Eğitimciler, 'zorunlu eğitim'in zararlarını açıkladı
12 yıllık zorunlu eğitim dayatması çocukların kabiliyeti, meslek edinmeleri ve yuva kurmaları önünde büyük bir engel. İşte eğitimcilerin açıklamaları
Enderun Özgün Eğitimciler Derneği, Maarif Platformu ve Medeniyet Enstitüsü’nün düzenlediği “Türk Eğitim Sistemi ve Zorunlu Eğitimin Yansımaları” konulu çalıştayın sonuçları basın toplantısı ile açıklandı.
ZİHİNLERİ SINIRLANDIRAN ZORUNLU EĞİTİM VE MÜFREDAT TEKELİ
Geçmişi ulus devletlerin tarihi ile başlayan zorunlu eğitim uygulamasının en belirgin özelliğinin sanayi devrimi sonrası ulus devlet mantığı ile örgütlenmiş, bilginin kaynağının okullar olduğu varsayımına göre şekillendiğinin belirtildiği açıklamada, “Her öğrencinin öğrenme üslubu ve algılama hızı birbirinden farklıdır. Zorunlu eğitim sistemi, tüm öğrencilerin aynı kalıba sokularak bireysel farklılıkların göz ardı edildiği, insan akıl ve fıtratına ters bir uygulamadır. Zorunlu eğitim uygulaması, çocuğun akılcı düşünce dünyasının ve davranışlarının mekânsal ve müfredat kısıtlamalarıyla denetim altına alınarak tek bir kaynakla şekillendirilmesidir” ifadelerine yer verildi.
Özellikle ilköğretim ve orta öğretimin ilk kademesinde (ortaokul) (her şeyden biraz) asgari bilgiler yerine; bu aşamada çok önemli olan öğrencinin kimliğini oluşturacak değerlerin yanında; onu hayata hazırlayacak temel bilgi ve beceriler verilmelidir. Bundan sonra ise birey kabiliyeti ve isteği doğrultusunda ileri bilgi ve becerilerle desteklenmelidir.
Farklılıklara izin vermeyen tek bir müfredat üzerinden katı bir şekilde yürütülen zorunlu eğitim, sistemin en büyük sorunlarından biridir. Bu durum hem öğrencilerin hem de eğitim sisteminin tüm paydaşlarının mağdur olmasına neden olmaktadır. Seçenekleri olan eğitim modelleri, öğrencilerin farklı yetenek ve ilgi alanlarını geliştirmelerine ve daha başarılı bireyler olarak yetişmelerine olanak tanır. Eğitim sisteminde daha fazla esneklik hâsıl etmek, ailelerin ve öğretmenlerin eğitime olan katkılarını artırmak ve devlet eğitim masraflarını azaltmak için önemli bir adımdır. Zihinleri sınırlandıran zorunlu eğitim ve müfredat tekeli gibi uygulamaların, özgür ve müfredat çeşitliliğine imkân veren esnek yapılara dönüştürülmesi bir ihtiyaçtır.
ZORUNLU EĞİTİM, MESLEK/İŞ SAHİBİ OLMAYI, EVLİLİK YAŞINI GECİKTİRİYOR
Bugünkü eğitim sisteminde gençlerimiz hayata geç başlamaktadır. Evlilik yaş ortalamasının her geçen gün daha da yükselmesinde, eğitim ve meslek planlamasının önemli bir etkisi vardır. Yıllara göre ortalama evlenme yaşı incelendiğinde, her iki cinsiyette de evlenme yaşının arttığı görülmektedir. TÜİK verilerine göre ortalama evlenme yaşı, 2018 yılında erkekler için 27,8, kadınlar için 24,8 olurken, 2023 yılında erkeklerde 28,3 iken kadınlarda 25,7 oldu. Gençlerin okullarda kalma süresine bağlı olarak iş ve aile kurma yaşı yükselmektedir. Dolayısıyla bu durum aile ve akrabalık ilişkilerinin yanında genel ahlakı da olumsuz olarak etkilemektedir.
ZORUNLU EĞİTİM UYGULAMASI, EĞİTİMİ DAYATMA ARACI HALİNE GETİRMEKTEDİR
Zorunlu olarak okula gelen öğrenci diğer arkadaşlarını da olumsuz etkilemektedir. Okumak istemeyen (ama uygulamalı işlerde çalışmaya istekli) çocuklarla okumak, isteyenleri bir arada zorla tutmak ne kadar doğrudur? Zorunluluk, eğitimde disiplin eksikliği getirmiş ve öğretmenleri zor durumda bırakmıştır. Bu disiplinsizlik, okullardaki eğitimin kalitesini düşürmekte ayrıca öğretmenlerin otorite kaybı eğitim-öğretim sürecinin verimsizliğinin ana unsuru olmaktadır.
Zorunlu eğitim uygulaması, eğitimi bir hak değil dayatma aracı haline getirmektedir. Eğitim araç ve gereçlerinin öğrenme ortamlarının çeşitlendiği özgürlükler çağında, zorunlu eğitim, ülkenin gelişiminin önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. Zorunlu eğitim mutlaka olacaksa, bu ancak temel eğitimle sınırlı olmalıdır. Yapılan araştırmalarda Türkiye’de öğretmenler zorunlu eğitimin 12 yıl olmasının doğru olmadığını ve bunun çok sayıda soruna sebep olduğunu ifade etmişlerdir.
Önerimiz ilk olarak, lise mezununda olması gereken akılcı, çözümleyici yenilikçi bilgi ve becerilerin öğretilmesidir. Lise ve üniversitelerimiz her öğrencinin kolaylıkla mezun olduğu yapı ve anlayıştan kurtarılmalıdır. Lise bitirme sınavlarının tekrar getirilerek Lise bitirme sınavlarının notları diploma notu olarak her sahada etkili olursa okullar da büyük ölçüde kendi düzleminde doğru bir eğitimin içine çekilmiş olacaktır. Lise bitirme sınavları ucu açık sınavlar ve kör değerlendirme ile yapılmalıdır.
Herkesi mezun edip diploma sahibi yapmak üzerine kurulmuş sistemi öncelikle değiştirmeliyiz. Zorunlu eğitim süresi düşürülmeli, branşlaşma yani yönlendirme erkene çekilmeli, sınıf geçme yönetmeliği yeniden gözden geçirmeli ve bitirme sınavları geri gelmelidir. Bütüncül bir anlayışla bilgilerin hazmedildiği zihin ve duygu bütünlüğü de sağlanmalıdır. Eğitim yaklaşımımızın Özgün birer birey olmakla topluma uyum sağlamak arasındaki dengeyi gözetmeli, kadim değerlerimize ve kimliğimizi oluşturan kültürümüze aidiyet sağlarken evrensel olabilmeyi de hedefleyen bütüncül bir anlayışa dayanmalıdır.
Milyonlarca öğrenci için aynı müfredat uygulanması en büyük sorunu teşkil etmektedir. Çünkü müfredat belirlenirken öğrencilerin aynı koşullarda, aynı zekâda ve yapıda olmadığı göz ardı edilmektedir. İhtiyaçlar, alışkanlıklar ve ekonomik düzey aynı olmadığı halde; bina, öğretmenler, anlayış ve müfredat aynı kalmaktadır. Farklı beklentileri ve becerileri olan milyonlarca öğrenciye aynı anlayışı sunmak eğitimi çıkmaza sürüklemektedir. Her öğrenci vasat bir seviyede birbirine benzetilmektedir.
ÜÇÜNCÜ 4 YILLIK KISMI ZORUNLULUKTAN ÇIKARTILMALI VE 3 YILA DÜŞÜRÜLMELİDİR
Zorunlu lise eğitimi algı noktasında zorunlu bir üniversite eğitimini doğurduğu için üniversite öğrencisi olmak işsizliğin yeni adı olmuştur. Üniversite çağına gelen bir çocuğun artık sanayinin en büyük ihtiyacı olan iş alışkanlıklarına ve mesleki becerilere sahip nitelikli eleman olma ihtimali kalmamıştır
4 + 4 + 4 olarak tarif edilen eğitim sisteminin öncelikle üçüncü 4 yıllık kısmı zorunlu olmaktan bir an önce çıkartılmalı ve okumak isteyenler için üç yıla düşürülmelidir.
MESLEK LİSELERİ BAŞKA BİR LİSEYE GİRMEYİ BECEREMEMİŞ OLANLARIN GİTTİĞİ OKULLAR OLMAKTAN ÇIKARILMALI
Ülkemizde büyük çapta ara eleman eksikliği olduğu bilinmektedir. Bu açığın kapatılması için öncelikle öğrencilerin büyük kısmını mesleki eğitime yönlendiren bir uygulamaya geçilmesi gerekmektedir.
Mesleki eğitimde en önemli konulardan birisi mesleki eğitimin itibarının yükseltilerek özendirilmesidir. Bu okullar başka bir liseye girmeyi becerememiş olanların mecburen gittiği okullar olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun için de meslek liseleri mühendis olmanın ilk basamağı olarak gösterilebilir. İçerikleri de bu bağlamda yenilenerek itibar kazandırılıp mühendis olmak isteyen öğrencilerimizin öncelikli tercih edeceği hale dönüştürülebilir.
Millî Eğitim Bakanlığı’nda, yaklaşık iki yıldır süren ve adı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” (TYMM) olan geniş çaplı yenilik çalışmaları sürmektedir. Bu çerçevede, zorunlu eğitim kaldırılmadıkça, öğrenci çoğunluğunu mesleğe yönlendiren yenilikçi yöntemler hayata geçirilmedikçe, ortaya konan vizyon eğitimciler tarafından yeterince sahiplenilmedikçe müfredat dönüşümlerinin etkisi zayıf kalacaktır.
AÇIK ÖĞRETİME-AKŞAM LİSELERİNE GEÇİŞİ İMKÂNSIZ HALE GETİRMEK EĞİTİMİN RUHUYLA ÇELİŞMEKTE
Ortaokul sonrasında, ailevi şartları, farklı kariyer hesapları ya da başka sebeplerle örgün eğitime devam etmek istemeyenlerin açık öğretime-akşam liselerine geçişini sınırlandırmak hatta imkânsız hale getirmek eğitimin ruhuyla çelişmekte, insana saygı ilkesiyle tezat teşkil etmektedir.
Ev okulu ailelerin çocuklarının eğitimini üstlenebilecekleri bir seçenektir. Ev okulu, çocuğun ilgi alanlarına ve öğrenme hızına göre özelleştirilmiş bir eğitim programı sunma imkânı sağlamakta; devletin yükünü azaltmaktadır. Hâlbuki müfredat tekeli ve zorunlu eğitim sistemi, esneklik sunmadığından ev okulu imkânı ortadan kalkmaktadır.
Öncelikli olarak ilkokuldan üniversiteye eğitim bir bütün olarak ele alınmalıdır. Geniş katılımlı istişarelerle Lise ve mesleki eğitimi yapılandırırken, bürokratlar yanında iş dünyasının da temsilcileri katkı sunmalıdır. Eğitimin her kademesinde düzenlemeler yapılırken kısa süreli ve dar kapsamlı menfaatlerden çok uzun vadeli planlar ile kalıcı faydalar düşünülmelidir. Üniversitelerde bölümlerin kontenjanları talebe göre değil Ülkemizin ihtiyaçlarına, nüfusa ve istihdam imkanlarına göre planlanmalı, kontenjanlar belirlenirken popülist yaklaşımlardan uzak durulmalıdır.
Raporun tamamı için TIKLAYINIZ
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.