Feragat mesleği

Önceki akşam 25.01.2013 tarihinde yayınlanan “dinamit” programını izledim.

Programın içeriği ile ilgili çok şey söylenebilir. Konuşulan ve söylenenler masaya yatırılıp tek tek değerlendirilebilir. Ancak, ben o noktada değilim.

Bu programı izledikten sonra önemli bir noktayı yeniden keşfettim.

Bediüzzaman Hazretlerinin “İSTİĞNASI” ve dünyevi ihtiraslar karşısındaki asil duruşunu hatırladım. O duruşa hayran kalmamak mümkün değil. Onu tavsiften acizim, hissettiklerimi kaleme almak isterim ama ona uygun söz maalesef dağarcığımda bulunmamaktadır.

Konuşan Yalnız Hakikattir başlıklı lahika mektubunda bu ifade altı çizilerek söylenmiştir. Tavsiye olsa da bir emir niteliği taşımaktadır. “Ve benim maddî ve mânevî her şeyden feragat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır” (Emirdağ L. 2. Cilt sh. 318) diyor Bediüzzaman takipçilerine…

Her şeyden feragat mesleğini anlamak zor olduğu gibi yaşamak kat be kat zordur. O mesleği hakkıyla yaşayanlar nadirattandır. Has talebelerinde bu özellik görülüyor.

Evden, maldan, mülkten, gençliğin her türlü zevkinden, şan ve şöhretten, eş çocuk edinmekten, manevi makamlardan, hatta manevi hazlardan, kısacası her şeyden feragat… Yani Her şeyi Allah için terk etmek.

Bu davanın yayılması için ahiretini dahi gerekirse terk etme fedakârlığını göstermek. Hz. Ebubekir’in (ra) “Ya Rabbi!.. Vücudumu cehennemde o kadar büyüt ki, orada müminlere yer kalmasın” diyebilmek. Veya “Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmânını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur” (Emirdağ L. Sh. 544) demek.

Şahsen bu sözleri nefsime söyletemiyorum. Nefsimi murat ederek okuduğumda bile içten içe “acaba?” sorusu beni durduruyor. Bu fedakârlığı göstermek için onlar kadar yücelmek gerektiğini düşünüyorum.

Zaten bu asırda Risale-i Nurların bu denli kabul görmesinin altında yatan nedenlerden biri de bu anlayış değil midir?

Sözde bırakılmamış bizzat yaşanmıştır. Sözlerini aktardığım her iki zat da bu dava uğruna her şeylerini feda etmeyi fiilen göstermişlerdir. Yani gerçekten feda etmişlerdir. Yeri geldiğinde her şeyden feragat etmesini bilmişlerdir.

Bana bu yazıyı yazdıran şey “dinamit” programına konuk olarak katılan kişinin bulunduğu konumu düşünmeden sarf ettiği şu sözler oldu. “Ben âlemciyim, yemeyi içmeyi severim, kadınları severim, dans etmeyi çok severim, oynamaktan hoşlanırım” diyordu

Ve bu kişi İslam’a hizmet iddiasındaydı. Oysa benim bildiğim hizmet etmek iddiasında olan bir kişinin bu isteklerden vazgeçmesi gerekiyordu.

Kendi hayatımda kırk senedir bu hizmette defalarca müşahede ettiğim en önemli husus bu feragat mesleğinde ileri gidenlerin muvaffak olmalarıdır. Ne kadar feragat etmişlerse o kadar başarılı olmuşlardır. Bunun örnekleri çoktur. Herkes çevresine dikkat etse birkaç tane görebilir.

Hem huzurlu bir hayat yaşamanın da sırrı bu feragat mesleğini uygulamaktan geçiyor. Bu asırda ne kadar az malın varsa, ne kadar az çocuk sahibiysen, evlenmemişsen (dava için) o kadar huzurlusun, o derecede de mutlusun ve hizmette de o derece başarılı oluyorsun. Aksini hiçbir yerde görmedim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum