Depremde meydana gelen mal ve can zâyiatlarına iki farklı bakış

Depremler doğal bir süreç mi, ilâhî bir ikaz mı?-3

Materyalist bilim literatürünün ve bu şekilde eğitim alan kişilerin nihayetinde varacakları inanç ve düşünce boyutu ya natüralizm ile her şeyi doğal bir süreç olarak görmek; ya determinizm ile her şeyi bir birini tetikleyen maddi sebeplere indirgemek; ya nihilizm ile her şeyi abes, hedefsiz ve manasız görmek; ya materyalizm ile her şeyi maddenin geçirdiği bir hal ve şekil dönüşümüne indirgemektir. Deizm gibi dinî kisveye bürünmüş akımların deprem, kasırga, yangın, sel gibi hadiselere bakışı tamamen bu görüşlere dayanmaktadır. Bu görüşlerin ortak noktası Âhiretsiz, sırf dünyevi ve her şeyi maddi hayata indirgeyen bir çerçeve ile meseleyi ele almasıdır.

Bu bakış açısına göre insanın doğması ve ölmesi doğal bir olaydır. İnsan da diğer bütün canlı türleri gibi bir türdür. Depremlerin başka bir sebebi ve gerekçesi yoktur. İnsanların normal süreçle birer birer, bu tarz doğal olaylarla topluca ölmelerinin bir farkı yoktur. İnsan, Lenin’in dediği gibi atomlardan ve atomların hareketinden meydana gelen bir canlıdır. Öldüğü zaman atomları dağılır. Atomların hareketleriyle meydana gelen hafıza, hayal, bilgi, akıl, şuur, his gibi bütün özellikleri yok olur.

İnsanın ömrü boyunca biriktirmek için emek verdiği mal, mülk, eşya, ev, araba gibi depremlerde ve âfetlerde zarar gören şeyler ise, geri dönüşü olmayan kayıplardır. Onların zarar görmesi de bir yıldırımda yuvasının bulunduğu ağaç yanan bir kuşun kaybı gibi acı ama doğal bir kayıptır.

Ölüm meselesi, geri dönüşü olmayan bir ayrılık; çocukları, eşi, arkadaşı, dostu ölenler için sonsuz bir hicran ve yok oluştur. Aynen bir ceylanın timsahlar tarafından yenilmesi gibi…

Ateizm, deizm, nihilizm, materyalizm, komünizm ve benzeri fikir sahiplerinin depreme bakışlarının depremden daha yıkıcı, yangından daha yakıcı ve acı verici, fırtınalardan daha karanlık ve selden daha gayesiz ve hedefsiz olduğu görünüyor. İnsana hiçbir nur, hiçbir teselli ve ümit vermiyor. Var olanları da yıkıyor. Gelecek zamana dair muhtemel riskleri ağzında sakız ederek toplumu evhamlandırıp ruh hastası ediyor. Psikolojik bir terör yapıyor.

Deprem ve benzeri âfetlerle can ve mal zayiatına uğrayan insanların aradığı teselliyi, hakikatli bakışı Göklerin ve Yerin Yaratıcısı olan Allah, Kur’anı ve elçisinin diliyle (ASM) şöyle bildirir:

Şehitler 5 kısımdır:

-Bulaşıcı hastalığa yakalanan,

-İshale tutulan (karın ağrısından),

-Suda boğulan,

-Göçük altında kalan ve

-Allah yolunda savaşırken şehit olanlar.[1] der.

Bu şekilde din, deprem ve benzeri afetlerde yaşanan can kayıplarının bir şehitlik, Allah dostu seviyesine yükselmek, ebedî hayatta hesapsız Cennet’e girme vesilesi olduğunu bildirerek hakiki bir teselliyi ruhlara verir.

Vakıa suresinde ise bütün insanların ölümü 3 tarzda yaşayabileceklerini ve yaşadıklarını; imanlı kişilerin ölümünün 2 şeklini Ashab-ı Meymene (İmanın bereketine erenler) ve Ashab-ı Yemîn (İman yoluna girenler) şeklinde şöyle anlatarak ölümü sevilenlere bir vuslat olarak gösterip teselli verir:

83. Can boğaza dayandığında,

84. Siz (o can çekişen kimseye) bakar durursunuz.

85. Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.

86. Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz,

87. Onu (çıkmak üzere olan canı) geri çevirsenize! İddiânızda doğru sözlü iseniz.

88. O (ölen kişi Allah'a) yaklaştırılanlardan ( Ashab-ı Meymene ) ise,

89. Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm Cenneti var.

90. Eğer sağcılardan ( Ashab-ı Yemin ) ise,

91. "Ey sağcı! Sağcılardan sana selâm!" denir.

Depremde ölen kişi, bu şekilde Berzah Âlemine müjdeler, lütuflar, ikramlar ve sevdikleri eşliğinde kabul edilir. Ki bir çok ölüm vakası bu meseleyi te’yid eder.

Deprem, yangın ve benzeri musibetlerde zayi olan mallar konusunu ise, Bediüzzaman Said Nursi bir yangında zayi olan mallar hakkındaki beyanıyla Kur’anın ve hadislerin sözünü şöyle ifade eder:

"Nass-ı hadisle (hadisin kesin hükmüyle), böyle musibetlerde, ehl-i imanın zâyi olan malları tam sadaka hükmündedir. Hususan (özellikle) bu zamanda, yüz sadaka kadar o fâni malları, bâki ve daha çok ebedî mallara inkılâp ederler. Onun için, sabır içinde bir cihette şükretmek gerektir. İnşaallah, dünyada dahi o keffâretü'z-zünub (günahlara keffaret) olan zayiatın yerine Erhamürrâhimîn ihsan eder. Geçmiş olsun, başınız sağ olsun, fâidesiz merak etmeyiniz. "[2]

Deprem esnasında ölenlerin veya yaralananların çektikleri acı ve sıkıntılar veyahut sevdiklerinin acılarına üzülen ve onlardan dolayı manen acı çeken kişilerin durumu hakkına Hz. Peygamber (ASM) şöyle der:

”Ümmetim için depremler günahlarına kefaret olur.”[3]

Kur’an ve hadislerin bildirdiği üzere deprem gibi âfetlerde (helak hadiseleri hariç) bütün toplum etki altında kalır. Zâlim de âlim de, evliya da eşkıya da, çocuk da yaşlı da, kâfir de mümin de, münafık da muhlis de ölür veya yaralanır. Bu noktada Kur’an ve hadis insanları, ölüm durumunda konumları gibi 3 sınıfa ayırır ve ölümün onlar hakkındaki hükmünü şöyle ifade eder.

“Allahü Teâlâ, depremleri sâlih kullara (evliyalara) öğüt, müminlere rahmet, kâfirlere ise azap kılar.”[4]

Bir insan için fâni ve günahlarla dolu hayatının şehitlikle sona ermesi, en büyük bir şeref ve izzettir.

Eninde sonunda elinden çıkacak, hesabı ve günahı kendisine, safâsı ve keyfi başkalarına kalacak mal ve mülkünün onun hakkında sadaka sayılması onun için en büyük bir ihsan ve lütuftur.

İnsanın canını ve malını, sevdiklerinin hayatını ve mallarını bu şekilde bâki ve ebedî hale getiren deprem, yangın ve benzeri âfetler Allah’a ve Âhiret gününe iman eden insanlar için sonsuz bir rahmet ve hikmettir. Bu tarz âfetlere fanileri bakileştiren cerrahi bir ameliyat gibi bakılabilir.

Bu sonsuz pencereden bakılınca Ahmet Mete Işıkara gibilerin “Allah’ın rahmeti depremlere müsaade etmez! Allah kullarının acı çekmesini istemez. Bu açıdan depremler doğal olaylardır” demelerinin rahmet, hikmet, lütuf ve ihsan gibi İlâhî sıfatları tam tanımadan söylenmiş, hayatı sadece bu dünya hayatı çerçevesiyle sınırlı gören, “hak, adalet, hakkaniyet” gibi sıfatların gereği kavranmadan sarf edilmiş birer yersiz cümle olduğu anlaşılmış olur.

Fâni dünya hayatının bir profesörü ve bir kahramanı olmak için 30 yıl dirsek çürüten, yıllar süren ağır ve zahmetli idmanlarda bulunan, bu emekleri ve acı zahmetleri normal ve olması gereken bir süreç olarak karşılayan akıl ve şuurların ebedî hayatın sonsuz mutluluğu, huzur ve serveti için çekilen ve çekilecek acıları, zahmetleri, sıkıntıları anormal görmesi hakikaten anormal bir bakış, algı ve hissediştir.

(Devam edecek)

[1] İbn-i Asakir;

[2] Emirdağ Lahikası-1, 123. Mektub.

[3] Hâkim, Müstedrek.

[4] İbn-i Asâkir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum