Çeşni-II

YAVAŞ YAVAŞ

Bir kurbağayı, kaynayan su dolu bir tencereye atmışlar. Kurbağa ani bir refleksle sıçrayarak, tencereden dışarıya sıçramış ve haşlanmaktan kurtulmuş.

İkinci denemede ise; Yine bir kurbağayı, ılık su dolu bir tencereye koymuşlar. Altına ateş yakarak, yavaş yavaş ısıtmışlar.
Kurbağa; su ısındıkça keyiflenmiş, mayışmış ve rahatlamış. Tencereden dışarı atlamayı, akıl edememiş.

Neticede kurbağa, yavaş yavaş haşlanarak can vermiş…

“Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar, ama onlar kendilerinin hâlâ doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf, 37)

A. Raif Öztürk

ESAS AKIL

Akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
- Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?
Doktor:

- Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız?
Adam:

- Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük.
- Hayır, der doktor. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.
Akıl, sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır.

PENCEREMDEN GELEN RAHMET

Zaman zaman evlerimizin havası bozulur. Güzel koku yayan spreyler sıkarak kötü kokudan kurtulmaya çalışırız. Bu kimyasallar, belki de o havayı soluyanlara zarar veriyor… Bilemiyorum.

Bugün üç mayıs. Az önce balkona çıktım. Allah’ım! o ne güzel koku. Okulun bahçesindeki iğde ağaçlarının yaydığı enfes rayiha beni mest etti. Pencereleri açtım. Evimizin içi iğde çiçeğinin o baygın kokuyla doldu.

Sokaklar, çeşit çeşit çiçeklerin yaydığı kokularla mis gibiydi. Evimizin içini bile temiz tutmayı başaramıyoruz. Ya çevremizin hava temizliği bize bırakılsaydı ne yapardık…

Mahir Duman

İLGİNÇ BİR SAHNE

7. dakika aynı sahneye bakan seyirciler, şikâyet etmeye başlarlar. Bazıları zamanını kaybettiğini söyleyerek salondan ayrılmak ister.

Aniden kamera açısı tavandan yere iner ve omurilik felci olan, yatağa uzanmış bir çocuk görülür.

Perdede şu cümle yazılıdır:

"Bu engelli çocuğun hayatının her saatinde gördüğü sahnenin sadece 8 dakikasını sunduk. Siz buna 8 dakika bile katlanamadınız!"

O’NUN ASKERLERİ

Karıncalar, ilahi bir sevkle nimetin ayaklar altında çiğnenmesine razı olmuyorlar:

“Küçücük hayvanların cenazelerini ve nimetin küçücük parçalarını ve tanelerini toplamak vazifesiyle karıncalar nezâfet (temizlik) memurları olarak, hem nimet-i İlâhiyenin küçük parçalarını teleften, çiğnemekten, hakaretten ve abesiyetten siyanet etmekle (korumakla) ve küçücük hayvanatın cenazelerini toplamakla, sıhhiye memurları gibi tavzif olunmuşlar (görevlendirilmişlerdir).”

Latif Nükteler: 9

YÜK

Bir öğretmen arkadaşım anlatmıştı. Olay, dostumun kendi köyünde yaşanmış:

“Köyümüzün yakınından akan derenin yanına kendini bilmez üç kişi gelir. Karşıya geçmeleri gerekmektedir. Mevsim de ilkbahar. Çay, coşkun. Derenin akışını seyreden bir aksakallı görürler. İçlerinden en şişman olanı:

- Gel bakalım babalık, der. Bizi tek tek karşıya geçir.

- Zavallı, onları bir bir derenin öbür yakasına geçirir.

Adamlar, dededen önce köye varırlar. Köy meydanında yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatırlar.

Az sonra ihtiyar da köye ulaşır.

- İşte, buydu sırtına bindiğimiz yaşlı derler.

Köylüler, bir ağızdan gürlerler:

- Siz ne yaptınız? Bu, köyümüzün çok saygıdeğer insanıdır. Allah dostu büyüğümüzdür.

Köy halkı adamların üstüne yürür. Hak dostu şöyle mırıldanır:

- Sakin olun evlatlar. Bir günah, hata işledim ki Allah bu yükü bana layık gördü. Demek ki ben bunu hak ettim. Bırakın onları…

Mahir Duman

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum