Gönüller fethetmeye geldik

Allah insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur” (Fatır,35/2)

“Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır” (Maide,5/32)

“Ey Ali  senin elinle bir kişinin hidayete ermesi  yeryüzünde bulunan ve güneşin üzerine doğduğu her şeyden  –başka bir rivayette– vadi dolusu koyun ve develerden daha hayırlıdır." (Buhârî  cuma 29; cihad 102 143)

Fıtrat merkezli yaratılışa uygun yaklaşım sağlıklı açılımlar için gereklidir.Gönüllerin keşfi ve fıtratlarına uygun davranış yolu,insana odaklanmaktan geçer.

Zamanı iyi yönetmek gerekiyordu.Çünkü her şey zamanında güzeldir.Aç kişiye zamanında ikram edilen soğan-ekmek ,geç gelen ziyafetten efdaldir.

Afyon Ağır Ceza Mahkemesi Reisi,hınçla dikti bakışlarını Bediüzzaman'a.
Kalabalık olmasının aksine oldukça sessiz olan salonda bir top güllesi gibi patladı sesi:
-Mesleğin nedir? diye sordu.
Sanık  sandalyesinde oturan  ihtiyar başını vakarla ve yavaşça kaldırdı.Bir çiçek kadar latif,bir çelik kadar sert bir cevap verdi:
-Mesleğim...İman Kurtarmak!

Mü’minin öncelikli derdi imân ve imâna dâir şeyler olmalıydı... Zira imânın şuur ve hazzını yakalayabilenler,tüm insanlığın,özellikle içinde bulunduğu çevrenin  ve etrafının da bu haz ile tanışmalarını,buluşmalarını arzular ve arzulamalıdır.
1980 ihtilâlinin başımıza,yani milletin hür iradesine darbe olarak indiği günlerde,bu âciz kardeşiniz 28 yaşında çiçeği burnunda genç bir müdür olarak Türkiye’nin en büyük ve en kadîm öğretmen okullarından birinin idaresini deruhte etmekte idim.
Bir taraftan ihtilalcilerin baskısı,sıkı denetim ve takipleri,diğer yandan öğretmen kadrosu içerisinde,sayıca azımsanmıyacak muhâlif bir gurup…

20-30 yıl idarecilik yapmış jakoben zihniyetin ve fosilleşmiş  güruhun  temsilcilerinin  diş gıcırdatmaları ve fırsat kollamaları bizi daha çok müteyakkız ve tedbirli olmaya sevkediyordu.
Hele sağ cenahta oldukları iddiası içerisinde millî duyguları istismar ederek okey masalarında birlikte taş şaklatan kesimin,sözüm ona bilmem ne ayaklarından geçilmediği bir devrede görev yapmanın bütün zorlukları çepeçevre bizi kuşatmıştı,ama esir alamamıştı.

Azim ve sebatımızdan,hizmet aşkımızdan bir zerre bile eksilmemiş,bilakis daha sıkı çalışmanın gereğine inanmıştık.
Küfür ve dalâlet kasırgalarının vicdanları ve zihinleri tabiat karanlığında boğmaya çalıştığı,sağ-sol  oyunlarının millet evlatlarının çatışmasına dönüştürüldüğü,güven ve huzurun eksilerde seyrettirildiği 11 Eylül sonrasında geçici bir sükûnetin,sindirilmişliğin ardından yeniden kıvılcımlanan hareketlerin fikrî ve imânî zemine taşınması,potansiyel bir öğrenci kitlesinin ve onları sahiplenecek öğretmen gurubunun varlığı işimizi zorlaştırsa da,”zahmette rahmet verdır” prensibinden hareketle,tereddütsüz ve korkusuz bir tarzda,birkaç kişi ile birlikte mânevî cihadımıza devam ediyorduk elhamdülillah..

Bir taraftan kandil gecelerinde öğrenci lokalinde siyah-beyaz TRT televizyonunda izlenen mevlid prgramında dağıtılan lokum ve şerbetin hesabı müfettişlerce soruluyor,okul kütüphanesine ciltlenerek beşer adet konan müsbet kitapların yaprakları tuz gibi yalanıp susamış gönüllere âb-ı hayat olurken,diğer taraftan açılan mescidlerde gürül gürül Kur’ân sadâları yükselirken,anons odasından okunan ve kampüste yankılanan Ezân-ı Muhammedîlerin gönüllere yaydığı inşirah ve mutluluk atmosferi içerisinde başlar Allah’a eğiliyor,alınlar O’nun huzurunda secdeye kapanıyordu.Eller duâya açılıyor,mâsum dillerde şühedâ yurdunun insanlarına ve mübârek gazilerin torunlarına yapılan niyazlar,perdesiz olarak doğrudan doğruya semâya,İlâhî kata yükselerek kâbus gibi sinen küfür kalıntılarını temizliyordu.

Şefkat odaklı,merhâmet eksenli,müsbet hareketli bir idârî anlayışın engin kucağında katı kalpler yumuşuyor,fıtratlar asliyetine dönüşüyordu.
Yatılı olarak okuyan kız ve erkek öğrencilerin bakış açıları berraklaşıyor,kendilerini bir aile ortamında ana-baba yaklaşımının ılık esintileri arasında mutluluğu yudumluyorlardı.

Çünkü elimizde nur vardı,narlarını söndürecek… Çiçek misâli ellere uzatılacak,ruhlara tebessüm konduracak nur…Topuz değil,tarafgirâne tutum değil kalplere şüphe fısıldayacak…
Bir eğitim kurumuna ve o kurumun birinci derecede yetkilisi ve sorumlusu olan bizlere emânet edilen Anadolu’nun mâsum gençlerine,istikbâlin öğretmen ve hizmet ehli adaylarına yaklaşmak,zâten böyle olmalıydı.
Kur’ânî gerçeklerle yüzleşmenin ve buluşmanın bayramını yaşıyorlardı.

Değişim ve dönüşümün ilginç örnekleri yavaş yavaş zuhur etmeye başlamışt.Mânevî baharların müjdesine hazırlanıyordu soluk benizlerin mutlu çehreleriyle…
Her türlü olumsuz şartlara rağmen sergilenen bu davranış biçimi meyvesini veriyor,nazarları nura ve nûrânî görüntülere celbediyordu.
Mezhepciliğin kıskacında,Marksizmin çıkmazında çırpınan genç beyinler,gerçek özgürlüğe kanat çırpıyordu.

İşte onlardan sâdece biri…Çorumlu Satı kızımız…
İbretli öyküsünü bir başka yazımızda okuyalım inşaallah,omaz mı ?

[email protected]

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.