Abdulkadir ÇELEBİOĞLU

Abdulkadir ÇELEBİOĞLU

Hüner çoklukta mı yoksa rıza-yı İlahide mi?

Üstâdımız Bediüzzaman Hazretleri Mektubat şöyle der;
"İmam-ı Rabbânî hem delile, hem keşfe istinaden demiş ki: Hindistan'da çok nebiler gelmiştir. Fakat bazılarının ya hiç ümmeti olmamış veyahut mahdud birkaç adama münhasır kaldığı için iştihar bulmamışlar veyahut nebi ismi verilmemiş." (Mektubat, s. 386) 

İmam-ı Rabbânî Hazretleri’nin Mektubat-ı Rabbânî eserinde yukarıda atıf yapılan yere şöyle denk geldim;
"Hint diyarında bile Hintliler arasından gönderilmiş ve Hak Teâlâ'ya davet etmiş peygamberler görüyorum. Bazı Hint diyarlarında şirk karanlıkları içinde, tutuşturulmuş meşaleler gibi peygamberlerin nurları görülmektedir. Şayet istersen bu yerlerin isimlerini de sana verebilirim. Bir peygamber görüyorum ki, kimse onun davetini kabul etmemiş. Bir başka peygambere bir kişinin iman ettiğini görüyorum. Bir diğerini iki kişi tasdik etmiş, bazısına üç kişi iman etmiş. Hint diyarında üçten fazla kişinin iman ettiği bir peygamberi görmedim. Dört kişinin iman ettiği bir peygamber görmedim. Kâfir Hindu liderlerinin yazmış olduğu Vâcib Teâlâ'nın varlığı, sıfatları ve O'nun noksan sıfatlardan uzak tutulması ile ilgili şeyler nübüvvet kandilinin nurlarından alınmıştır. Çünkü geçmiş ümmetlerde her dönemde mutlaka bir peygamber gelmiş geçmiştir." (İmam-ı Rabbanî, Mektubat-ı Rabbanî, 259. Mektub)

İmam-ı Rabbânî Hazretleri’nin mektubunda "...geçmiş ümmetlerde her dönemde mutlaka bir peygamber gelmiş geçmiştir." ifadesiyle de şu âyet-i kerîmeye atıf yapılmıştır;

وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ

«Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve Tâğut'tan kaçının" diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik.» (Nahl Sûresi, 36. Âyet-i Kerîme ve Meâli) 

İmam-ı Rabbânî Hazretleri’nin "Bir başka peygambere bir kişinin iman ettiğini görüyorum. Bir diğerini iki kişi tasdik etmiş, bazısına üç kişi iman etmiş. Hint diyarında üçten fazla kişinin iman ettiği bir peygamberi görmedim." diye ifadeleriyle aynı minvalde olarak Üstâdımız Bediüzzaman Hazretleri de hakikat cihetiyle bize şöyle bir ders çıkarır;

«Ey sevaba hırslı ve a'mal-i uhreviyeye kanaatsız insan! Bazı Peygamberler gelmişler ki, mahdud birkaç kişiden başka ittiba edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etba' ile değildir. Belki hüner, rıza-yı İlahîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırs ile "Herkes beni dinlesin" diye vazifeni unutup, vazife-i İlahiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah'ın vazifesine karışma.» (Lem'alar, s. 152)

Nitekim Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin şu ifadeleri çok yerindedir;
"Vazifemiz hizmettir. Muvaffak olmak, insanlara kabul ettirmek, Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir. Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Sen orada, bu insanlar ne zaman Risale-i Nur'u dinleyecekler diye ümidsizliğe düşme, merak etme! Kat'iyyen bil ki; Mele-i A'lânın hadsiz sâkinleri, bugün Risale-i Nur'u alkışlıyorlar. Onun için, hiç ehemmiyeti yok. Kıymet, kemiyette değil, keyfiyettedir. Bazen bir hâlis ve fedakâr talebe, bine mukabildir." (Tarihçe-i Hayat, s. 463) 

Evet, el-hak öyledir. "Kıymet, kemiyette değil, keyfiyettedir. Bazen bir hâlis ve fedakâr talebe, bine mukabildir."

الَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا اللّٰهِۙ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِۜ

“Nice az (sayıdaki) topluluklar, nice çok (sayıdaki) topluluklara Allah'ın izniyle galip gelmiştir!” (Bakara Sûresi, 249. Âyet-i Kerîme ve Meâli'nden) 

Bu âyet-i kerîme'nin tefsiri mahiyetinde Üstâd'ımız Bediüzzaman Hazretleri "Bu Lem'a lâakal her on beş günde bir defa okunmalı." (Lem'alar, s. 159) diye giriş kısmına şerh düştüğü "İhlâs Risalesi"nde şöyle demektedir;

"Evet üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kerre dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksad ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi; hakikî sırr-ı ihlas ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i maneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor." (Lem'alar, s. 161) 

"...hakikî sırr-ı ihlas ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i maneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor." diye ifade edilen yere şu tarihî vâkıalar misal verilebilir;
50 bin kişilik orduyla 200 bin kişilik orduyu yok eden Alparslan’dır. 2 bin kişi ile 500 bin kişilik Haçlı Ordusu’nu, Hatay’a kadar kovalayan Kılıç Arslan’dır. 1. Murad komutasında 60 bin kişilik ordu… “Allah Allah” nidalarıyla Kosova’da… Ve meşhur 1. Kosova Zaferi… 

Elhâsıl; Az veya çok olmak değil hak olup, olmamak mühim olandır. Hak dâvâmız var ise her birimiz birer Hz. İbrahim (as) gibi bir ümmet kıymetinde oluruz. 

