bilgiye sahip oldu ve seslendirmeye başladı.

İkincisi: Hz. Muhammed (s.a.v), kendisinin isim verdiği bazı peygamberlerden üstün olmadığını söylediği yerde tevazu göstermesi, sosyal barışı temin etmesi, kim olursa olsun hiçbir peygambere karşı büyüklük taslamanın yanlış olduğunu ders vermesi gibi çok güzel gayeler söz konusudur. 

Üçüncüsü: Peygamberler arasında farklılığın olduğunu bildiren hadislerde, onların kendi aralarındaki derecelerinin farklı olduğuna işaret edilmiştir. Farklılığın olmadığını ifade eden hadislerde ise nübüvvetin aslına dikkat çekilmiştir.

Mesela: Hz. İbrahim ile ilgili sözleri, hem tevazuunu, hem büyük atasına karşı sevgi ve saygısını, hem onun “Allah’ın halili/dostu” unvanına karşı hürmetini göstermeye yöneliktir.

Mesela: Hz. Musa’dan üstün görülmemesini söylediği ortamda bir Müslüman ile bir Yahudi arasında bu yüzden kavga olmuştur. Buradaki tavrı, tevazuu ile birlikte Medine vatandaşları ve daha sonraki insanlar arasında bu tür konularda olması muhtemel kavgaların, tartışmaların önünü kesmeye yöneliktir. 

Mesela: Hz. Muhammed'in (s.a.v) Hz. Yunus ile ilgili sözlerinde, kendisinin tevazuu yanında, “sabırsızlık gösterdiğine” dair ayetlerin ifadelerinden ötürü bir kimsenin kalkıp da -yalnız “sabır” konusunda olsa bile- bir peygamberle boy ölçüşmesinin hatalı olduğuna dikkat çekilmesi söz konusudur. Peygamber olmayanlar bu sahada söz söyleme hakkına sahip değiller. Bununla beraber, bütün peygamberler nübüvvetin aslında eşittirler. Fakat kendi aralarında farklı dereceleri vardır. (bk. Nevevi, 15/132-133; İbnu’l-Cevzi/ Keşfu’l-müşkil, 1/313;  İbn Hacer, 6/452;  el-Ayni/Umdetu’l-kari, 4/16, 18/194; Feyzu’l-Kadir, 4/483; Kastlani, 12/119-120; Tuhfetu’l-Ahvezi,9/85; Avnu’l-Mabud, 12/280)

Özetin özeti şudur:

Bütün peygamberlerin müsavi olduğunu ifade eden ayet (Bakara: 2/285) ve hadislerdeki beyanlarda “bütün peygamberlerin nübüvvetin aslında/peygamberlik görevinde eşit olduklarına onların hepsinin peygamberliğine iman etmenin zorunlu olduğuna vurgu yapılmıştır.

Buna mukabil, “peygamberler arasında farklı derecelerin olduğunu beyan eden ayet(Bakara, 2/253; İsra, 17/55) ve hadis rivayetlerinde ise, onların kendi aralarında peygamberlik mertebesinin dışında –Allah’ın lütfu ve şahsi kemallerinden kaynaklanan- dereceleri bakımından farklı mertebelere sahip olduklarına işaret edilmiştir.  

Allah’ım! Bize hakkı hak olarak gösterip onunla amel etmeyi, bâtılı bâtıl olarak gösterip ondan uzak durmayı nasip eyle, Âmîn!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum