Dünya kadınlar günü vesilesiyle (2)

Eski kitaplar satan bir kitapçıda eski bir kitabı incelerken, bir hocaefendinin kızının babasına sorduğu bir sualine babasının cevap verdiği iki mektubundan da bahsedildiğini görmüş ve o kitabı satın almış; onu 'evlilikle alâkalı bir hediye' olabilecek şekilde, pembe kağıda 16 sayfalık küçük bir broşür halinde yayınlamıştım. “Dünya kadınlar günü” vesilesiyle, o iki mektuptan bahsetmekte de fayda olabilir.

Bir hocaefendinin kızına iyi bir zevcenin nasıl olunabileceği hakkındaki iki mektubu

BİRİNCİ MEKTUP, 5.4.1976

“Şimdi mevzuya gelelim. Benden soruyorsun: ‘İyi bir zevce olmak istiyorum, nasıl bir kadın olmalıyım? Neler yapmalıyım; neler yapmamalıyım?’ diyorsun. Madem ki sordun, ben de cevap vermeye çalışayım. Kızım, İslamî prensiplere bağlılık ve sadakat göstermeden iyi bir insan olmaya da imkan yoktur, iyi bir zevc de ve iyi bir zevce de.. Çünkü İslam dini her hususta olduğu gibi, bu hususta da 'hakikî bir rehber'dir. 
İslam dininin iki mühim kaynağı olan Kur’an ve Hadis, bu mevzuda da kıyamete kadar beşeriyete rehberlik ederler. Kadının en mühim iki vazifesi: 1 – Erkeğini mesut etmek, 2 – Çocuklarını iyi yetiştirmektir.

Kadının bu iki vazifesi de mühim olmakla beraber, birincisi daha mühimdir. Kadın, evlenmiş olduğu erkeğine karşı vazifelerini yerine getirdikten sonra, sıra çocuğuna gelir. Erkek hiçbir zaman ikinci sıraya düşürülmemeli; kadın tarafından çocuklarına karşı olan vazifelere öncelik verilerek, evlenmiş olduğu erkeğe karşı olan vazifelerinde ihmal ve kusur gösterilmemelidir. Bu, 'yaradılış programı'na aykırı olduğu için normal bir erkek, nikahlısı olan kadının böyle davranışını kabullenemez. Kocasına karşı ve çocuklarına karşı bu vazifelerini ehemmiyet sırasına uyarak yapan; yani öncelikle erkeğini kendinden memnun etmeyi ihmal etmeden, sıhhatli, terbiyeli, imanlı, istikametli evlat yetiştirmeye çalışan evli bir kadın, en mühim vazifelerinden ikisini yapmış olur.

Evli bir kadının tabii ki, başka vazifeleri de vardır. Kocasına hayırlı ve meşru her işinde yardımcı ve destek olmak, onun akrabalarına da hürmette kusur etmemek, diğer vazifeleri arasındadır. Kadın, evlendiği erkeğin en buhranlı günlerinde de ona yardımını ve desteğini devam ettirecek; ona yük olmamaya, sıkıntı vermemeye; aksine, onun yükünü ve sıkıntısını hafifletmeye çalışacaktır. Kocasının yapmak istediği hayırlı işlerde onun cesaret ve azmini kırmayacak; aksine onu cesaretlendirmeye ve azmini pekiştirmeye çalışacaktır. Kocasına güvenemediği hallerde bile, bunu asla açığa vurmayacak ve ona inanmış görünecektir. Çünkü kocasına karşı itimatsızlığını belli etmenin ona hiçbir faydası yoktur!. Kadın, hayatını birleştirdiği erkekle yollarını ayırmamaya çalışacaktır. Mümkün olduğu kadar onu anlamaya, onun ideallerini, alâkalarını, hislerini, zevklerini paylaşmaya ve ondan kopmamaya çalışacaktır. Böyle yapmadığı takdirde, onların hayat arkadaşlıklarındaki birliktelikleri gittikçe birbirlerinden uzaklaşma haline girer ve kadın bu uzaklaşmaya karşı tedbirleri zamanında almazsa, aralarındaki birliktelik, kopmaya kadar gidebilir. Bu husus, bilhassa ihtiyarlıkta kendini daha acı bir şekilde gösterir. İhtiyarlık yaşına gelinceye kadar, kocasını anlamaya, onunla müşterek hayatlarını paylaşmaya çalışmamış olan evli bir kadın, ihtiyarlıkta yalnız kaldığını biraz da hayretle görür; işin fecaatini o zaman anlar ama, iş işten de geçmiş olur..

Kadın, evli olduğu erkeğin sinirlendiği anlarda da çok dikkatli olmalıdır. Aksi halde her sinirlenme anında erkek, karısından biraz daha uzaklaşabilir ve aralarındaki beraberlik en sonunda bir kopma noktasına kadar gelebilir.

Evli bir kadının dikkat etmesi icap eden diğer bir husus ta şudur: Bütün erkekler pasaklı kadınlardan nefret ederler; hatta en pasaklı, en pis erkekler için bile bu böyledir. O halde, evli bir kadın daima temiz, tertipli ve daima çiçek gibi olmalıdır.

Yaradılışları icabı erkekler, kadının zekasına, bilgisine, tecrübesine de ihtiyaç duyabilir. Hatta 'İki cihan serveri' Peygamberimiz (asm) 'en büyük mürşid' vasfında bir insan olduğu halde, vahiyle kendisine bildirilmemiş mevzularda ashabı ile istişare etmiş; bazen zevcelerinin fikrini aldığı da olmuştur. Zevcelerinden Hz. Hatice (ra) validemizin ilk vahiy geldikten sonra ve Hz.Ümmü Seleme (ra) validemizin Hudeybiye Müsalahasında Peygamberimiz'e  (asm) fikrî desteği buna misal olarak verilebilir. Ancak, evli bir kadın kocasına herhangi bir mevzuda fikir ve tavsiyede bulunurken de ona hürmetin dışına çıkmamalı ve ona itimatsızlık göstermemeli, ona 'nasihat vermek' tavrına girmemeye dikkat etmelidir; çünkü erkekler zevcelerinden nasihat almaktan hiç hoşlanmazlar..

Evli bir kadın, kocasını kendisinden memnun edebilmek ve onun rızasını kazanabilmek için, bütün meşru isteklerini zamanında ve harfiyen yapmaya ve onu kızdıran şeyleri de yapmamaya çalışmalıdır. Ona inanmalı, güvenmeli, hayırlı ve faydalı işlerde ona şevk, enerji ve gayret kaynağı olabilmelidir. Bu şekilde hareket etmemesi sebebiyle hem kendisi hem de kocası için evlilikleri, aslında 'küçük manevî bir cennet' olabilecekken, onu 'manevî bir cehennem' haline getiren kadınların sayısı hiç de az değildir!.
Birçok kadının, evlilikte mutluluğu elde edememesinin temelinde, 'kocalarına değer vermemeleri' bulunmaktadır. Halbuki kocası, kadının hem cenneti ve hem de cehennemi olabilir. Onun meşru dairede rızasını alabilirse, bunun yanında Allah’a kulluk vazifelerini de yapıyorsa, evli bir kadın cenneti kazanabilmekte; kocasının meşru şekilde rızasını alamazsa, âhirette kurtuluşu elde edememektedir!. Bu sebeple evli bir kadın kocasına, 'hem  cenneti kazanmasına ve hem de cehennemde yanmasına vesile olabilecek bir kişi' nazarıyla bakarak, icap eden ehemmiyeti vermelidir.

Resulullah'ın (asm) bu mevzuda bize ne buyurduğuna dair birkaç hadisi hatırlayalım:

1 – ‘Kadın ya malı, ya güzelliği, ya soyu, ya da dini için alınır. Siz dindar olanını tercih edin.’ Bu hadisteki ‘dindar’ kelimesinin, güzel ahlâk, itaat gibi erkeği mesut edebilecek kadınlık vasıflarını da içine aldığını belirtmekte fayda vardır.

2 – Kadın kocasının malını korumalı ve çocuğuna şefkat beslemelidir.

3 – Kadın kocasına karşı küfran-ı nimette bulunmamalı ve ‘şimdiye kadar senden ne gördüm ki?’ dememelidir.

4 –Kocasının isteği hilafına, onun yatağına girmeyen kadına melekler lanet ederler.

5 –İyi kadın, kocasına karşı itaatli, çocuklarına karşı şefkatli olandır.

6 – Kadının fenası, kötü huylu olanıdır.

Yukarıda bazılarından hatırlatmalarda bulunulan hadislerle Peygamberimiz (asm), bize hayırlı bir kadının tarifini yapmaktadır. Peygamberimiz'in  (asm) takdirle bahsettiği kadınlardan olmak isteyenler, bu hadislerdeki ölçülerle kendilerini ölçüp tartmalıdırlar.

Saliha kadının özelliklerinden bahsettiği diğer bir hadis-i şeriflerinde ise, Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:

‘Saliha kadın, kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindirir, kocasının meşru isteklerini yerine getirir ve onun gıyabında hem malını hem de namusunu muhafaza eder.’

Acaba gerçekten kaç kadın vardır ki, kocası onun yüzüne baktığında mesut ve bahtiyar olsun, bütün kederlerini unutsun, kendini sanki başka bir âlemdeymiş gibi görsün? Evet, evli her kadın elini vicdanına koymalı ve Peygamberimiz'in (asm) “saliha kadın” tarifine ne kadar uyduğunu kendi kendisine sormalıdır.

Sahabeden Ümmü Süleym (ra) validemizden bahseden bir hadis de, ‘İyi Bir Zevce Nasıl Olunur?’ sorusunun cevabı ile alâkalıdır.

Buharî’deki bu hadis şöyledir:

‘Ebu Talha’nın ağır hasta olan oğlu, kendisi evde yokken ölmüştü. Ümmü Süleym, çocuğun öldüğünü görünce onu gasledip kefenledi. Ebu Talha gelince, ‘Oğlan nasıldır?’ diye sordu. Ümmü Süleym; `Çocuğun ıstırabı sakinleşti, istirahat ettiğini zannediyorum.’ dedi. Ümmü Süleym olayı bilen yakınlarına: `Sakın Ebu Talha’ya oğlunun öldüğünü söylemeyin, ta ki ben söyleyinceye kadar’ diyerek sıkı tenbihatta bulundu. Sonra kocasının yemeğini getirdi. Ebu Talha yemeğini yedi. Ümmü Süleym o vakte kadar yapmadığı tuvaletini yapıp, süslenip zevcesine göründü. Beraberce yattılar. Sabah olunca, Ebu Talha gusledip evden çıkmak istediği sırada Ümmü Süleym, Ebu Talha’ya çocuğun vefat ettiğini bildirdi. Ebu Talha mescide gidip, Hz.Peygamber ile namaz kıldı. Sonra da o gece evinde olan bitenleri anlattı. Resulullah da; ‘Cenab-ı Hak bu gecenizi mübarek kılsın.’ buyurdu.’

İşte benim güzel kızım! Sen de kendini bir mihenge vur bakalım; Ümmü Süleym'in (ra) taşıdığı imanın, kocasına karşı muhabbetin, hürmetin acaba ne kadarını gösterebilirsin? Ümmü Süleym (ra), İslam kadınına verilebilecek örneklerden sadece bir tanesidir.

Evet, İslam kadınının hayatında, kocasının böyle bir yeri vardır. Kocası onun için, Allah’ın rızasını kazanıp ebedî âhiret saadetini elde edebilmesinin bir vesilesidir. İslam kadınının kocasıyla evlilik hayatındaki bütün hal ve tavırlarının temelinde bu iman, bu şuur, bu şevk, bu gayret bulunur. İslam kadını için kocasının emri, Allah’ın emridir; çünkü Allah ona, kocasına itaati emretmiştir. Kocasına itaati bu manâda anlayıp yaşamayana Allah, dünyada da âhirette de saadet nimetini tattırmaz. Bu iman, idrak ve yaşayış içindeki İslam kadını, erkeğini kat'iyen üzmez, ona karşı 'benlik davası' gütmez, her meselede kendi isteklerini kabul ettirmeye çalışmaz, onu ikinci plana itmez. Erkeğinin isteklerini kendi isteklerine üstün tutarak yaşar. Çünkü Allah böyle emretmiştir; Allah’ın rızasını ve 'ebedî cennet saadetini' kazanabilmesi buna bağlıdır. Fani dünyada, kocasının isteklerine karşı kendi isteklerini kabul ettirmek için direnmesinin, geçimsizlik, huysuzluk, isyan hallerine girmesinin ona dünyada da âhirette de faydası olmadıktan başka, çok büyük zararı olabileceğini düşünür. Görenek belasıyla, kocasına fuzulî masraflar yüklemez, onun yükünü arttırmak yerine, hafifletmeye çalışır. Kocasını mesut ve kendisinden razı edebilmek için, meşru dairede her şeyi yapar.

Bu hususta onun rehberi: Kur’an-ı Kerîm’dir, Hadisler’dir, Kelamullah’tır, hududullahtır; Allah ne demiş, kendisi için hangi ölçü ve sınırları koymuş, onu esas alarak yaşamasıdır.” 

İKİNCİ MEKTUP, 31.3.1979

“Yavrum! Şu ana kadar sana hep bir baba, bir ata olarak hitap ettim. Ama bu mektubumda 'bir kardeş, bir arkadaş, bir sırdaş ve aile dostu bir hekim' gibi hitap edeceğim. Buna mecburum. Mektubumu bu üslupla yazmanın zorluğunu da idrak etmiyor değilim. Ama 60 senelik hayat tecrübemden seni haberdar etmezsem, Allah indinde mesul olurum. Hem de sen, bu mektubumu babanın bir hatırası olarak da saklar; okudukça hem istifade eder ve hem de bana, ümit ederim ki, hak verirsin.

whatsapp-image-2022-03-06-at-14-07-42.jpegSevgili kızım! Yarın evlenecek, bir erkeğin zevcesi ve bir yuvanın annesi olacaksın. Bir erkekle hayatını birleştirmen, birkaç aylık, birkaç senelik hatta tüm dünya hayatından da ötede, 'ebedî âhiret hayatının' da düşünülerek yapılması icap eden bir evlilik aktidir!.

O halde, bir evliliğin sağlam prensipler üzerine kurulması ve devam ettirilmesi icap eder. Peki, nedir o sağlam prensipler? Bir yuvayı huzur ve saadet içerisinde devam ettiren nedir? Yuvayı, ancak karşılıklı sevgi ve saygı ayakta tutabilir. Taraflar birbirlerine sevgi ve saygı besledikleri müddetçe, yuva yaşamakta devam eder. 'Karşılıklı sevgi ve saygı' kalmadığı zaman, o yuva da artık yıkılmış demektir; zahiren nikah akdi devam etse bile.. Evlilikte her iki tarafın da bu hususta çok dikkatli ve çok itinalı davranması gerekir. Aksi halde, ‘dünyada manevî bir cennet’ olması gereken aile hayatı, ‘dünyada manevî bir cehennem’e dönüşür, âhirette ne getireceği de ayrıca ciddiyetle düşünülmelidir.

Allah, erkek ve dişi olarak iki cinsten yarattığı insanlara, yaradılışlarından bazı farklı hususiyetler de koymuş, bunlarla alâkalı vazifeler ve mükellefiyetler de yüklemiştir. Bu yaradılış hususiyetleriyle dünyada bulunan insanlar, evlendikleri zaman yaradılışlarının dışındaki rollere girmemeye dikkat etmelidirler. Evlilik, 'insanları yaradılış hususiyetlerinin dışına çıkaran değil; o hususiyetlerine sımsıkı bağlı olarak yaşamalarını icap ettiren' bir müessesedir. Yanlış bir 'feminizm' anlayışının kurbanı olarak, evlilikte erkek kadınlaşmamalı, kadın da erkekleşmemelidir. Her ikisi de, yaratılışlarına ve kendileri için Yaratan tarafından çizilmiş hayat programlarına uygun olarak erkek, ’hakikî erkek’, kadın ise ‘hakikî kadın’ olmayı hedeflemelidir. Bunun hülâsası şudur: 'Aile içinde erkek âdil, kadın ise itaatli' olacaktır. Erkeğin zevcesine adaleti ve kadının da ona itaati ile huzurlu bir aile yuvası devam eder ve hem dünyada hem de âhirette semerelerini verir.

Evli bir kadının madem ki 'kocasına itaat mükellefiyeti' olacaktır, evlenecek olan kızlar ve kadınların bir erkeği kendilerine eş olarak kabul ederken, eş namzedi hakkında, ‘kendisine karşı, başta itaat olmak üzere, her türlü kadınlık vazifelerini yapabileceğim bir kişi mi?’ sualinin cevabını vermeye çalışmalı; bunun için araştırma yapmalı, yaptırmalı ve karar öncesi değerlendirmelerde bu ölçüye büyük ehemmiyet vermelidirler. Bunun aksine, sadece gelip geçici hislerinin esiri olmamalıdırlar; evlilikleri, başlangıçta bu sualin de cevabını kendi kendilerine vermeye çalışacakları bir ‘mantık evliliği’ olmalıdır.

Evli erkek, karısının hem kalbine hem de kafasına hâkim olabilmelidir. Bu da, bilgi, adalet, cesaret ve sevgi ile olur. Bilhassa bilgi itibariyle karısından üstün olmayan bir erkek, karısının kafasına da, kalbine de hakim olamaz. Kadınlar âciz erkeklerle evlenirlerse onlara acırlar, fakat sevemezler. O halde, sevemeyecekleri ve hürmet edip ona her türlü kadınlık vazifelerini hakkını vererek yapamayacakları bir erkeği, hayat arkadaşlığı seçiminde yeterli olmayacak bazı vasıfları için kendilerine koca olarak kabul etmeleri, kadınlar için büyük bir mesuliyet ve hata olur.

Evli bir kadında, meziyet olarak en başta ‘kocasına itaat’in bulunmasının lüzumu üzerinde yukarıda durmuştum. Evli bir kadının kocasıyla iyi geçiminin ve mutluluğunun bütün düğümleri, ‘kocasına itaat’ta toplanır. Zira, kadının sessiz sedasız kocasına itaati, aralarındaki yüz bin ihtilafı halledebilir. Kadının kocasına bu itaati, ona din ve dünya bakımından yüz bin fazileti de kazandırır. Tıpkı, camilerdeki büyük âvizelerin bir tek demir çubuk tarafından taşınması gibi.. O demir çubuk tektir; fakat taşıdığı pırıl-pırıl âvize taşları ise, yüzlercedir.

Ancak, evli bir kadının kocasına itaatinin onda aranacak vasıflar bakımından tek başına kafi olmadığını da kaydetmeli, aranacak diğer vasıflara bir misal olarak da, ‘mükemmel bir ev kadınlığını’, burada belirtmeliyim.

O halde, ‘iyi bir zevce’ nasıl olunur? Sana bunu anlatayım; bu hususta şu anda aklıma gelenleri maddeler halinde sıralamaya çalışayım:

1 – Evli bir kadın, kocasına karşı çok, ama çok terbiyeli olmalıdır. ona çok hürmet etmelidir. Hattâ, erkek fahiş bir hata yapsa ve karısına karşı terbiyesizce davransa bile, karısının buna tepki göstermeyip ‘sakin ve terbiyeli’ halini muhafaza etmesiyle kadının değeri, hem Allah hem de kul yanında artar; erkek de o kadına karşı hem mahcubiyet hem de meclubiyet hissi içerisinde kalır. Kadının bu tavrı, kendisini de, kocasını da, yuvasını da korur. Bunun aksine, kendini haklı görerek tartışmalara, kavgalara girmesinden elde edebileceği bir fayda yoktur!.

2 – Kızım! Evlenirsen, kocanı başkalarının yanında sakın tenkit etme ve ona nasihatte bulunmaya kalkışma. Ne kadar hatalı da olsa onu mahcup etme, onun hatasını teşhir etme.

Bir de bunun aksinin yapıldığını bir düşün; başkalarının yanında kocasının hatasını yüzüne vuran ve ona nasihat eden bir kadını göz önüne al. O kadın kendini haklı zannederek böyle yapar ama, kocasına bu şekildeki hürmetsizlik kusuru bir yana, ya bir de zannettiği gibi kendisi haklı değilse, yani kocasının hareketi aslında doğru ise.. Halk bu işe ne der; Hâlık bu işe ne der? Ve o erkek, o andan sonra karısına hangi hislerle dolu hale gelir? Hayır! Hayır! Evlendiğinde, kocanla aranızdaki mesafeyi açabilecek ve soğukluk sokabilecek hiçbir davranışa girmemeye çok dikkat et! Ona hürmette kusur etme!

3 – Evlendiğinde kocanın meşru işlerinde, daima onun yanında ol. onu hayretinde, tefekküründe, şevkinde, heyecanında, neşesinde, üzüntüsünde yalnız bırakma. Hayret, tefekkür, şevk, heyecan, neşe gibi müspet hissiyatın paylaşıldıkça artacağını; üzüntü gibi menfî hislerin ise paylaşıldıkça azalacağını düşünerek hareket et. Unutma ki, evlendiğin erkeği sen ‘ebediyet yolculuğunda hayat arkadaşı’ gibi seçmiş olacaksın.. Böyle bir yol ve hayat arkadaşlığında nasıl hareket etmek gerekiyorsa, onu yap!.

4 – Önceki mektubumda da söylediğim gibi, evlendiğin erkeği aile içinde ikinci, üçüncü veya sonraki sıralara düşürme. Birinci sırayı daima ona ver. Evlendiğin erkeği ikinci, üçüncü veya sonraki sıraya düşürmen –birinci sırayı müşterek çocuklarınıza vermiş olsan dahi– onu derinden derine yaralar. Her türlü hizmetlerinde önceliği daima evlendiğin erkeğine ver; önce onun karnını doyur, onun sevdiği şeylerden ona ikram et, önce onun çamaşırını yıka ve ütüsünü yap, önce onunla meşgul ol. Bu şekilde onunla beraber geçen hayatında hep ek.. ek.. ek.. Bir gün gelecek; bu ektiklerinin mahsulünü mutlaka alacaksın..

5 – Kadın, kocasının yanında daima temiz, tertemiz bir çiçek gibi olmalıdır. Onun yanında, ona gözünde hoş görünmeyecek her türlü görüntüleri vermekten dikkatle ve hassasiyetle kaçınmalıdır. Birlikte geçirecekleri her zaman dilimi için bu geçerlidir. Kızım, bütün bunları bilmek kâfi değildir; tatbikinde de hiç ihmalkârlık göstermemelisin. 

6 – Şimdi maalesef pek moda haline geldiği gibi, 'evlendiğin erkeğin senin her emrine boyun eğmesi' için mücadele vermekten' kesinlikle uzak dur! Zira, bu cemiyete bu zamanda ârız olan manevî hastalıkların en başta gelenlerinden bir tanesi de budur. Belki de, bize Batı’dan bulaşmış menfî bir ‘feminizm’ hastalığına kapılmış olduklarından kadınlar, bu devirde ve bizim cemiyetimizde, kocalarına mutlak surette hâkim olmayı, ‘kadınlıklarının icabı’ zanneder gibi davranıyorlar!. Aslında ailede hâkim durumunda olması icap eden erkek, yaratılıştan kendisine verilmiş hak ve vazifelere bağlılıkla hareket eder de, evlendiği kadının bu haksız davranışına boyun eğmezse aralarındaki uçurum, her gün değil her an artabilmekte; boyun eğdiğinde ise bu, ‘hakkından feragat şeklinde masum bir davranış' görüntüsünde kalmayarak, vazifesinden kaçmayı da beraberinde getireceği için, onu Allah indinde mesul duruma düşürmektedir. ‘Kadın hakları’ gibi isimler altında, ‘aile içinde kadını kocasına karşı dik başlı ve âsi haline getirmek’ propagandalarının nefsini okşayabilecek yaldızlarının tesiri altında kalmamak, bu devirde ve bu cemiyet ortamındaki evli kadınlar için mühim imtihan mevzularından biri haline gelmiştir. Yaradılışın kanunlarına aykırı hiçbir şeyin zaten başarı şansı da yoktur! Evli bir kadın, aile içinde bu şekilde ‘haksız ve yaradılışına aykırı’ bir davanın mücadelesine girerse ve onunla evli erkek de kadının bu haksız mücadelesinde ona boyun eğmezse, onların aile yuvalarının bağı her gün çözülmekte devam eder; hem yuvaya hem de varsa küçük çocuklarına yazık olur.

Diyelim ki, kadın bu mücadelesinde muvaffak oldu ve evli olduğu erkeği kendisine esir etti; önce şunu söylemek lâzımdır ki, ne kadar âciz olursa olsun, evli erkek bunu affetmez. Sonra da –mütehassıs hekimlerin söylediğine göre– hem kadın hem de erkek, böyle bir durumda maddî ve manevî hasletlerinden kayba uğrarlar. Evli kadın bunun cezasını, daha sonra bütün acılığı ile çeker. Böyle bir mücadele, evli eşlerin arasını da açtıkça açar. Bilhassa ihtiyarlık zamanında, kadın kendisini ‘yalnızlık’ içinde bulur. Artık, o zamana kadarki hayat arkadaşı erkeğinin ona sevgisinin de saygısının da kalmamış olduğunu geç de olsa fark eder; fakat bir ömür bitmiştir, ‘bir badem kabuğunda iki badem içi’ gibi değil de, ‘karşı karşıya gelmiş ve birbirine hırlayan iki varlık’ gibi olduklarını görürler..

Sen, sen ol; böyle âdi bir yola sakın girme!..

7 – Evlendiğin erkeğin kusurlarını, buna mukabil başka erkeklerin de meziyetlerini görme; ona başka erkeklerin meziyetlerinden bahsetme.. Onun sevdiği şeylerden ona ikram et. Yemeğin daima en iyi yerini ve meyvenin en güzelini ona ver. Onsuz güzel bir yemeği, meyveyi yeme. Ona karşı hareketlerin erkek gibi olmasın; 'kadınca' hareket et. Hattâ hareketlerin, görünüşte ‘çocukça’ olsun. Erkekler bilhassa, çocuklara benzeyen kadınlara daha çok itibar ederler. Evlendiğin erkeği hiç kimseye, annesine ve babasına bile olsun, şikayet etme. Onu hiç kimsenin yanında müşkül duruma düşürme; aranızdaki ihtilafları başkalarına aksettirmek yerine, kendi aranızda halletmeye çalış. Onu kırma, sevgisini yok etme. Bir ailenin devamının sağlanmasının, ‘karşılıklı sevgi ve saygının devamlılığı’ ile yakından ilgili olduğunu kat'iyen hatırından çıkartma. Evlendiğin erkeği sevmekle kalmayarak onun yakın akrabalarına da, 'İslamî ölçüler dahilinde' yakınlık göster. Senin bu davranışının, evlendiğin erkeği memnun edeceğini düşün. Fakat 'mahremiyet sınırlarına uymakta' da asla kusur ve ihmal gösterme! Evlendiğin erkeğin nikah düşen hiçbir akrabasını ve arkadaşını, sen evde yalnız bulunuyorsan, onun karısı da yanında olmadan evine alma; bekarsa hiç evine alma! Kimsenin hüsnüniyetine inanma. Lekelenmekten daima uzak dur. Zira kadınlar, beyaz, bembeyaz elbiselere benzerler; hemen leke alırlar. Hele cemiyet, böyle çirkef bir hale gelmişse.

8 – Bütün hayatın boyunca daima, evlendiğin erkeğin yanında neşeli olmaya çalış. Bunu hiç, ama hiç ihmal etme!.. Yorulan erkeğini, senin ona karşı neşeli halinin dinlendirebileceğini, neşeli bir eşe sahip olmasının onu ‘hastalık kaynağı olabilecek stres hallerinden uzaklaştırabileceğini’ unutma. O evden çıkarken onu uğurla, eve geldiğinde de karşıla. Onun ruh haline iştirak et. Sen yorgun olsan bile, onun yanında bunu hiç belli etme; hele ‘şikayet’ hiç yapma. Onun yanında, onu rahatlatabilecek tebessümünü ondan esirgeme. ‘Alınganlık’ hallerinden vazgeç. Onun sana yapabileceği şakalara tahammül et. Onu mesut edebilecek hiçbir şeyi ihmal etmemeye çalış. Onun meşgul olduğu ilim nevilerinden sen de, mümkünse ve faydası olabilecekse en azından ona muhatap olabilecek seviyede bile olsa, öğren.

9 – Peygamberimiz (asm), kendisinin peygamberliğine ilk inanan olduğu için, ilk zevcesi Hz.Hatice’yi (ra)  diğer zevcelerinden üstün tutardı. Bu, zevcesinin kendisine itimadının bir erkek için ne kadar mühim olduğunun delilidir..

Kızım; bu söylediklerim, bu mevzuda ilk aklıma gelenlerdir. Bunlara ilave olarak, tabii ki başka şeyler de söylenebilir. Şimdilik bu bahse dair söylediklerimi şöyle özetlemek istiyorum: 'Sev ki, sevilesin. Say ki, sayılasın. Fedakâr ol ki, sana karşı da fedakâr olsunlar.' 

Ama bütün bunlar, evvela evli kadından gelmelidir; yani, bu hususlarda ilk adımı daima kadın atmalıdır.. 
Tabii, kendini evlenmiş olduğu erkeğe sevdirmek istiyorsa ve saadet yolunda onunla birlikte bahtiyar olmak istiyorsa…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum