Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Cemal Uşak haklı, ama yetmez!

Kürt Meselesi’ni cemaatlerin içinden gelip de benim kadar yazan, konuşan, ifâde eden başka birileri var mı?

Bilmiyorum... “Doğu Gerçeği ve Müslüman Kürtler” adlı eserim Timaş Yayınları’nca neşredildiğinde (1991-92) Cemaatler Kürt Meselesi’nde sağır bir sessizlik ve ürkekliğin içinde idiler.

Bu hatırlatmaya ihtiyaç duymamın sebebi, mevzua vukufiyetimi ifâde ile dudak uçlarından sarkamaya hazır tebessümlerin kanadını kırmaktır. Her ne ise...

Radikal, bir kaç gün önce Cemal Uşak ile yapılmış bir röportaja sayfalarında yer verdi... Uşak, Kürt Meselesi’nin cemaatler, bilhassa da Nurcular arasında nasıl değerlendirdiğinin güzel tahlillerini yapmakla kalmamış, yakın geçmiş tenkidlerinde de bulunmuş.

İyi tanıdığım Cemal Bey’in geçen yıllar zarfında kazandığı irtifa ve mesafeyi sevinçle karşıladığımı ifâde etmek isterim. Tesbitlerinin de, tahlillerinin de çoğu alkışlanacak cinsten. Yalnız Uşak’ın eksik bıraktığı karanlık ve nirengi noktalar gibi, gaflet eseri bile olsa bir de haksızlığı var...

Kolay olanından devam edelim: Haşim Bey diye ismini zikretmekte ve tenkidinin hedefine oturtmakta beis görmediği zât-ı muhteremi ben de tanırım. Haşim Bey’in tâlihsizliği, bahsi geçen dönemde bir cemaati temsilen İstanbul’daki talebe hizmetlerine nezâret etmesidir. Kısacası, dershanelerde talebenin Kürtçe konuşmasına getirilen yasak veya tahammülsüzlük, Haşim Bey’in düşünce ve hissiyatının değil, cemaatin idârî inanç ve kararlarının neticesi idi. Bu elîm yanlışı bir kişiye yıkmak hem o kişiye haksızlık olur, hem de cemaatlerin hatasını saklamak...

Peki cemaatler niçin mi öyle davranıyorlardı? Tavrın ikisi temel biri tâlî üç  sebebi vardı?

huseyin_yilmaz_ergenekon.jpgBirincisi: Bir kere, müfteri bir devlet gücü üç çeyrek asra yakın bir zaman diliminde Nurculuk hareketinin muhteşem kurucusu Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri’ni sırf Kürt olmasından hareketle, iftira ve yalan olduğunu bile bile Kürtçülük ve bölücülükle ittiham edip duruyordu. Hedefi Türk amme efkârını Bediüzzaman’ın yegâne dâvâsı olan İslâmiyet’ten uzak tutmak ve dinsizleştirmek olan bu habis propagandanın dâvâya hakikat ihtimal veya vehmi gölgesini düşürmesinden korkan Nurcular da maalesef çâreyi Kürt kelimesi ile başlayan bütün meselelelere kapılarını sımsıkı kapatmakta bulmuşlardı.

İkincisi: Bir asrı eteklerinden yakalamak üzere olan Cumhuriyet devri Türk ırkçılığının devletin bütün müesselerinin seferberliği ile bu ülkede yaşayan herkese âdeta şırınga edilerek meydana getirilen şuur felcinden Nurcular ve cemaatlere de düşen hisse. Resmî ideoloji istikametinde dehşetli bir istibdad kullanarak Kürtlere revâ görülenlerin arka plânı, yapılanların haklılığını Türk amme efkârına hakikat diye yutturma faaliyetidir. Maalesef bu şeni faaliyetin tesirinden Nurcular da âzâde kalamamışlardır... Cemal Bey de bu hususa temas ediyor.

Üç: Derin güçlerin kirli eli cemaatlerin içlerine kadar uzanmıştı. Suret-i haktan görünerek yapılan iğfalâtın bu tarz idarî kararlarda ciddi hissesi vardı. Daha önce de yazdım: Cemaatlerin Ergenekon ve benzeri teşebbüslerden temizlenmesi hâlâ hayatiyetini muhafaza ediyor...

Kaç sefer söyledim: Kürt meselesini çözmemek sadece Kürtlere değil, belki onlardan da çok Türklere ve Türkiye’nin tamamına zarar veriyor; hattâ koca İslâm dünyası da büyük zarar görüyor.

Cemaatler geçmiş veballerine de keffâret olacak bir gayretin gönüllüsü olmaya itikâdları itibarı ile mecburdurdurlar, harekete geçmeliler... Hem değişen şartları görmeleri lâzım, dillerinden düşürmedikleri “muktezâ-yı hâle mutabık” hareket etmeliler...

AK Parti de bu meselenin çözümünün insaniyet-i kübra (büyük insanlık, insanlığın son haddi) olan İslâmiyet olduğunu bilmeli ve hukukullah neyi gerektiriyorsa onunla hükmetmelidir. Bir taraftan “Nefsiniz için istediğinizi mü’min kardeşiniz için de istemedikçe hakiki Müslüman olamazsınız!” hakikatini gözyaşları içinde söyleyip öbür taraftan devletin asırlık zulüm ve yanlışlarını sahiplenerek Kürtlere yasak saydırtmakla bu işin içinden çıkalamaz.

Kürt Meselesi’nin çözümünü terörün arkasına sığınarak ertelemek de çözüm değildir... Terörü doğuran Kürt Meselesi’dir, kurtulmanın en kestirme yolu da Kürt Meselesi’ni çözmektir. Bu saatten sonra ne bütün Kürtleri öldürmek kãbil, ne de kart-kürt hamâkatıyla inkâr mümkün... Teröristlerin elini sıkmak haysiyetinize çok dokunuyorsa buna mecbur değilsiniz, başı secdede Kürt halkına cidden kardeş olmanız kâfidir. Karşınıza bir Kürt hayali alın ve saymaya başlayın:

Bir: Benim oğlum okula annesinden öğrendiği dil ile, Türkçe ile başlıyor. Bu onun en fitrî hakkıdır... O zaman senin çocuğun da annesinden öğrendiği dil olan Kürtçe ile başlasın, bu da onun en fıtrî hakkıdır.

İki: Benim oğlum göğsünü gere gere ecdadının mefâhiriyle iftihar ederek Türklüğünü ilân ediyor, bu onun fıtrî hakkı... Senin de oğlunun fıtrî hakkı, aynı rahatlık ve gururla Kürtlüğünü ilân etmektir...

Listeyi uzatmayayım, insaf ehli iseniz devam edebilir ve asırlık haksızlığın dehşet verici büyüklüğünü görebilirsiniz!. Bu vatanda yaşayan ve insan olduğunu düşünen herkes için bir mükellefiyettir bu.

Bugün

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
29 Yorum