Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Dokuzuncu Söz'ün İkinci Nüktesi

Bir derste, ibadetle ilgili çeşitli kısımları okumuş, hususen menfi (olumsuz) ibadet üzerinde durmuştuk. Üniversiteden bir kardeş de bu sohbette anlatılanları arkadaşlarına nakledince, onlardan biri, şiddetle itiraz ederek, menfi ibadet diye bir şey olmadığını, olamayacağını ifade etmiş. O kardeşimiz de bunu bize anlatınca, o itiraz eden arkadaşla bizi bir ara buluşturmuştu.

Ona "İbadet nedir?" diye sormuştum. "Emredileni yapmak." cevabını verdi. Peki dedim, Rabbimizin namaz, oruç gibi emirleri olduğu gibi; yapmayın, etmeyin, el uzatmayın, göz dikmeyin gibi olumsuz emirleri de yok mu? Var, dedi. İşte menfi ibadet dediğimiz hususların birkısmı, bu olumsuz emirlere itaattir ki bunun adı takvadır. Ayrıca bu ibadetin, kalbe kemâl ve huzur kazandıran önemli bir ciheti de vardır. Musibet ve hastalıklara sabır da bu menfi ibadetin diğer bir şeklidir. Bu orijinal yaklaşımı yeni duyan bu kardeşimize, takva niyetiyle günahlardan çekinmenin ve bunu sabır ve ısrarla sürdürmenin özellikle bu asırdaki ehemmiyetini ve  az amelle ne kadar çok kazandırdıklarını da anlattık. Epeyce sevinip memnun olmuştu.

Özellikle gençlerle olan derslerde, bunun üzerinde çok durmak gerekir ve duruyoruz. Başta bu âciz, buna çok ihtiyacımız var. Nefsin aslında genci, yaşlısı, okumuşu, okumamışı yok gerçekten. Bizim Erzurum'da çapalamak dediğimiz, özellikle sebzelerin ayrık otlarını ayıklama işlemi vardır. Epeyce de yorucudur ve zordur. Özellikle menfi ibadeti izahta, onu örnek veririm çoğu zaman. Eğer ekilenlerin dibindeki ayrık otları, çapa ile alınmazsa, o otlar besini kendisi alır ve asıl minarelin gideceği yere gitmesine engel olur,  maksat hasıl olmaz. Bunun gibi de ibadet yapıyor, okuyor, manevî dünyamızı besliyoruz. Yani gıdamızı, minerali alıyoruz. Fakat bir yandan da ayrık otları olan günah ve kusurlara dikkat edip bünyemizden  ayırmazsak, o otlar, aldığımız gıdayı yer, bitirir. Yani gelirimizi götürür. Ya zarara düşer, cılız kalır, büyüyüp çınara dönemeyiz. Ya da nötr kalır, heyecan ve iştiyakımızı kaybederiz. Bunun sonucu da çoğu zaman insanı yaşadığı gibi düşünmeye, ihmal ve terklerine sevimli gerekçeler üretmeye sevkeder. Hangi şeyin, ihmalin, yanlışlığın nefse hoş gelen bahanesi olmaz ki?

Buradan asıl mevzuya sözü "Dokuzuncu Sözün İkinci Nüktesine" getirmek istiyorum. İbadetin mânası şudur ki cümlesi ile başlayan, ibadetin Asr-ı Saadetten sonra belki de görülmemiş, şahane tarifini iyice hazmetmeden ibadeti kavramamız; ibadeti, nefes alıp vermek, yemek yemek, konuşmak, göz açıp kapamak gibi hayatımızın bir parçası yapmak mümkün mü, bilemiyorum. İbadeti bir yük, ağırlık olarak değil de mânasına bakıp onu tarifsiz bir rahatlık, bir hafiflik olarak görmek, en azından o mânayı hazmetmek şart. Yoksa çeşitli arızalarla ve iştiyakımız zedelenir, zamanla ülfet hastalığı bizi yakalar.

İbadetin esası nedir? Öncelikle kusurunu, fakirliğini, acizliğini görmek, anlamak, farkında olmak. Gözün, kulağın, nefesin, görmemizin, dilin fakirisin. Bunlara muhtaçsın. Noksanların çok. Fakat bunların hiçbirini yapacak güç ve kudretin de yok. Yani fakirsin, âcizsin. Ama bunlar sana verilmiş. Bir terbiye sonucu, kâinat emrine hazır hale getirilmiş. İşte bunları yapan Rab, Kudret senin bu "acizliğini, fakirliğini kusurunu görmeni ve Allahuekber deyip huzû ile rükûa gidip O'na iltica ve tevekkül etmeni"istiyor. O'nun buna ihtiyacı yok. Buna yine senin huzurun, saadetin ve rahatın için istiyor. Bir de O'nun bütün noksanlardan uzak pâk ve müberra bütün batıl yakıştırmalardan münezzeh olan Rububiyetinin kutsiyeti  istiyor. O kutsiyet böyle bir tesbihi ister. Bu onun âcizliğinden değil, mualla keyfiyetinin gereği. 

Biz âciziz. Fakat her şey emrinizde. Demek her şeye hükmeden Mutlak bir Güç, âcizliğimize tecelli ediyor. Her şeye muhtacız. Fakat her ihtiyacımız karşılanıyor. Demek Mutlak bir Zengin fakirliğimize tecelli ediyor. Mutlak, çünkü acizlik ve fakirliğin arız olduğu biri, her şeye gücü yetip her ihtiyacı karşılayamaz. Bize düşen de işte bu Mutlak Kadir ve zengin olan Zâtın  kusurlardan uzak olduğunu anlamak ve bunu fiilen ve kâlen (söz olarak, lisan ile) ilan etmek. İşte namaz, bu ilânı  hem fiil olarak hem de çekirdek sözleri, tesbih yönüyle içinde barındıran en geniş ve yüksek bir ibadet. Bir diğer yönüyle akıl, şuur ve idrak sahibi olarak kâinatın tüm cüzleri, fertleri adına bir sunum, bir tazim, bir temsiliyet özeti.Kâinatın tüm cüzlerini mutlak bir itaatle hizmetimize sunan Rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetini, itaat ve tesbihini, şükür ve medihini ifade etmek; diğer bir yönü ile bütün bunları, ins ve cinne ve diğer ruhâniyâta ilân etmektir namaz.

İkinci Nüktede ve birçok yerde geçen "kusur ve kusurunu görmek" kısmını nasıl anlamak lazım? Buradaki kusur, günlük işlediğimiz mutad kusurlarımızdan mı, yoksa noksanlık anlamında mı? Kusur kelimesi çoğu yerde "naks" kelimesiyle birlikte yazıldığından herhalde kusur, noksanlık anlamındadır. Evet çoğu noktadan noksanız, ihtiyaçlıyız. Maddi ve manevi olarak bünyemiz, sürekli bir değişiklik gösterip bazen kemale bazen aksine yuvarlandığı gibi; unutmaya, uyumaya, yorulmaya mahkûm oluşumuz da birer kusur değil midir? Cansız olmak da bir noksanlık. Ama bu noksanlıklar, İmam-ı Gazali'nin "Daire-i imkânda daha ahsen (güzel) yoktur." hükmüne zıt değil. Çünkü bu tespit "Her şey kendi mâhiyetine göre en güzel, en mükemmel şekilde yaratılmış." demektir. Yani taşın cansız olması güzel olduğu gibi, geceye bağlı bir varlığın da uyuması, bir sürü sıkıntıya maruz insanın da unutkan olması güzeldir.

Geçenlerde bir çevrimiçi sohbette bir doktor arkadaş ifade etti. "Kâinatta bundan daha mükemmel yoktur." cümlesini bir toplantıda ifade edince bir arkadaşı "Olur mu hastalanıyoruz, bazen kalbimiz delik, böbreğimiz noksan midemiz kusurlu olabiliyor." demiş. "Bunlara ne diyeceğiz?" diye sordu. Evet bunlar doğru. Fakat çok az da olsa, yaratılışta böyle kanun, kural harici şuzuzât dediğimiz noksanlıkların, kusurların olması, zaten bizi kâinatta bundan daha mükemmel olamaz, noktasına götürüyor. Bu noksanlık ve kusurlar da neticede mükemmelin hesabına, onların daha parlak görünmesine, bilinmesine ve değerlerinin anlaşılmasına hizmet etmiyor mu? Her şeyin zıddı ile bilindiği, bu zıtlar âleminde mükemmellik başka türlü ne bilinir ne adlandırılır ne de güzelin farkına varılır. Her çirkin ya da uzaktan çirkin zannettiğimiz şeyler, güzele hizmet ediyor. Onun hesabına çalışıyor. Fakat bazen yakında olsak bile göremiyoruz bunu. Ameliyat yapan bir doktoru uzaktan seyreden birinin onun bir insanı kesip doğradığını sanması gibi, uzaktan baktığımızda ise, bazen hiç göremiyoruz, çirkin diye hükmediyoruz. Demek hadisata bakarken, arkasındaki mâna ve hikmete yaklaşmak, onları özel bir gayretle okumak gerekiyor.

Mahlukata bu noksanlıklar ve kusurları takan Zât-ı Zülcelâl ise, bunlardan uzaktır. Ne kadar uzaktır? Nihayetsiz, yani sonsuz kadar. Çünkü noksanlarımızla, bunları bize takıp edenin kusursuzluğuna ayna oluyoruz, kusursuzluğunu göstermiş oluyoruz. Bize uykuyu takan ve bunu geceyi yaratarak giderenin bunlara ihtiyacının olmaması gerek. Bize unutmayı takanın da her şeyden haberdar olması gerekir. Yani ihtiyaçlar ve onların giderilmesi, ihtiyaç sahibi olmayan birine işaret eder ve O'na ayna olur, O'nu gösterir. 

İşte namazdaki harekât, tespih ve tahmidimizle hem bu noksanlarımızın ve ihtiyaçlarımızın farkında olduğumuzu hem de Rabbimizin bu noksan ve kusurlara, ihtiyaç ve dualarımıza imdat ettiğinden dolayı, bu ihsan ve ikramlarına karşılık, O'na şükür ve senâmızı ilân ediyoruz.

Evet dostlar, namazımıızda zelilâne şekilde eğildiğimiz rükûdan Rabbimizin hamdimizi işittiğini ilân ederken; mahviyetkârâne secdemizle de "hakikî bir teselli, bir rahat-ı ruh bulup" O'nun huzurunda fıtratımızın borcunu eda ederek, gayet hoş bir saadet elde etmiş oluyoruz. Ne mutlu bunu başarabilenlere.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum