Zeki KAMİLZÂDE

Zeki KAMİLZÂDE

Sakallı Maço Hocaefendiye göre futbol hangi takımı tutar?

"Cenab-ı Hakka vâsıl olacak tarikler pekçoktur. Bütün hak tarikler Kur'an'dan alınmıştır. Fakat tarikatlerin bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor..."

Kader Risalesi'nden...

Medh u sena anlaşılmasın, sakın, aman! Eskiden şöhretin daha başka/pratik yolları vardı muhterem kârîlerim. Ne bileyim, mesela, gidip Çankaya Köşkü önünde soyunurdunuz. Sonra basın sizi haber yapardı. Ardından sağda-solda, genelde de sefahet mekanlarında, program yapabilme imkânı doğardı. Sistem mükâfatlandırırdı çünkü. (Şimdi başka mı sanki?) Yine Medyum Memiş'ten dayak yemek de makbul yollardan birisiydi. Herhangi bir vesileyle kimi eline dolasa, hey mübarek, şöhretin kapıları ona açılırdı. (Medyum Keto yaşasaydı bu sözüme kesinlikle katılırdı.) Her neyse...

Bâtılı tasvir ile sâfî zihinlerinizi bulandırmak değil maksadım. Aslında, belki de, şöhretin bu gibi pratik yollarının kapanmasının iyi olmadığını düşünmekteyim. (Aynen, şaşırdınız, ama öyle.) Zira şimdilerde bu fırından ekmek yiyemeyenlerin kaydığı eksen 'din' olmaya başladı. Evet. Din.

Din, artık, ağzı olan herkesin hakkında ileri-geri konuştuğu; dört mezhep, fıkıh, usûl, mantık, ehl-i sünnet, insaf-adalet-hürmet, cehennem endişesi vs. düşünmeden çene çaldığı; hatta şöyle bir meal karıştırmışın dahi muazzez müçtehidlerin 'estağfirullah' çekeceği mevzulara girdiği; gayet mağdur-mazlum bir alan teşkil ediyor. Hani Ebubekir Sifil Hoca sıksık diyor ya: "Bu memlekette dinin sahibi yok." Tam da öyle. Hem de tıpkısı. Tıp alanında yalan söyleseniz Tabibler Odası lafınızı dürüm eder yedirir. Siyasiyyûna müfteri konuşsanız, offf, hemen hakkınızda dava açılır. Atatürk'e dair beyanınız doğru olsa bile 5816'nın kapsamına girebilirsiniz. (Savcıya bağlı birşey.) Emniyet-asayiş hakeza. Lakin İslam'a atış serbest. Hatta, atışınız ne kadar isabetsizse, şöhretinizin hızı o denli artıyor. 'Damlaya damlaya göl olur'a kinayeli bir şekilde 'Sallaya sallaya muteber olunuyor...'

İşte şol uzmanlardan(!) birisiyle de geçen gün paylaştığı bir sual vesilesiyle tanıştım. Nasib tabii. Herkese olmuyor. '@sakallimaco' hesabıyla X'te ümmeti ilm u irfana boğan hocamızın asıl ismi Serhat Sarı. (Lütfen 'Sakallı Maço' kısmına çok takılmayın. Muhtemelen sosyalmedyada 'kız avına' çıktığı dönemlerden kalmış bir izdir. Hem X için –eski adıyla Twitter– kusur sayılmaz. Zira buralarda Karl Marx abimiz bile "Ölülere Kur'an okunmaz!" yazabiliyor.) Gerçek adının da bu olup olmadığını bilmiyorum doğrusu. Adlar da iddialar kadar yalan çıkabiliyor çünkü. Neyse... Zaten farketmez. Bizi asıl ilgilendiren, ilk kez kendisinin aklına gelmiş gibi sorduğu, hakikatteyse yüzbin kez işitmekten cümle sünnilerin artık illallah edip yaka silktiği, o muazzam klişe... Hazırsanız, hop, işte geliyor, tatatataaaaaaaaaa: "Herkese soruyorum? Peygamber efendimiz hangi mezheptendi?"

Şimdi, evvela, ben olsam (şükürler olsun ki değilim) 'Herkese soruyorum'dan sonra 'iki nokta üstüste' kullanmayı tercih ederdim. 'Soru işareti' değil. Hiç değil. Neden? Çünkü 'Herkese soruyorum'un ardından soru işareti konulunca "Acaba herkese mi soruyorum?" gibi tereddütlü anlaşılıyor. Yani, sanki muhterem hocamız Serhat Sarı endişeliymiş, "Herkese mi soruyorum? Belki de soramıyorum. Nihayetinde takipçi sayım belli..." falan filan türünden içsel bir tartışmaya girmiş, biz de tam o sırada twitter'a girmişiz veee... 'Görmek' kazası yaşanmış. Hem 'Peygamber efendimiz'de de 'efendimiz'in 'e'sini büyük yazardım. Tabii, bunlar minik detaylar, boğulmayalım.