Ne diyordu o Tevhidî Balta ile putları kıran Hz. İbrahim (as) hakkında Rabbimiz;

اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ كَانَ اُمَّةً 

"...İbrahim, tek başına bir ümmetti..." (Nahl Sûresi, 120. Âyet-i Kerîme ve Meâli'nden) 

Bu âyet-i kerîmeyi izah mahiyetinde "Tarihçe-i Hayat"ta geçen şu ifadeler mânidardır;
"Bir adamın kıymeti, himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir." (Tarihçe-i Hayat, s. 99) 

Evet, demek ki bizim kalben bütün kuvvetimizle Cenâb-ı Hakk'a ve diğer mukaddesata yönelme mevzuunda gösterdiğimiz ciddi gayret ve hamiyetimiz nisbetinde Allah indinde makbul ve dünyada da muvaffak olabiliriz. 

Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey'in de bir ses kaydında ifade buyurduğu üzere; "Rıza-yı İlahî; çokluğa bakmaz, kemiyete bakmaz. Keyfiyete bakar, ehemmiyete bakar." Aynı ses kaydında din ve iman hizmetinde bulunarak çalışan üç Mü'min/Müslüman için şu ifadeleri kullanır; "O şehrin nüfusu otuz bin ise otuz bine bedeldir, o üç kişi." 
(https://youtu.be/pjVvXQ0GHcU) 

Zübeyir Ağabey, kendi notlarında da ifade ettiği üzere;
"Az değiliz. Az olduğumuza üzülmeyeceğiz. Çünkü kâinat, kuruldu kurulalı bu böyledir. Cemâdat fazla, nebatat az... Nebatat fazla, hayvanat az... Hayvanat fazla, insanlar az... Kâfirler fazla, Müslimler az... Âmiller fazla, veliler az... Asfiyalar fazla, enbiyalar az..." (Bir Dâvâ Adamının Notları 1, s. 30)

Demek ki, hak yolda bulunanların az olması "kâinat, kuruldu kurulalı" devam edegelen bir hâldir. 

İnsanların çoğu/çoğunluğu için Yüce Rabbimiz, Kur'ân-ı Kerîm'inde bakın ne buyuruyor;

اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ
"...insanların çoğu şükretmezler." (Bakara Sûresi, 243. Âyet-i Kerîme ve Meâli'nden) 

مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ
"Onlardan mü'minler olmakla birlikte, çoğunluğu fâsıklardır." (Âl-i İmrân Sûresi, 110. Âyet-i Kerîme ve Meâli'nden) 

اَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ
"...onların çoğu câhillik ederler." (En'âm Sûresi, 111. Âyet-i Kerîme ve Meâli'nden)

وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَلٖيلٌ 
"...onunla [Hz. Nuh'la (as)] berâber ancak pek az kimse îmân etmişti." (Hûd Sûresi, 40. Âyet-i Kerîme ve Meâli'nden)

وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنٖينَ
"(Sen ne kadar) şiddetle arzu göstersen de, yine insanların çoğu iman edecek kimseler değildir." (Yûsuf Sûresi, 103. Âyet-i Kerîme ve Meâli)

الٓمٓرٰ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِؕ وَالَّـذٖٓي اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
" Elif, Lâm, Mîm, Râ. Bunlar, Kitâb'ın (Kur'ân'ın) âyetleridir ve Sana Rabbinden indirilmiş olan (o Kur'ân) haktır. Fakat insanların çoğu iman etmezler." (Ra'd Sûresi, 1. Âyet-i Kerîme ve Meâli)

اَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
"Onların çoğu ise haktan hoşlanmazlar." (Mü'minûn Sûresi, 70. Âyet-i Kerîme ve Meâli'nden)

وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ اَكْثَرُ الْاَوَّلٖينَۙ 
"And olsun ki, onlardan önce, evvelki (ümmet)lerin çoğu dalâlete düşmüştü [sapıtmıştı]." (Saffât Sûresi, 71. Âyet-i Kerîme ve Meâli) 

Bu ve buna benzer âyet-i kerîme ve meâlleri mevcuttur. Buradan da anlaşılacağı üzere "çoğunluk olmak bizi Hak yapmaz!" Âyetlerde de görüldüğü üzere insanların çoğunluğu "şükretmezler, câhillik ederler, iman etmezler, haktan hoşlanmazlar ve sapıtmışlar"dır. 

Onun için hiçbir zaman çoğunluk ölçü olmamıştır. Ölçü olacak ise keyfiyet, hamiyet, ehliyet ve liyakat sahibi kimseler ölçü olmalıdır. Keyfiyetli insanlardan olmak dua ve temennisiyle. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum