Meleknur ÖZDORUK

Meleknur ÖZDORUK

Çocuk ve sabır

Acelecilik, hızlılık, sabırsızlık… Bu zamanın revaçtaki eğilimleri bunlar. Hemen peşi sıra gelen hırs, çabuk tüketim, kadr u kıymet bilmezlik…

Yetişkinlik yıllarımızdan bir zaman tüneliyle gençlik ve çocukluk dönemlerimize doğru geriye gitsek sabırsızlıklarımızı farklı giysilerle kuşanmış olarak görürüz. Yani farklı suretlerde karşımıza çıkan ve çeşitli olumsuz, nâhoş sonuçlara sebebiyet veren zaafımızdır sabırsızlık. Bazen öfkeye, en kıymetlimizi dahi kırıp dökmeye, bazen tüketici hırslara, kanaatsizliğe, kimi zaman çalışmaktan ve gayretten uzak düşmeye, bazen türlü memnuniyetsizliklere… Ama hep olumsuz, menfi bir ruh iklimine sevk eder bizi. Bir bakmışız ki kişilik özelliği gibi kökleşmeye, kuvvetlenmeye meyleder.

Vahyin irşadıyla, sabrın selâmet olduğunda aslında hepimiz hemfikiriz. Bu sebeple çocuklarımızın da yetişme süreçlerine sabır tohumlarının ekilmesi için fiili duamızı yapmak istiyoruz. Fakat nasıl olur? Hele ki bu zamanda! Çocuk ve sabır, iki zıtlığın arz-ı endamı gibi duruyor. Otuzunu, kırkını, ellisini devirmiş, kâh ıslanarak, kâh yuvarlanarak çok derelerden geçmiş bizler dahi hakiki sabır kisvesini dolduramazken üstelik.

Hem sabır öyle bir kez elde edilip her an muhafaza edilebilecek bir meta değil. Her daim canlılık ister, her daim, sulanmak ister. Dünya memurluğumuz, çok büyük ölçüde sabırla kaim değil mi? Hz. Eyyüb’ün (as), Hz. Yûsuf’un, Hz. Muhammed’in (sav) ve dahi hemen bütün nebilerin hayatları sabrın incilerini saklamıyor mu?

O hâlde işe önce samimi bir niyetle başlayıp, bu niyetin başına kendi sabırsızlıklarımı törpüleme gayretimi tutturmalıyım. Kendi aceleciliklerimi, tahammülsüzlüklerimi, gayretsizliklerimi hesaba katmazsam, niyetim nasıl safi olur? Demek önümde duran hâlihazırdaki sabır yolculuğumda evladımla beraber yürümeliyim. Onun tecrübelerinde sabır çiçekleri açmasına dua ederken, benim heybemin de nasiplenmesini Allah’tan dilemeliyim.

Sonra evladımı düşünmeliyim. Yaşını, mizacını, hoşlandıklarını…

Heyecanlı, coşkulu bu temiz fıtrat, sabra nasıl âşina olur acaba? Beraberce emek verilen birkaç iş, anlatılan hikâyeleri, kıssaları daha canlı kılmaz mı?

Her gün yediği, hatta türlü türlü yiyecekler arasında özel bir iştahla sevdiği ekmeği, birlikte yapsak mesela… Fırından, marketten bir çırpıda aldığımız ekmeğin tohum hâlinden bahsedeyim önce ona. Ve buğdayın ekmek olma yolculuğundan… Haydi, minik eller hamur yoğurmaya! Un, tuz, maya ve su. “Yavaş yavaş, uzun uzun yoğuralım evladım. Hamur yoğurdukça güzelleşir. Biraz yorulabilir, terleyebiliriz. Ziyanı yok. Şimdi hamur dinlensin, beklesin ki güzel mayalansın.” Ekmek yapmanın belli basamakları var. Ah, fırından yayılan mis kokuların ardından sofranın başköşesine kurulan ekmek, hepimizin nezdinde nasıl da kıymetlidir.

“Her zaman kolayca önümüze geliveren ekmek nasıl bir nimettir, bilir misin evladım? Ve bu nimete bizim kadar kolay ulaşamayan, belki mahrumiyetini yaşayan nice insan bizlerden daha iyi bilir bu nimetin hatırını.”

Evet, sabrın bir yüzü de yapmaya/kurmaya/üretmeye bakmıyor mu? Evladımızın sadece tüketerek büyümesini istemiyoruz. İstiyoruz ki, bir şeyler yapmaya çalışsın, gayretiyle sabrın koridorlarında dolaşsın. Hiç değilse zahmetlerin, uğraşların nasıl hayra uzandıklarına şahitlik etsin. Anlamaz demeyelim, kendi çocuk dünyasının pencerelerinden giren sezgiler, hissedişler kâfidir ona.

Yoğurt mayalamak, turşu kurmak, sirke kurmak, zeytin kurmak yine kendi nispetlerinde hep sabır gerektiren faaliyetler. Çocuğumuz sirkeyi her gün bizimle birlikte karıştırsa, sonra haftalarca sürecek olan bekleme süresinde fermantasyon serüvenini bizimle birlikte izlese ve heyecanlı sonuca tanıklık etse…

Bahçede veya balkonda bir saksıda çiçek, sebze veya meyve yetiştirsek… Mesela domates. En baştan “Bu senin domates fiden olsun yavrum, biz sadece sana yardım etmeye çalışacağız” desek. İşte çocuğun yanı başında Allah’ın isimlerini ilan eden, büyüyüp serpilen, ürün veren bir bitki! Allah’ın yaratma sanatının muhteşemliğine beraberce an be an şahitlik etsek! Ve nihayet yavrumuzun sabırla beklediği, suladığı, ilgilendiği fidelerde domatesler belirse… Hemen ardından kızaran domatesi minik eller koparıp yıkasa… Artık hemen oracıkta mı tadına bakar, yoksa sofraya mı getirir bilinmez. Lakin o domates nasıl da kıymetli, nasıl da lezzetlidir. “Bak yavrum, sebepleri yerine getirmemiz bir duaydı. Rabbimiz duamızı kabul etti” diye bahsetsek hakikatten. Bu domates vesilesiyle bereketli manalar açılsa masum bir kalpte ve dahi o masumiyet ile şifalansa yaralarımız, tazelensek yeniden hep birlikte. Kırmızı libasını giymiş o nazlı mektuba doyum olur mu bakmaya?

Gayret göstermek, emek vermek ve sabırla beklemek, evladımızın manevi dünyasına güzellikler serpiştirme vesilesi olsun inşallah.

Selametle…

#ÇocukveManevilGelişim

https://www.facebook.com/cocukvemanevigelisim/?ref=page_internal

https://www.instagram.com/cocukvemanevigelisim/?hl=tr

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.