Gökler ve yer birbirine bitişik idiler de onları ayırdık

Gökler ve yer birbirine bitişik idiler de onları ayırdık

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Enbiya 30-33. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

30 . İnkâr edenler görmediler mi ki, şübhesiz gökler ve yer birbirine bitişik idiler de onları ayırdık (*) ve her canlı şeyi, sudan yaptık. Hâlâ îmân etmiyorlar mı?

31 . Onları sarsar diye yeryüzünde (buna mâni‘ olacak) sâbit dağlar yaptık ve orada genişce yollar açtık. Tâ ki doğru gidebilsinler!

32 . Göğü de (düşmekten) muhâfaza edilmiş bir tavan yaptık. Onlar ise, onun delillerinden yüz çeviren kimselerdir.

33 . Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

(*) “Elfâz-ı Kur’âniye (Kur’ân’ın lafızları), öyle bir tarzda vaz‘ edilmiş (konulmuş) ki, herbir kelâmın (sözün), hattâ herbir kelimenin, hattâ herbir harfin, hattâ bazen bir sükûtun (susmanın) çok vücûhu (yönleri) bulunuyor. Herbir muhâtabına ayrı ayrı bir kapıdan hissesini verir. (...)

Meselâ اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْأَرْضَ كاَنَتَارَتْقاً فَفَتَقْناَهُماَ [Şübhesiz gökler ve yer birbirine bitişik idiler de onları ayırdık] (âyetin)deki رَتْقاً kelimesi, tedkîkat-ı felsefe ile âlûde (felsefî araştırmalarla bulaşık) olmayan bir âlime, o kelime şöyle ifhâm eder (anlatır) ki: Semâ berrak, bulutsuz; zemin kuru ve hayatsız, tevellüde gayr-ı kābil (orada bir canlının meydana gelmesi imkânsız) bir hâlde iken semâyı yağmurla, zemîni (yeryüzünü) hadravâtla (yeşilliklerle) fethedip (açıp) bir nevi‘ izdivac (evlenme) ve telkîh (aşılama) sûretinde bütün zîhayatları (canlıları) o sudan halketmek (yaratmak), öyle bir Kadîr-i zü’l-Celâl’in (sonsuz kudret ve celâl sâhibi olan Allah’ın) işidir ki; rûy-i zemin (yeryüzü), onun küçük bir bostanı ve semânın yüz örtüsü olan bulutlar, onun bostanında bir süngerdir anlar, azamet-i kudretine (kudretinin büyüklüğüne) secde eder.

Ve muhakkik bir hakîme (araştırıcı ve hikmet sâhibi birine), o kelime şöyle ifhâm eder ki: Bidâyet-i hilkatte (yaratılışın başlangıcında) semâ ve arz şekilsiz birer küme, menfaatsiz birer yaş hamur, veledsiz mahlûkâtsız toplu birer madde iken, Fâtır-ı Hakîm (sonsuz hikmet sâhibi yaratıcı), onları feth ve bast edip (genişletip) güzel bir şekil, menfaatdar birer sûret, ziynetli (süslü) ve kesretli (pek çok) mahlûkāta menşe’ (kaynak) etmiştir anlar. Vüs‘at-i hikmetine(hikmetinin genişliğine) karşı hayran olur.” (Zülfikār, 25. Söz, 24-25)