Hazreti Mevlana’dan Ebedilik Ağacı

Bilginin biri “Hindistan’da bir ağaç vardır, meyvesini yiyen ne ihtiyarlar, ne ölür” diye hikaye eder. Bir padişah bunu duyar, doğru sanıp o ağaca ve meyvesine aşık olur. Bu ağacı bulmak, meyvasını getirmek üzere adamlarından bilgili birisini Hindistan’a yollar. Adamcağız, Hindistan’da yıllarca o ağacı arar, tarar. Kime sorarsa, “bu ne arıyor, deli mi ne” diye güler, alay eder. Ümit ipi büzülür aradığını aramaz olur, usanır, yola düşer.

Meğerse o adamın yeise kapılıp geriye döndüğü memlekette kerem sahibi, büyükler büyüğü bir er varmış. Adam ümitsiz bir halde onun kapısına varayım da, oradan yola düşeyim der. Gözü yaşlı bulut gibi yaş döke döke onun huzuruna varır. Acımanın, esirgemenin tam zamanı der, ümidim kesildi, lutfedecek an, bu an.

O er, adamın derdini anlayınca gülümser de der ki: Ey saf adam, bu ağaç bilgi sahibindeki bilgidir. Pek yüce, pek büyük ve etrafa yayılmış bir ağaçtır. O ağaç ne demek? Her tarafı deniz gibi bir dirilik suyudur. Ona bazı kere ağaç derler, bazı kere güneş, bazı kere deniz adını takarlar, bazı kere bulut. Hasılı o öyle bir şeydirki yüzbinlerce eseri var, en değersiz hassası, sahibine ebedi bir dirlik bağışlamasıdır, tektir ama binlerce eseri, nişanesi var, o bire sayısız adlar gerek. 

Bir adam senin baban olur ama başka birisinin de oğludur. Birisine düşmandır, onun hakkında kahırdan ibarettir, diğer birine lütufkar, iyilikte bulunur, onca iyidir. Bir tek adam olduğu halde bak değişik adları var. Bir vasfını bilen öbürüne karşı kördür, öbürünü bilmeyebilir.

Addan geç sıfatlarına bak da sıfatlar, seni onun üzerine kendine ulaştırsın. Halkın aykırılığı, addan meydana gelir, fakat anlama ulaşınca rahatlaşırlar.

“Peygamberimiz (asm) miraçtan döndükten sonra, Ya Resulallah Cennet nasıl bir yer diye sorarlar. O da “Ne göz görmüş, ayak varmış, ne hayale gelen, ne de tasarlanabilecek bir şeydir. İnsanlar orayı görselerdi ne yapar yapar oraya gitmeye çalışırlardı. “Yolları nasıl? Efendim” demişler. Yolları çok zor ve karışık, o yolları bitirip oraya varmak irade, istek işi. “Ya Cehennem Nasıl Ya Resulallah (asm)” Sorma orasını insanlar görselerdi oraya ne yapıp yapıp gitmezlerdi. “Yolları nasıl Efendim.” Yolları bir yokuştan koşar gibi, girdin sonunda bulursun kendini.”

Kimi de cenneti de istemez, Yunus gibi. ”Cennet cennet  dedikleri, birkaç köşkle birkaç huri, isteyene sen ver onu, bana seni gerek seni“ demiş.

Bilgi ebedilik sırrı kazandırır. Sokrat ölüme giderken bir nota ezberliyormuş, demişler ölüme gidiyorsun hala bilgi peşindesin. Olsun gitmeden onu da ezberleyeyim. Ne kadar farklı anlamış. Para mı bilgi mi daha değerlidir? Para harcarsın biter ama bilgi harcadıkça çoğalır. Cennette ebedilik sırrı bilgi ile bağlı. Marifetullah, dünyevi ilimler, tabiat, tarih, din ve daha başkaları insanlara ne güzel yerler kazandıracak. Cahil adamın ahirette de makbul bir hali yok, ne varsa bilgide var, bu yüzden bilgi herşeyin üstünde değer kazanmış ama insanlar bilgiye aç değil sadece cepleri ve mideleri aç. Bakış meselesi. Bediüzzaman’ın savaşta bile savaşı kesip kitap okuması bunda herhalde. Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz, bunu anlamıyoruz işte.

Bir tohum toprağa atılır ağaç olur ama onun ağaç olma bilgisi ondan üstündür. Ya kafamızdaki bilgi cennet toprağında nasıl bir ağaca dönecektir. Bilginin farkını ahiretteki değerini anlamamışız. Ancak hiç boş vakit geçirmeden ilim tahsil edenler biliyor onu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum