Hazreti Süleyman ve Hüdhüd: Havaya Hükmeden Mucize

M. Burak TUNAY

Muhteşem saltanatı ve adaletli idaresiyle bilinen Süleyman Aleyhisselam, yeryüzünde nerde bir hükümdar olduğunu duysa hemen oraya giderek önce dinine davet eder eğer kabul görmezse onunla savaşır ve yenerek temsilcisi olduğu dinin hükmüne boyun eğdirirdi. Allah’ın adını yaymak için savaşmaktan oturmaya vakit bulamayan Süleyman Aleyhisselam, hem insanlara hem hayvanlara hem de ruhani varlıklara hükmü geçen bir peygamberdi. Günlerden yine bir gün ordusuyla birlikte yolculuk yapıyordu. İnsanlar, cinler ve kuşlardan toplanmış muazzam bir ordu, sözünü ikiletmeyen bir itaat içerisinde onun emrindeydi. Herkes, düzenli bir şekilde yerini almış, hatta kuşlar ona hürmetinden ve güneşten rahatsız olmaması adına üstünde uçarak gölgelik yapıyorlardı. Neden sonra Yemen taraflarında San’a da mola verecekleri sırada Süleyman Aleyhisselam’ın yüzüne güneş yansıyınca bir eksiklik olduğunu fark etti. Hüdhüd kuşu yerinde yoktu.

Süleyman Aleyhisselam, Hüdhüd’ün neden nöbet yerinde olmadığını sordu. Kimse onun nereye gittiğini bilmiyordu. Bunun üzerine Süleyman Aleyhisselam:

"Hüdhüd'ü neden burada göremiyorum? Yoksa bir özrü olmaksızın görevini ihmal mi etti? Eğer bana geçerli bir mazeret sunmazsa, onu cezalandırırım."[1] Dedi.

Kısa bir süre sonra Hüdhüd kanatlarını çırparak Süleyman Aleyhisselam’ın huzuruna geldi. Selam vermesinin ardından mazeretini şöyle açıkladı:

"Ey ulu peygamber! Yokluğumun elbette bir sebebi var. Sana Sebe Melikesi'nin ve onun halkının halinden haber getirdim. Onlar ki her şeye hükmeden Allah’ı tanımayıp, mülkünde konakladıkları halde, güneşe tapıyorlar. Melike, o ateşten yapılmış tahtında ihtişamla oturuyor ve halkıyla birlikte sapkınlık içinde yaşıyor. Buna şahit olur olmaz, sana haber getirmek istedim."

Hüdhüd’ün getirdiği bu bilgi, Sebe Melikesi Belkıs’ın ve halkının şirk içinde olduğuna işaret ediyordu. Süleyman Aleyhisselam, Sebe melikesine hitaben yazdırdığı mektupta; kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu ve Belkıs’ın, halkıyla birlikte Allah’a teslim olmasını ve bu davet kabul edilmediği takdirde taş taş üstünde bırakmayacak şekilde onlarla savaşacağını beyan etmişti. Ardından Hüdhüd’ün bu mektubu onlara iletmesini emretti.

Yolculuk devam ederken Süleyman Aleyhisselam, Hüdhüd’ün getirdiği haber üzerine düşünüyordu. Bu hikmet sahibi kuş, hem bilgisiyle hem de cesaretiyle büyük bir iş başarmıştı. Süleyman Aleyhisselam, yanındaki vezirine dönerek şöyle dedi:

"Kişinin bilgisi, sözünün aynasıdır. Bazen yerinde bir sükût, hikmetli söz söylemekten daha kıymetli olabilir."

Veziri bu sözün anlamını sormak isteyince Süleyman Aleyhisselam, Hüdhüd’ü işaret ederek konuşmaya devam etti:

"Bak şu Hüdhüd’e. Sıradan bir kuş gibi görünse de onun varlığı; yer altında bilmediğimiz suların kaynağını bulmak, gizlenen sırları açığa çıkaran bir sözcü olmak ve hakikatin izini sürerek keşfetmek için Allah’ın bize ikram ettiği bir yoldaş, bir sırdaş olması gibi hikmetler barındırır. Yalnızca ihtiyaç anında konuşması ve yerinde susmasıyla sözünü kıymetlendirir. İşte bu yüzden söz gümüşse, sükût altındır. İnsanın her düşündüğünü sınırlarını çizmeden ve tartmadan dile getirmesi hem sözünü hem varlığını kıymetten düşüreceği gibi onu dinleyenin anlayışına göre konuşmak yahut yerinde bir susmakla da varlığını kıymetlendirebilir.

Süleyman Aleyhisselam, veziriyle bu hikmetli sohbetine devam ederken mektubu alarak Sebe'ye doğru yola çıkan Hüdhüd, bir zaman sonra mektubu Belkıs’a ulaştırdı. Belkıs, Süleyman Peygamber'in mektubunu okuyunca ondan etkilenerek ülkesinin ileri gelenleriyle konuştu. Öncesinde elçilerle hediyeler göndererek Süleyman Peygamber'in ne düşüncede olduğunu anlamak istediyse de onun hak bildiği davaya verdiği kıymetin her şeyin üstünde bir kıymet ifade ettiğini anlayınca davetini kabul etmeye karar verdi. Huzuruna geldiğinde ülkesinde bıraktığı tahtının farklı bir şekle girerek oraya gelmiş olduğunu da görünce şaşırdı ve ardından bu mucizeye karşı teslim olarak iman etti.

Hikâyeden hareketle teknoloji vasıtasıyla bilgiye hızlı eriştiğimiz şu günlerde Süleyman Aleyhisselam’ın bize öğütlediği şu iki sırra kulak vermeliyiz. Birincisi: havaya her nefeste yazdığımız sözlerde daima doğru olup, doğruluktan ayrılmamalı, bununla birlikte yanlışlara şahit olduğumuzda eğer yanlışlığını teyit etmişsek susmamalı ve uygun bir dil ile söylemeliyiz. Fakat her doğruyu da her yerde ve zamanda söylememeli, duyduğumuz bir bilgi ya da sözün doğruluğunu kendi mantığımıza uygun olsa bile teyit etmeden asla paylaşmamalıyız. Çünkü bunun sonucunda söylediğimiz, yazdığımız veya paylaştığımız her söz, bir gömleğin düğmelerini yanlış iliklemek gibi birbiri ardınca gıybet, yanlış öğrenme ve yanlış anlaşılmalara, sonrasında ise tatsız olayların ortaya çıkmasına sebep olabilir. İkincisi: Tembelliği bırakıp, çalışıp çabalayarak, gayret gösterip, vaktin kıymetini bilmeli, istediğimiz şeyler uğrunda uykularımızdan fedakârlık yapmalıyız. “yapamazsın” şeklinde çevremizdeki ümit kırıcı söylentilere kulak asmamalı, doğru bildiğimiz yolda kararlı yürümeliyiz. Süleyman Aleyhisselam’ın havaya hükmetme ve bu sayede pek çok bölgede adaleti sağlamaya yönelik mucizesini, ülkemizin teknolojiyi kullanarak gerek ülke içinde gerek sınır ötesinde pek çok sahada yapmış olduğu hamleler vasıtasıyla görebilir, bizler de üzerimize düşen vazifeleri layıkıyla yerine getirmekle ülkemizi daha güzel günlere taşıyabiliriz.

[1] (Neml Suresi, 27:20-21)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum