Alaaddin BAŞAR

Alaaddin BAŞAR

El-Hamid

“Sena edilen, övülen.”

“Fiilleriyle ve nimetleriyle hamde lâyık olan.”

“Ancak kendisine hamd edilen.”

“O’dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip yayar. O, Velî’dir, Hamîd’dir.” (Şûrâ Sûresi, 42/28)

‘Hamd etmek’ denilince öncelikle, methetmek ve senada bulunmak akla gelir. Bu ise, bir kemâle karşı hayret ifadesidir.

Nur Külliyatı'nda, hamdin ancak Allah’a yapılabileceği izah edilirken şöyle buyrulur:

“Sebeb-i medh olan nimet ve ihsan ve kemâl ve cemâl ve medar-ı hamd olan herşey O’nundur, O’na aittir.” (Mektubat)

Bu kâinatta her şeyin en mükemmel şekilde yaratıldığını gören bir mü’min, neye baksa Allah’a hamd eder. Semaları direksiz durduran, kuru ağaçlardan meyveler çıkaran, beyin tezgahında düşünceleri dokuyan, cansız elementlerden hücreler yaratan Allah, sonsuz hamd ve senaya lâyıktır.

Yiyip içtiğimiz nimetler için de Allah’a hamd ederiz. Burada hamd, şükür mânâsına yapılmışsa da biraz düşünüldüğünde, bu şükürde de bir methetme ve senada bulunma mânâsının saklı olduğu görülecektir.

Meselâ, soframızda ekmek, peynir, yumurta ve zeytin bulunmuş olsun. Biz bu nimetler için Allah’a şükretmekle, aslında şöyle demiş oluruz: Buğday toprağın eseri değildir, toprağı ve suyu buğday haline getirmek bir ilâhî sanattır ve ancak Allah’a mahsustur. Aynı şekilde, zeytin de zeytin ağacının mahareti değildir. İneği süt, tavuğu yumurta fabrikası haline getiren ancak Allah’tır. Öyle ise bütün bu nimetler için ancak Allah’a şükür ve hamd etmeliyim.

Hamdin şükürden farkı, insana ulaşmayan nimetler için de hamd edilebilmesidir. Meselâ, bütün hayvanların dünya sofrasında birlikte rızıklanmalarını düşünen insan, bu muhteşem ziyafetin sahibi olan Allah’a hamd ve senada bulunur.

Fatiha Sûresi'nde, “hamdin, yani bütün medih ve senanın, ancak, Rabbü’l-âlemîn, Rahmân, Rahîm ve Mâliki yevmiddin olan Allah’a” ait olduğunun beyan edilmesi, Allah’ın diğer bütün isimlerinin de hamd ve senaya lâyık oldukları konusunda bir irşat ve bir işarettir.

Kul olarak, bize düşen vazife, her şeyi en mükemmel şekilde yaratan Allah’ın, bu akıl almaz harika icraatını tefekkür ve takdirle seyrederek medih ve senada bulunmaktır.

Hamd etme şerefinden nasiplenen bir insan, Allah’ın ihsanıyla, beğenilen ve methedilen bir kul olur; böylece bu isimden ayrı bir tecelli nuruna daha kavuşmakla şereflenir, yükselir ve yücelir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.