Hı-hııı. Zira 21. yüzyılın önde gelen mütefekkirlerinden Serhat Sarı zaten sualinin damında bizi boğacak. Kapıp götürecek. Kasıp kavuracak. Allah, Allaaaah. Daha kimbilir neler neler olacak? Beynimiz ne taklalar atacak, ne şınavlar çekecek, ne lerzelere gelecek! O bilgi anaforunun içine bir daldık mı trofaya girmiş kedi gibi çıkmak mümkün olmayacak. Oy, oy, oy. Ay, ay, ay. Vah, vah, vah. Halimiz, belki, Ebubekir Sifil Hoca'nın yine bir dersinde dediğine benzeyecek yani. Özeti: "Yanlış soruya doğru cevap verilmez." Evet. Yanlış soruya doğru cevap verilmez. Eğer vermeye çalışırsanız kaçak elektriğe kapılmış kediye dönersiniz. Ya peki? Yanlışlığı ortaya konulur. Biz de öyle yapalım:

Mezhep inkârcılarının sıklıkla dillendirdiği "Peygamberimiz (a.s.m.) hangi mezheptendi?" sorusu baştan yanlış bir sorudur. Neden? Çünkü, füruata 'hangi asıldan geldikleri' sorulabilir, fakat asla 'hangi füruattan geldiği' sorulamaz. Sözgelimi: Ağacın dalları/füruatı gövdesinden/aslından gelmiştir. Gövde bu haliyle bütün füruatını kapsar. Yani içerir. Hepsi ondandır yani. Ondan gelir. Ona işaret eder. Fakat dallardan hiçbirisi tek başına gövdeyi kapsayamaz. Olmaz. Gövde onlardan gelemez. Parçalar bütünden gelir. Fakat tek tek hiçbirisi bütünü kapsayamaz. Taşıyamaz. Yutamaz.

Misal: Bütün okyanuslar, denizler, nehirler, göller, hatta dereler vs. sudan oluşur. Evet, ama, su okyanuslardan herhangi birinden ibaret değildir. Mazot, benzin, plastik vs. petrolden gelir. Ama bunların hiçbirisinden petrol yapılmaz. Çünkü kendisinden geldikleri şey kendilerinden üsttür. Asıldır. Merkezdir. Mihenktir. Her futbol takımı futbol oynar ama "Futbol hangi takımı tutar?" diye sorulmaz. Hülasa edersek: Aleyhissalatuvesselam Efendimiz bütün hak mezheplerin, mesleklerin, meşreplerin, tariklerin vs. nurdan menbaıdır. (Canımız O nurdan kaynağa kurban olsun.) Fakat hiçbir mezhep, meslek, meşrep, tarik vs. tek başına Onun sünnetini kapsayamaz. Hem kronolojik olarak hem de içerik itibariyle menbaılık taslayamaz. (Kapsamak üstün gelmek, üstüne çıkmak, içine almak gibidir çünkü.) O bizi kapsar. Biz Onu kapsayamayız yani. Mevzu tavuk-yumurta meselinde olduğu gibi değildir. Repeat after me: "Varlık tavuk-yumurta ilişkilerinden ibaret değildir." Bu nazar hatadır-hatarlıdır. Lüzumsuz bir görüş daralmasına sebep olduğu için cevabı da yamultacaktır. Kafası çalışan herkes 'her sonucun nedenini kapsamayacağını' bilir-bilmelidir.

Tıpkı Kader Risalesi'nde de dendiği gibi "Bütün hak tarikler Kur'an'dan alınmıştır." Ancak Kur'an'dan gelmek Kur'an'ı kendinden getirmek manasına gelmeyeceği için süreç tersinemez. Bir kağıdı yaktıktan sonra yayılan ısıyı, ışığı, dumanı, külü vs. toplayarak tekrar kağıt yapamazsınız. Çünkü kağıt hepsinin hem öncülü hem toplamıdır. Yalnız birisinden oluşmaz ki salt ona sınırlarsın.

Bitirirken: Serhat Sarı Bey'e yeni girdiği şöhret yolunda daha nice başarılar diliyoruz. Hey yavrum hey! Zeki Kamilzade'ye köşeyazısı konusu olmayı başardı yahu. Az şey midir? Değildir. Bir başlangıçtır. Demek ki ikbali parlaktır. En azından bu tarafta... Öteki tarafta nasıldır bilemem. Her suale cevap veremem muhterem kârîlerim. Zaten ilmim ne? Zebanîlerin daha neyi-neleri parlatıcı olarak kullandığını nereden bileyim? Fakat, son bir hüner, 'Sakallı Maço' Hocaefendiye gözümün nuru Bediüzzaman'ın şöhretperestler için yaptığı bir uyarıyı nasihat kabilinden nakledebilirim:

"İşte dalâlette iktidarsızların muktedir görünmeleri ve ehemmiyetsizlerin şöhret kazanmaları içindir ki, hodfuruş, şöhretperest, riyâkâr insanların ve az birşeyle iktidarlarını göstermek ve ihâfe ve ızrar cihetinde bir mevki kazanmak için ehl-i hakka muhalif vaziyete girerler. Ta görünsünler ve nazar-ı dikkat onlara celb olunsun. Ve iktidar ve kudretle olmayan, belki terk ve atâletle sebebiyet verdiği tahribat onlara isnad edilip onlara bahsedilsin. Nasıl ki, böyle şöhret divanelerinden birisi, namazgâhı telvis etmiş, ta herkes ondan bahsetsin. Hattâ telvis edenden lânetle de bahsedilmiş de, şöhretperestlik damarı kendisine bu lânetli şöhreti hoş göstermiş, diye darbımesel olmuş."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum