Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

İhsan Eliaçık ve Ahiretin Bilimselliği

Kuran'ın "Allah'ın varlığı, nübüvvet, ibadet ve adalet" gibi üç ana maksadının yanında, bir de haşir, (yeniden dirilme) yine Kur'an'ın ana maksadı olarak üçte birinde yerini alır. Daha da önemlisi Kur'an,her davasını haşir üzerine bina eder. Bu son cümle çok önemli. Haşir, yeniden dirilme olmazsa, hiçbir şeyin bir kıymeti olmadığı gibi, her şey ahiretin olmasıyla değer kazanıyor. Ahiret olmazsa; hak, hukuk, adalet, şefkat, iyilik, sevap, diğergamlık gibi insanî tüm değerleri bir hiç ile çarpmış olursunuz.

Mesela, iyilik ve şefkat ettiğin insan veya canlı, yok olacak ve senin bu iyiliğin neticede bir hiç ile buluşacaksa; sen de iyilik ettiğin de çok az bir süre sonra bir bakteri gibi toprakta kaybolacaksanız; o iyiliğin, bir ampulün ışığı sönünce, işlevsiz yani bir süs olarak kalması ve bir cam şişeye dönüşmesi gibi, siz de bir aparata dönüp değersizleşeceksiniz. Ayrıca ahiret olmazsa; zalimle mazlum bir seviyeye inecek, insanlar adedince olan nispetler, farklılıklar bir karşılık görmeyecek; ne hayat ne de bu hayatta kazandığın annelik, babalık, dostluk gibi nispetlerin bir anlamı kalacak. Mahiyetine hadsiz arzu ve emeller takılmış, kısa da olsa dünya hayatında başta akrabalıkları, muhabbetler ve çeşitli irtibatlar peyda etmiş insana, şayet "Senin hayatın devam etmeyecek, bu değerli ve muhafazası için her şeyini feda ettiğin insaniyetin, ölümle bitecek, sevdiklerinden ebedî ayrılıp yokluğa mahkûm olacaksın."denilirse, onun insaniyeti, daha bu dünyada bile o irtibatları, arzu ve emelleri adedince kurtlarla dolu bir laşeye dönecektir.

Cenab-ı Allah, kâinatta nazlı ve niyazlı bir şekilde misafir edip kendisine muhatap seçtiği insanı, başlangıcında aldığı yokluk karanlıklarına mahkûm eder mi? Etmeyeceğini de zaten kelâmullahında üçte bir oranında beyan ediyor. Özetle, ahireti inkâr etmek, dünya ve içindekileri inkâr etmekle mümkün. Yani dünya ve içinde insan varsa, ahiret mutlaka vardır ve olacaktır. Yeniden bir diriliş olmazsa; dünya ve içindekileri, insanı, hayatı, zamanı, ölümü, iyilik ve kötülüğü, zıtları izah edemeyiz. Onlara bir anlam veremeyiz.
Her şey, yalandan ordu kurup oynayan çocukların biraz sonra dağılmak üzere kurduğu ordu gibi, anlamsız olur.

Peki, Cenab-ı Allah, ahireti getireceğini, sadece Kur'an'da mı haber veriyor? Yani ahiretin geleceğini biz ilk defa Kur'an'dan mı öğreniyoruz? Hayır. İlk insan ve hâliyle ilk peygamber ile sonra gelen bütün peygamberler, onlara inen vahiylerin uluhiyetten (Allah'ın varlığından) sonra en büyük ve şüphe kaldırmayan haberleri, ahiretin tahakkuk edeceğidir. Bu haber, Kur'an'dan önce gelen semavî kitaplarda, peygamberlerin dilinden muhatabın seviyesine, hikmet-i irşadın iktizasına yani o insanların anlayışına göre, bir derece basit ders verilmiş; geniş ve tafsilatlı derse, izaha yer verilmemiş.Haşir ve kıyameti, Peygamberimizin dilinden en yüksek, geniş, mükemmel ve tafsilatlı şekilde Kur'an bize ders veriyor.

Haşir ve kıyamet, Cenab-ı Allah'ın bir va'didir. Allah ise Kadir ve Muhyi'dir. Allah'ın Kadir ve Muhyi isminin tecellilerini, başta kâinat laboratuvarında yaz kış; kendi vücudunda her daim gören, müşahede eden bir normal akıllı insan, haşrin gelmesini, taklîden yani sadece inanılması gereken inanç olarak görmez. Bunları yapan ve bu kadar ölüden diriyi her dâim gözümüz önünde çıkaran, ikinci dirilişi de söz veren Zat-ı Kadir ve Muhyi'nin binlerle peygamberin diliyle va'dettiği ahireti yapmasını, gece ve gündüzü, kış ve baharı kolayca yapması derecesinde kolay görür ve tam bir itminan-ı kalp ile (gönül rahatlığıyla) tahkîken (inkârı mümkün olmayacak derecede bir katiyette)kabul eder. Yani bu kıştan sonra baharı ve evlattan gelecek torununu kimden bekliyorsa; o kesinlikle de daha önce dünyaya gelmiş, insanlarla ünsiyetle tanışmış, insaniyeti tatmış dede ve ninesini de O'ndan bekler. Kendi vicdanının reddettiği yokluğu, ahirete göçmüş insanlardan esirgemez.

"Bir şey levazımıyla sabit olur." kaidesini hatırlatarak başlığa geçelim. Yani "Karanlık kayboldu, her yer gündüze kavuştu."denildikten sonra, artık "Güneş de çıkmış mı?" diye sorulmaz. Gündüz ise, Güneş artık çıkmıştır. Gündüz, levazımıyla yani Güneşle mümkündür zaten. "Ben Allah'a inanıyorum." diyen bir insana, artık "Ahirete de inanıyor musun?" diye sorulmaz. Allah'a inanan, O'nun dünyada gönderdiği peygamberlere, O'nun va'di olan ahirete, yine O'nun Kur'an'da da beyan ettiği esaslara da inanıyor demektir. Yani iman esasları, birbirini ispat edip gerekli kılan birer bütündür, birbirinden ayrılmazlar. "Abdest aldım." diyen bir insana, "Yüzünü de yıkadın mı?"diye sormayız. Abdest almışsa, yüzünü de yıkamıştır. Allah'a inanan bir insan da o katiyette, O'nun haberlerine inanmıştır, aksi zaten iman olmaz.

Bütün bunları, başlığa gelmek için ön hazırlık olarak anlattım. Başlıkta ismini verdiğim arkadaş, haşir, yani ba'su ba'del mevt (öldükten sonra dirilmek) için, bir sohbetinde bazı inciler döktürmüş. Cenab-ı Allah, Al-i İmran Suresinin 19. Âyetinde "Allah katında din İslamdır." diye, 85. Âyetinde ise "Kim İslam'dan başka din ararsa, ahirette kaybeder." buyuruyor. Şimdi Kur'an'a iman, en azından itibar eden ve din olarak de İslam'ım diyen bir zât, Kur'an'ın üçte birinde haber verilen haşir hakkında "Bunun bir örneği yoktur. Kur'an'da iki ayet ile haber verilen İsa Aleyhisselam'ın ölüleri diriltmesi de Hazret-i İsa'yı büyütmek için uydurulan bir menkıbedir. Orta Doğu, Uzak Doğu dinlerinde de (Hinduizm, Budizm gibi) böyle bir inanış vardır. Dinlerde olan bu inanç, İslam'da da vardır. Ama ispat edilemez, bilimsel değildir. Laboratuvarda ispatlanamaz, delilsizdir, ispatsızdır, bir inanıştır sadece." diyerek bu kat'i haberi güya delilsiz olarak vasfedebilir mi?

Anladığım kadarıyla bir birkaç yönden bir kaste ya da cehalete dayanan ve Kur'an'a içeriden değil de dışarıdan bakan, baktıran bu tip sözler, Allah'ın dinini ve aslı Âdem Aleyhisselama dayanan İslam'ı, bozulmuş ve bir nevi putperestliğe dönmüş, ahireti rüya şeklinde anlayan,ondan ibaret gören Hristiyanlık ve diğer, dinden ziyade birer felsefî görüş niteliğindeki Hinduizm, Budizm gibi inanışlarla bir seviyede gören, aynı kategoride değerlendiren, sakat ve zındıkayı okşayan değerlendirmelerden ibarettir. Daha da vahimi bu tip yaklaşımlar, insanın zihnine "Bu Hazret-i Muhammed, durup dururken bir din ortaya çıkarayım; bir de bunun içine, diğer dinlerde olan bir ahiret inancını da yerleştireyim, tamam olsun." düşüncesini çağrıştıran, sakat anlayışı aşılamaya yönelik gibi duruyor, o izlenimi veriyor.

İslamiyetin dairesine kâmil bir takva kapısıyla ve dinin zarurî emirlerini yerine getirme, bu noktada gayret gösterme yoluyla değil de bir vücudun cildini yırtarak, yırtmaya çalışarak, onu dışarıdan müdahale ile geliştirme şeklinde, tahripkâr yaklaşımların ürünü olan bu tip zihnî sapmalar, yine tam bir mugalata yani hakikati ters yüz etmedir. Bu tip zihniyetlerin daha da zehirlisi ve eksiği ise, Aydınlama Dönemi aydınlarının bilime engel gördükleri için, özelde Hristiyanlığı tenkit etmelerini aynen alıp İslamiyete de tatbik etmeleridir. Daha çok gramer ağırlıklı alet ilimleri hariç bütün ilimler, Allah'ın yarattığı kâinatı bir laboratuvar olarak ele alıp içindekileri incelemekte, "Sanatı, sanatkârsız izah edemeyiz." umumî kanunu gereği de bu kâinatı okuyanı ve gözlemleyeni Allah'a götürmektedir. Bilimi Kur'an'dan ayrı ve daha vahimi inancı bilimden ayrı ya da karşı gibi göstermek, tam bir cehl-i mürekkeptir. Eğer bir kasta dayanıyorsa da zındıka hesabına çalışmaktır.

Mezkûr arkadaş, ikinci dirilmenin, haşir inancının laboratuvar ortamında ispatı yok zannederek, sözüm ona bilimsel bulmuyor. Diğer dinlerindeki gibi sadece inançtır, öyle inanırsın, ispatı olmaz, deyip geçiyor.

Bu ne şaşkınlık, cehalet, korkunç körlük ve çarpıtma arkadaş? Kâinatı bir laboratuvara, her bir mü'mini de bir laborant keyfiyetine çıkaran, başta her akşam sabah kendi nefsinde yaşadığın ve ölüp dirilme örnekleri ile dolu kış bahar, gece gündüz gibi umumî kanunlarla, kâinatı yeniden dirilmelerin örnekleriyle dolu bir laboratuvara çeviren icraatlara hiç bakmaz mısın? Akşamdan ölü gibi yatıp sabahtan yeniden dirilişin hiç mi aklına gelmez? Hz. İsa'nın ölüeri dirilttiğini Kur'an haber veriyor. Kur'an, hayali bir şeyi mi anlatıyor? Sen yeryüzünü laboratuvara çeviren Rum Suresinin "Şimdi bak, Allah'ın rahmet eserlerine. Yeryüzünü, ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltirecektir." mealindeki 50. Âyetini hiç mi okumadın? Yeryüzünden büyük başka hangi laboratuvar bekliyorsun? İtme -çekme, büyüme-uzama, bahar-yaz gibi umumî kanunları, hangi labotuvarda test ettikten sonra inandık? Bunlar, kâinat laboratuvarında uygulanan ve gözümüzle de gördüğümüz, Allah'ın kanunları.İşte, ölme-dirilme de binlerle örnekleri ile kâinatta gördüğümüz birer kanundur.Bunları, yani küçük haşirleri yaparak bize gösteren Allah,bunlara bakarak, büyük haşri yapacağını da anlamamızı akla havele ediyor.Bu önemli ve hayata anlam katacak yeniden dirilmeyi delilsiz ve boşlukta bir inanç olarak bırakmıyor.Ama aynı soruyu ve vehmi, meşhur münafık Ubey Bin Halef, eline bir kemik parçası alarak soruyordu.

"Yani insan der. 'Çürümüş kemikleri kim diriltecek?"

Sen de: "Kim onları ilk önce inşa edip hayat vermişse, O diriltecek."

Başka hangi laboratuvar, hangi örnek ya da bilimsellik istiyorsun arkadaş? Yeryüzünden büyük laboratuvar, bunca deneyden daha fazla deney mi olur?

Binlerce örneğini gözümüz ve aklımızın önüne koyan Kadir-i Mutlakın, va'dini yerine getirmesine ne engel var? Sonsuz kudrete göre bir ölmüş ağacı diriltmekle, bütün ölmüş insanları diriltmek arasında fark olur mu? Belki imhal eder,(mühlet verir)ama asla ihmal etmez.

Evet dostlar, Kur'an yine bir su damlacığından insan suretine kadar yaratılış, diriliş yolculuğunu unutarak Rabbine düşman kesilen ve "Bunları kim diriltecek?" sorusunu sorarak, kabre girip kalkmamak üzere bırakılacağını zanneden, bedbaht ve güya modern takipçilerine der ki: "Nutfeden alakaya, alakadan mudgaya(et parçasına) mudgadan sonraki insanın yaratılış seyrini görüyorsunuz. Nasıl oluyor ki bundan daha kolay olan ahiretteki dirilmeyi inkâr ediyorsunuz?" Bre gafil! Bundan daha büyük laboratuvar ve bu örneklerden daha fazla deney mi olur? Ki ahiret inancı için, bilimsel değil ifadesini kullanalım.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum