İbrahim KAYGUSUZ

İbrahim KAYGUSUZ

Darbeci zihniyet

Alper Görmüş’ün Büyük Medyada Ergenekon Haberciliği adlı iki ciltlik kitabı güzel bir tartışmayı tetikledi. Kitap, genlerimizdeki darbecilik hastalığını ele verdi.

 

Merkez medyanın kadim bazı duayenleri eteğindeki taşları döktü. Yürekli çıkışın sahiplerini tebrik ediyorum, darısı hepimizin başına!

 

Bugünkü darbeci zihniyetin kökleri Osmanlı’nın son dönemlerine dayanır. Ergenekon, kimyası karışık ittihatçı komitacıların bugünkü versiyonudur.

 

Bu zihniyet hep kuvvete dayanarak ve puslu zeminlerde yürüyerek iş yaptı. Aynı zihniyet hep korku silahını kullandı, siyaseti dinsizliğe alet etti ve üç nesli laiklik, rejim, irtica ve bölücülük paranoyaları ile korkuttu. Bu zihniyetin çarkları hep şiddet, kavga ve kaosla döndü.

 

1910’lu yılların sonunda Darü’l Hikmet azası Seyyid Sadeddin Paşa aynı kurumun diğer bir azası olan Bediüzzaman’a şu ürkütücü haberi verir: “Kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin idamına hükmetmiş!” (Emirdağ L.)

 

Bediüzzaman Ergenekon’un (zındıka komitesi) sinsi elini bütün kurumlarda ve özellikle de dinin ve devletin ensesinde görmüş bütün hayatı boyunca ilgili herkesi ikaz etmiştir.

 

Risale-i Nur’un kavram haritasını çıkarın karşınıza şaşırtıcı miktarda “zındıka komitası” analizleri çıkar. Mahkeme müdafaalarından devlet başkanlarına gönderdiği mektuplara ve talebelerine yazdığı lahikalara kadar hepsinde aynı konu defaatle işlenir.

 

Hiç şüphesiz Bediüzzaman komplocu değildir. Keskin nazarı ile görmediği şeye dair kelam serdetmez.

 

Bediüzzaman, kendisine otuz yıl zulmedenlerin kimler olduğunu çok iyi biliyordu. Devletin yönetimini, yargıyı, parayı, askeriyeyi, orduyu, üniversiteleri ve medyayı kimlerin nasıl ele geçirdiğini ve yönlendirdiğini biliyordu.

 

Alper Görmüş bunun medya versiyonunu gözler önüne seriyor. Mustafa Balbay’ın, Özden Örnek’in günlüklerini okuyun ordu ve üniversite ayağını da çok iyi görürsünüz.

 

Bediüzzaman’a zulmedenler bunlardı ve bunlar cumhuriyetçi, medeni, modern, çağdaş, demokrat, özgürlükçü ve insan hakları savunucuları idi!

Zulmettikleri Bediüzzaman ise cumhuriyet düşmanı idi!

 

Evet yanlış okumadınız. Otuz yıl Bediüzzaman’a eziyet edenlerin ona atfettikleri temel suçlardan bir tanesi Bediüzzaman’ın Cumhuriyet düşmanı bir mürteci olduğu idi!

 

İbret için küçük bir tarihi karşılaştırma yapacağım. Bu karşılaştırma bize Bediüzzaman’la Ergenekon zihniyeti arasındaki yüz yıllık derece farkını gösterecek.

 

Yıl 1892. Yani, 119 yıl önce. Yer birçoğumuzun belki de adından öteye mahiyetini bilmediği küçük ilimiz Siirt.

 

Beidüzzaman henüz 15-16 yaşlarında Molla Fethullah Efendi’nin Medresesi’ndedir. Fart zekası yine iş başındadır. Girdiği bütün ilmi münazaralarda galip gelmektedir. Zekâsı günde bir-iki saat iştigal ile bir haftada Cem’ül-Cevami kitabını hıfzedecek düzeyde sınır tanımamaktadır. Onun bu durumu bütün bölgede dilden dile dolaşmaktadır.

 

Tarihçe’sinin verdiği bilgilere bakılırsa muhitinin genç, tecrübesiz ve hasud bazı talebeleri kabaran rekabet damarlarının saiki ile bir plân kurarlar.

 

Bediüzzaman ile ilmi münazara yapacaklardı. Yenerlerse ne ala yenemezlerse yanlarında taşıdıkları sopalar ile Bediüzzaman’ı bir güzel döveceklerdi!

 

Vaziyeti gören Bediüzzaman: “Efendiler! Bir şeye mütehayyirim. Kitapların münazara için olduğunu biliyorum. Ya bu sopalar neye?” der.

 

Mücadele ilmi münazara ile başladı ise de, ihtilaf kavga ile sonuçlandı. Herkes Bediüzzaman’ı kurtarmaya koştu. Bütün halk Bediüzzaman’ın tarafında yer aldı. Bu arada Siirt mutasarrıfı Bediüzzaman’a asker göndererek, kavgayı çıkaranları sürgün etmek istedi.

 

Bediüzzaman’ın bu durum karşısındaki ibretlik cümlesine bakın: “Biz talebeyiz, birbirimizle döğüşürüz, barışırız. Binaenaleyh mesleğimiz dışında birisinin bize karışması uygun değildir, askerler işimize karışmasın!” (Tarihçe-i Hayat)

 

111 yıl sonra. Tarih 7 Kasım 2003. Yani 8 yıl önce. Şu anda soruşturması devam eden Özden Örnek Paşa günlüğüne şu notu düşer: İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu ile görüşme… YÖK Başkanı Kemal Gürüz’le birlikte bu tutucu ve dinci iktidara karşı tam bir kurtuluş savaşı veriyorlar. Bana, “artık sizin de biraz sesinizin çıkması lazım. Çok yalnız kalıyoruz” dedi. Kendisine, “öyle değil bizler sesimizi açamaz hale getirildik. Açsak bir türlü, açmasak bir türlü. Ama sizlere el altından her türlü desteği veriyoruz. Sıkılmadan ve çekinmeden devam edin. Gerektiğinde arkanızda bizlerin olduğunu daima hatırlayın. Biz lazım olduğumuzda sizlerin yanında olacağız” dedim.

 

Özden Örnek Paşa’nın yukarıdaki notu günlüğüne düştüğü tarihten iki hafta kadar önce 25 Ekim 2003’te Ankara’da “Ordu Göreve” pankartlarının ve açıldığı askerin müdahaleye davet edildiği bir gösteri düzenlenmişti. Darbe çağrılarının yapıldığı bu gösteriyi, ADD ile Ankara Üniversitesi Rektörlüğü birlikte düzenlemişti. Öğretim üyeleri bu gösteriye cübbeleri ile katılmışlardı.

 

Aynı Paşa’nın günlüklerinde Üniversite rektörlerinin nasıl aranarak yönlendirildiği, öğrencilerin nasıl sokaklara döküldüğü ibretle anlatılır.

 

Bu olaylar, Bediüzzaman’ın bugünü bile aşan cümleler sarfettiği tarihten tam 111 yıl sonra cereyan ediyor!

 

Bunlar kendilerine ne adını veriyorlar biliyor musunuz: Cumhuriyet Platformu (19 Aralık 2003)

 

Cumhuriyet mitingleri düzenleyen bu Platformun prototipleri 1935’te Eskişehir Mahkemesi’nde Bediüzzaman’ı “Cumhuriyet düşmanı!” olmakla suçlamışlardı.

 

Bu komediye epey serd-i kelam etmek lazım lakin çok uzar, haftaya paylaşalım inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum