Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Dünyaya dönmek

Bu yazı "Ahireti bilen ve dünyanın hakikatini keşfeden, aklı varsa pişman olmaz; yeniden dünyaya dönüp uğraşmaz" cümlesinden İlhamen yazılmıştır.

Bu cümlede birincisi ahireti bilen, ikincisi de dünyanın hakikatini keşfeden olarak iki önemli tespit var. Hayatın ve bir yönüyle hizmetin önemli ölçüde sınırlandığı bu dönemde, biz de sosyal medya denilen zeminlerde bir şekilde karşılaştığımız insanlarla sınırlı da olsa yazışıyoruz. Akla ziyan okumalar ve itiraflarla karşılaşıyoruz. Şunu bir daha hem yaşayarak hem de şahit olarak anladım ki bu dünyada, dünyanın bu gaddar, aldatıcı, geçici hevesata ve keyfe yönelik yüzünü gerçek yüz zannedip bu dünyayı ebed âleminin tarlası olarak değerlendirmeyen insan, ahirete gitse, gerçekleri görüp dünyaya bir daha dönse; yine aynı hayata gülecek ve bu sınırlı ömrünü har vurup harman savuracaktır. 

Kur'an okumalarımızda buna işaret eden birçok âyeti notlarımıza almıştık. Bunlardan en kısa ve net olanı Enam suresinin 27. Âyetinde sorulan soru ve 28. Âyetinde buna verilen cevaptır. 27. Âyette geçen ehl-i gafletin "ah keşke dünyaya gönderilsek de bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak, inananlardan olsak" temennisine 28. Âyette cevap veriliyor: "Geri gönderilseler bile, yine kendilerine yasaklanan şeylere dönecekler; zira onlar gerçekten yalancılardır." "Gerçekten" kelimesi önemli. Daha bu dünyada iken bir sürü musibetle sınanan insan, o zor dönemlerinde Rabbini hatırlar ama bolluk ve sıhhat dönemine dönünce, yine unutur. İnsan, ahirete gidip hakikati gördükten sonra, dünyaya dönse bile âyette bildirilen secdeye dönmeyeceği hakikatini, kısmen hepimiz dünyada yaşıyor değil miyiz? Dar ve sıkıntılı günlerimizde acz ve fakr makinemizi işletip şükür ve ibadet kanaviçesi ören insan, o günlerden kurtulunca, gafletli hallerine döner ve güzellikleri kendinden sanmaya başlar.

Zümer Suresinin 8. Âyeti ve 26. Söz'de anlatılan Haşir Suresinin âyeti de buna işaret ediyor. Rabbini unutan insana, Rabbimizin de kendisini unutturması ne hazindir. Kendini unutan, adeta kendinden haberi olmayan ve kendisine hatırlatılan mutlak son olan ölümü ve sonrasını üzerine almayan; fakat nefsinin hazlarını da bir türlü feda edemeyen insan, ahirete gitse, gerçekleri görüp dönse de yine secde etmeyecek ve misak-ı ezeliye uymayacak. Çünkü bunun örneklerini yaşamadan, zaten ahirete gitmemiştir. Adeta Cenab-ı Hak dünya hayatını, insana insanı şahit tutmak için yaratmıştır. Buna da Zumer Suresinin 71. Âyetinde geçen görevli meleklerin, cehennem yolcularına "İçinizden size Rabbinizin âyetlerini okuyup duyuran ve böyle bir günle karşılaşacağınızı bildirerek sizi uyaran bir elçi gelmedi mi?" sorusu buna işaret etmektedir. 

Yani ahiret, dünya üzerine kurulacak. "Madem dünya var, kat'i olarak ahiret de var." cümlesi ahiretin yaratılacağının katiyetini gösterdiği gibi; "İnsan ipi boğazına sarılıp istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır, belki bütün amellerinin suretleri yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhasebe için zaptedilir." cümlesi de ahirette insanın en büyük şahidinin yine kendisi olacağını ve insanın hiçbir özrünün kalmayacağını göstermektedir. Yani insan dünyadayken her hakikat ona gösterilmiş, tarif edilmiş, ikaz edilmiş olarak ahirete gidecek ya da bu nispette mesul olacaktır.

Dünyada zor ya da kolay bir sürü imtihan sorusunu atlayan, yazıştığım bir hayli de yaşlı hanımefendinin "Bu dünyada keyifle yaşayıp bir köpek gibi öleceğiz, bana ikide bir ölümü hatırlayıp durmayın lütfen." ifadesi ile ortaya çıkan gafilene tavrı, bütün anlattıklarımın delili olduğu gibi, "kendini unutmak" "dünya hayatını sabit zannetmek" ve "o zan sebebiyle bütün bütün zayi etmek" ifadelerinin de canlı bir örneğiydi.

Kısmen bizlerin de içinde olduğu bu gafilane tavırlardan insanı uyandıracak ve temkine, dikkate sevk edececek ikazlara ısrarla kulaklarını tıkayan insan, demek ahirete gitse; tekrar dönse, yine kulağını tıkayacak ve aynı tavrı sürdürecektir. Onun bu dünyadaki halleri, bunun delilidir. Zira onlar, dünyada yine En'am Suresinin 29. Âyetinde ifadesini bulan "Hayat, ancak dünyada yaşadığımızdan ibarettir, biz bir daha diriltilecek değiliz." demişlerdi. Gercekten Rabbimiz insanı ve kainatı Kur'an'la ne güzel okuyor ve bize bildiriyor. Bunu görmemek ve anlamamak, gerçekten camid olmakla mümkündür.

Fakat banun sırrını da üstad, 13. Lem'a'da "Hatem-ül Enbiyanın güneş gibi parlak nübüvvetinin ve risaletinin komşuluğunda bulunan Medine münafıklarının dalâlette ısrarlarının" nedeninin sorulduğu sualin cevabınıda veriyor.

Az bir hareket ve bir emri terkle sahip olduğu geçici zevkin cazibesi; ilerisini, önündeki tehlikeleri göstermeyen hazır zevklerle avunan insandaki nebatî ve hayvanî kuvvelerin hürriyet hâli, maalesef akıl ve kalbe galip geliyor ve onları vazifelerinden vazgeçiriyor. O zaman insan, âdeta bir bitki gibi büyüyüp hayvan gibi mesela kedi ve köpek gibi yaşamanın daha iyi yollarını aramayı asıl vazifesi zannediyor. Yazıştığım kişi, dünyanın teknik gelişmelerini örnek vererek, "Sadece bunları tertip ve tanzim edene teşekkür etmeliyiz." demişti. Dünyadaki görevini de bu olarak görüyordu. Ona "Var olan elektriği keşfedene minnet hissediyoruz da onu yaratana, güneşi bir lamba gibi aydınlatıcı, bir soba misali ısıtıcı olarak bizim hizmetimize verene teşekkür borcumuz yok mu?" diye sormuştum. Cevabı "Dünyanın zevk ve keyiflerini çıkararak yaşamak istiyorum, bana bunları hatırlatmayın." şeklinde ibretamizdi.

Evet dostlar, dünyanın bir yönüyle hakikatsız hakikatini keşfetmek kolay değil ama tam keşfedince de ona dönmek akıl kârı değil.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum