Mücahit BİLİCİ

Mücahit BİLİCİ

Cihad ve Kürdistan

Bazı Müslümanlar cihad adı altında velev meşru bir amaç için bile olsun kesinlikle haksız ve gayri-İslami olan terörizm aracını kullandıkları için Batıdaki kamuoyunun kahir ekseriyeti cihad kelimesinin terörizmle aynı şey olduğunu düşünüyor. Eğer bir Müslüman fıtrat dini olan İslamın bir parçası olan bu kavramı bir konuşmasında ya da yazısında kullanırsa ona hemen terörizmi onayladığı yahut desteklediği suçlaması yapılır. Halbuki bir kısım Müslümanın İslami bir kavramı suistimal etmeleri, o kavramı meşru olmaktan çıkarmaz. Cihad kavramı cihad adı altında terör irtikap eden Müslümanların lugat ve telaffuzlarına münhasır bir lafız olarak terkedilemez. Eğer cihad kelimesini kullandı diye bir Müslümana insanlar “teröristtir” etiketini yapıştırıyorlarsa bunda mesuliyet, cihad kavramını kullanan Müslümanda değil, sayıları ne kadar çok olursa olsun İslam konusundaki cehaletlerinden ötürü böyle peşin bir hükme varanlardadır.

Aynı şekilde İslam aleminin mühim bir parçasını oluşturan bir coğrafyanın adı olan Kürdistan kelimesini kullanan bir insan, bu kelimeyi terörizme müracaat eden bir kısım Kürt ya da PKK da kullanıyor bahanesiyle hemencecik “PKK’cı” yahut “ayrılıkçı” olmakla suçlanabilmektedir. PKK’nın Kürdistan kelimesini kullanması, zulümlerine bunu sebeb göstermesi Kürdistan kelimesini meşru olmaktan çıkarmaz. Devletin veya Türkiye kamuoyunun kahir ekseriyetinde (buna Nur talebeleri de dahil) bu konuda sistematik olarak husule getirilmiş cehalet bu haksızlığa bahane olamaz.

Cihad kelimesini kullanan her Müslümana hemen “köktendinci” yahut “terorist” diyenler ile, Kürt veya Kürdistan kelimesini kullanan her Müslümana hemen “Kürtçü” yahut “bölücü” diyenlerin ikisi de büyük bir haksızlık irtikap ediyorlar. (Kürt diye Bediüzzaman’a da Kürtçülük iftirası atılmadı mı?)

BAZI TENKİDLERE DAİR

Din Kardeşliği Edebiyatı

Herkesin fikri onun hakikattan anladığıdır. Şüphesiz ben fikrimde yanılabilirim. Bana niye bu kadar emin konuşuyorsun diyenlerin sözlerimi cerhedecek burhan getirmesi gerekir; itham ve cerbeze değil. Fikre fikirle karşılık verilmesi gerekir. Evet sözlerim keskindir. Fikirler sözkonusu olduğunda mümkün mertebe net, mütekebbirlere karşı da son derece sert, insanlar sözkonusu olunca da son derece merhametli ve saygılı olunması gerektiğine inanırım. Fikrine güvenmekten dem vuranlar bilmezler ki, bu emniyet kendine güvenden değil hak bildiğin doğruya olan itimadından ve onu dile getirmekten çekinmemekten neşet ediyor. Evet sözlerim acı ve keskindir. Zira bu konularda hakikat acıdır.

Bu itibarla, geçen gün N. Huyut imzasıyla çıkan bir yazıdaki tedip ve itham edici tarz-ı ifade edipler için lazım olan şeyden mahrum bir tarzdır. Evvela, yazıdaki iddialar sözün hukukuna riayet etmiyor. Dini, milli devletin siyasetine alet etmek olarak tarif ettiğim “din kardeşliği edebiyatına” olan itirazımı sanki “din kardeşliği”ne olan bir itiraz gibi sunmakla ve de kelamın edebine riayetsizlik ediyor. İktibas edilen cümlede bile mevcut olan hakikat, bu tarz peşin hükümleri önceden beklediğim için zaten bir önceki cümlede hiç belirsizliğe mahal bırakmayacak şekilde tefrik edilmisti. Din kardeşliğinin bahs olduğu ifadelerim şunlardır: “Din kardeşliğinin edebiyatı değil de gereği yapılsaydı pekçok zülmün önü alınabilirdi. Dini milli devlete alet etmek için din kardeşliği edebiyatında ısrar edenler bu gidişle Kürtleri dinden, Türkleri de kardeşlikten edecekler.” Söylenen şey çok basittir: Dini siyasete alet edersen, dine zarar verirsin; siyasetin de ihlassız olduğu için muvaffak olmaz. Kürtlerin Kürtlüklerini “Müslüman kardeşiz” edebiyatı ile inkar etmeye çalışırsan Kürtleri Müslümanlıktan uzaklaşmaya teşvik, kendini de kardeşliğe liyakattan iskat edersin.

Saltanat uğruna mızraklarının ucuna mushaf takanlar kendilerini hakiki hilafetten, hakiki hilafetin temsilcisi olan Ehl-i Beyt’i de kendilerine kardeş olmaktan uzaklaştırdılar.

Dil, medeniyet, hayvaniyet ve insaniyet ilişkisine gelince, bu kavramları istilahi anlamları çerçevesinde kullanıyorum. Yazılarımda ve Mardin’deki konuşmamda bu konuda yeterince açıklama var. Her anlamadığımız şeye cerbeze dersek, cerbeze karşısında itimad-ı nefsimizin fikdanını itiraf ettiğimiz gibi aklımızın ermediği hakikatlere de bunlar cerbezedir diyerek hürmetsizlik etmiş oluruz.

Ayrıca yazılarımı sadece nurcular için yazmıyorum. Maksat nurculara ders yapmak veya nasihat etmek olsa ona ehliyetim olmadığı gibi bana da sıra gelmez. Şahsıma dair ithamların tek doğru olanı iyi bir nur talebesi olmadığımdır. Mehazdaki kudsiyet sırrını hakkınca tahakkuk ettiremeyişimdir. Onun dışındaki itham ifadeleri kabul edilebilir olmadığı için sahiplerine ait kalacaktır.

Risale Haber’de davet edildiğim için yazıyorum. Ben öyle yazı yazmak için yazı yazanlardan, yahut kitap satmak için söz söyleyenlerden değilim. Sözüm varsa söylerim ve sözümü Allah’tan başkasının önünde eğip bükmem. Bunu bilenler bilir. Ne iktidar-ı siyasi cihetiyle fikrimden havf ne de selamet-i ikbal cihetiyle kimseden recam yoktur.

Evet, Kemalistlere karşı dindarların, Türk milliyetçiliğine karşı Kürtlerin ve Kürt milliyetçiliğine karşı Türklerin hukukunu müdafaa ederken hiç tevazu göstermedim. Çünkü “mütekebbirlere karşı tevazu, tezellul zannedildiğinden, tevazu etmemek gerektir.”

Milliyetçilik: milliyeti mabud ittihaz edenlerin mesleği

Milliyetçilik konusundaki kanaatlerim yeni olmadığı gibi bazı ortam bulandırıcılarının iddia ettiği gibi değişmiş de değildir. Bu konuda 18 yıl önce yazdığım “Modern dünyanın yeni dini: milliyetçilik” başlığıyla KÖPRÜ dergisinde (1995, sayı: 52) neşrolunan makalem dergi arşivinde mevcuttur. Arzu edenler şu linke müracaat edebilirler:http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=238

Bunun dışında çeşitli sebeplerle her yazdığım yazıya sataşmaya çalışan nım-ediblere, yahut yaşından aldığı cesaretle tedip etmek isteyen, sadece elini öpmekle iktifa edeceğimiz emmi muhteremlere ve fikri noksaniyetine kutsi şeyleri alet etmek isteyen hararet yapmış müteşeyyihlere sözüm şudur: Buyrun herkes fikrini yazsın. Şahsi itham ve sataşmalar yerine fikir çarşısı vücut bulsun. O çarşıda çürük mal hangisidir belli olsun.

Başka Müslümanlar sözkonusu olunca Türk, Kürtler sözkonusu olunca Müslüman kesilenlerin dürüstlüğünü sorguluyorum. “Türk yapamadık, Müslümanlıkta zaptedelim; yeter ki Kürt olma!” diyenlere itiraz ediyorum.

Devlete tapanlar devlete itiraz edenlere müşrik muamelesi yapmasın diyorum.

Fikirlerim, aklını devletin cebine koymuş yaklaşımlarca terörist muamelesi görebilir. Fakat şu var ki, aklımızı cebine koyduğumuz devlet bu durumda bizden daha akıllıdır. Şimdi olmaz, “vurun söyletmeyin” dedirttiği ve bizi galeyana gelmeye talim ettiği şeyleri yarın zamanı gelince kendisi kabul ile uygulayacak ve biz de onun arkasından gidip zaten öyleydi deyip alkışlayacağız. Bir hakka hak demek için devletin hak demesini beklemek hakka büyük bir hürmetsizliktir. Hakkın izzetini vikaye için konuşanların muhatabı da bu bahiste akılları uhdesinde tutan devlettir, yoksa kendisine iman etmiş etbaı değil.

Bu vesileyle, beni Kürt yapmak için uğraşanlara da bir sözüm var. Kürt olmak nedir ki? Kürt olmak yahut Türk olmak benim nazarımda bir kabarcıktaki yansımadan başka birşey değildir. Maksadımız manay-ı ismiyle kabarcıkların, hususi yansımaların değil, manay-i harfiyle ve onlar vesilesiyle hakikat Güneşinin tarafında olmaktır. O Güneşin en küçük ayinesinin hukukunu ihlal edene karşı o tecellinin yanındayız.

Kürtlerden Kürt oldukları için mahçup olmalarını, başlarını öne eğip şefkat beklemelerini isteyenlere karşı bütün zerrelerim ile bir Kürdüm. Bazı Türkler zulmetti diye bütün Türkleri mahkum eden Kürtlere karşı da serapa bir Türküm. Türk milliyetçiliğini İslamın önüne geçirmeye meyleden politikalara, İslamın tek vatanı olarak Türkiye’yi belleyenlere karşı da Amerikalıyım. Derdimiz fani ayineler değil, Güneştir. Ama Güneşi yansıtan ayinelerin hukukunu inkar ile zulmedenlere karşı da ayinenin hukukunu ve izzetini vikaye etmekle mükellefiz.

PKK’ya Dair

PKK yasa-dışı siyasi bir terör örgütüdür. Yöntemleri itibariyle gayrimeşrudur ve bir an önce meşru hale gelmesi gerekiyor. Çünkü savunmak istediği talepler (bunlara Kürtlerin Türkiye’den ayrılması talebi de dahil olmak üzere Kürtlerin temel haklarının tesis edilmesi davası) hem İslam hem de evrensel insan hakları açısından meşru taleplerdir. Bunları meşru araçlarla savunmak ve demokratik destek aramak zorundadır. Hürbakış’taki söyleşide PKK’nın silahı bırakıp sivil ve demokratik yollarla mücadele etmesi için çağrıda bulundum. Açlık grevine ilişkin yorumumda ise şunu söyledim: İslami olarak kabul edilir birşey değildir. Fakat başkasını öldürmektense kendini öldürmek (ibadullahin hukukuna girmemek olduğu için) ehven-i şerdir. Ayrıca bir dava için kendini feda edebilmek o davada ihlasın alametidir ve insanların saygısını celbeder. Çünkü “Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar” sırrınca haksız bir dava içinde de ihlas mümkündür. Şu halde PKK’yı adam öldürmektense kendini öldürmeye, herhangi bir öldürmeye gitmektense sivil ve meşru dairede mücadele etmeye çağırmanın neresi suç? Bundan fazlasını bana atfetmekle ithamlarda bulunan sözler kemdir, sahibine aittir.

Evet PKK teröristtir. Ama devletin yakın zamana kadar cari olan yasaları (Kürtlere bakan vecheleri ile) birer terörist yasadır. (Ne demek istiyorsun diyenler, 28 Şubat kararlarının dindarlar için ne anlama geldiğine bakabilirler). Terörizmin sadece zayıftan sudur edenine terörizm, güçlüden/devletten sudur edenine kanun diyecek değiliz. Asabiyetçi fikr-i keyfi küfrisine (küfür inkar ve örtmek demektir) kanun namını takanların kanunlarına kanun demiyor, sistematikleşmiş keyfi zorbalık diyoruz.

Bugüne kadar devlet Kemalistlerin elindeydi. Hep beraber millete iadesi için çalıştık. Şimdi millet adına dindar bir hükümetin elindedir. Kürtlerin hukukunu iade etmeye mani hiçbirşey yoktur. İadenin gerçekleşmediği her ilave gün adaletsizliğin büyümesi demektir. PKK’dan başka Kürt tanımayanları PKK’ya havale ediyoruz. PKK’dan başka Kürt tanıyanları ise Kürtlerin hukukunu PKK’yı bahane etmeden hemen ve şimdi iade etmeye davet ediyoruz.

Niye bazı insanların cehaletlerinin faturasını hep başkası ödemek zorunda kalsın? Niye devletten maaş alan sayıları yüzbinleri bulduğu söylenen özel harpçi emirkullarının şahsi menfaat ve kasti cehaletlerinin (Türkçülük) bedelini Kürtler Kürtlüklerini inkar etmek suretiyle ödesin? Niye PKK’nın günahlarından diğer Kürtler sorumlu olsun (“birinin hatasıyla başkası mesul olmaz” burda niye geçerli olamıyor?) Türkiye’deki insanların devlet eliyle 80 yıldan fazladır enjekte edilen milliyetçi narkozdan uyanma zamanıdır. Kürtlerin hukukunu müdafaayı PKK ile özdeşleştirenlere diyoruz ki siz PKK’ya layıksınız. Çünkü Kürt olmaya PKK’lılık dışında varlık imkanı tanımıyorsunuz. Kürtlük milliyeti, fıtridir. Fıtratı inkar ile Kürtleri milliyetçiliğe (zulme) teşvik edenler en az milliyetçi Kürtler kadar mesuldür. Kürtlerin haklarını iade etmek, kadere itaat etmekten başka birşey değildir.

Kürtleri, rızaları olmadan Türk kardeşlerinden ayırmak ne kadar zorbalık ise, onları rızaları olmadan Türk kardeşlerine yapıştırmak da o kadar zorbalıktır. Haydi şimdi soruyorum ve kendinize sorun: İslami açıdan Kürtlerin Türkiye’den ayrılmaya hakları var mıdır, yok mudur?

Bir hakkın olması onun mutlaka kullanılması gerektiği anlamına gelmez. Bir izdivaçta eşlerin boşanmaya hakları vardır. Bu hakkı savunmak eşlerin mutlaka boşanması gerektiği, evliliğin zararlı olduğu anlamına gelmez. Sağlıklı ve adaletli evlilik rahmettir, sünnettir. Fakat içinde zulüm olan adaletsiz bir evlilikten çıkmak da adalettir, rahmettir. Evliliğin devamına ehemmiyet veren tarafların istibdaddan uzak durup, adaletli olmaları gerekiyor. Birliktelik herkesin arzusudur. Ama müsavat şarttır. İttifak etmeden ittihad vehmiyle hareket istibdada kardeşlik ismi vermekten başka birşey değildir. Hürriyet olmadan iman, rıza olmadan da meşrutiyet olmaz!

PKK’yı Kürtler isteyerek doğurmadı. PKK Kürtlere tecavüz eden devletin gayrimeşru (yasa-dışı) çocuğudur. Kendine tecavüzcü demeden ve tövbe etmeden PKK’yı bahane etmek ve kendini tebrie etmek ahlaksızlıktır. Daha düne kadar cami bombalamak dahil her türlü katliama teşne unsurların yönettiği Türklerin Kemalist ordusuna dindarların açtığı kredinin onda biri Kürtlerin Kemalist ordusu olan PKK’ya da açılmalıdır. Yıllardır iki Kemalist örgüt, devlet ile PKK savaşıyordu. Kürtlere biri ötekini bahane edip istibdad uygulayageldi. Bu savaşta PKK haklı bir davanın haksız ve gayrimeşru vasıtası olmuştur. Devlet ise haksız bir davanın sureten meşru bir sürdürücüsü. İkisinin de ıslahını amaçlamayan hiçbir çözümün fazla şansı olmayacaktır.

Ancak şurası açıktır: Kürtlerin hukuku, PKK’ya rağmen iade edilmelidir. Bu iadeyi yapmamaya PKK’yı bahane eden devlet mesuldur. Kürtlere gasp ettiğin haklarını iade et, ondan sonra gayrimeşru çocuğun PKK’yı tedip edebilirsin. Nitekim de edeceksin. PKK’yı yarın öbür gün dağdan indireceksin. Çünkü senin çocuğun. PKK’lılar da bu vatanın evladı. Onları kazanmadan da hakiki bir sulhu, birliği temin edemeyeceksin, bunu iyi biliyorsun. Bunu bildiğin için Oslo’larda katil dediğin adamlarla el sıkışıyorsun. Buna hem mecbursun hem de aklın yoludur. Onun için şimdi PKK’ya küfür eden Türk milliyetçileri ile bugün Türk devletine küfür eden Kürt milliyetçisi PKK’lılar yarın birbirlerine methiyeler düzecekler. Öcalan’nın aslında ne kadar büyük bir lider olduğu (bebek katili denilerek geçiştirilemeyeceği) yahut demokratik cumhuriyet ve Ortadoğu’da halkların kardeşliğinin önemi üzerine nutuklar yakında ortalığı kaplayacaktır. Biz bunlardan beriyiz. Çünkü hakkın ve mazlumun tarafındayız. Tarafgirlik ile hareket eden milliyetçiler gibi değiliz. Hırsız herkesi hırsız, milliyetçi herkesi milliyetçi sanır. Kürtlerin hukukunu müdafaaya milliyetçilik diyenleri Allah’a, ve fikirlerini--onların hakiki suretlerini tefsir edecek olan--zamana havale ediyoruz.

Hülasa, Kemalist devletin dindarlara yaptığı zulümlere buğz edip, aynı devletin Kürtlere yaptığı zulümleri görmezden gelenleri adalete davet ediyoruz.

twitter.com/mucahitbilici

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
28 Yorum