Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Boşu boşuna şarkısı

Adama sormuşlar: "Niçin uzun yazıyorsun?" "Vaktim yok da ondan." demiş. Vakti olsa, düşünecek, taşınacak üç cümleyi bir cümleye indirecek. Şimdi bizim de vaktimiz ve teknik becerimiz sınırlı, hayal dünyamız dar, bilgi ve görgümüz de az olunca, belki her zaman dimağda iz bırakacak ve keyif verecek telif bir yazı yazamıyoruz. Fakat elimizden geldiğince ve yanımızdaki engin kaynaklarda derinleştikçe, bulduğumuz cevherleri paylaşmaya gayret ediyoruz. 

Bu aralar Üstadın eski eserlerini okuyorum. Kaçıncı defadır okuduğumu da gerçekten hatırlamıyorum. Bu kadar orijinal tespit ve izahlar, derin ve ön açıcı tavsiyeler, yönlendirmeler; çok zengin yöre kültürü ve beynelminel kültür bir arada mecz edilerek verilmiş ki şaşırıyor insan. Ayrıca dili güzel kullanma, edebî sanat mahareti ayrı bir güzellik katıyor metinlere. 

Bu eserlerdeki beyanı ile "hakikati hiçbir şeye feda etmeyen" Üstad, bazen atasözü niteliğindeki mısralarla da özetler yapıyor.

"Ne nesl iledir, ne sâl (yaş) iledir 
Ne câh (makam), ne mal iledir Begüm, ululuk kemâl iledir."

'Ululuk, kemâl iledir.' Çok önemli ve dikkatimi çekti. Öyle ya kâinatın her bir zerresi, kemâl pesinde koştuğu gibi, farkında olalım olmayalım, biz de hep bir kemâl peşinde koşup durmuyor muyuz? Topraktan madeniyâta, oradan bir ululuk peşinde nebatata, hayvanata, nihayet insana kadar süren zerrenin yolculuğu, bir kemâl arama, kemâli bulma bir nevi ululuk arayışı değil midir? Hatta insanın da dimağındaki ya da gözündeki zerreyle, tırnağındaki zerrenin kemâl noktası aynı mıdır? Bir irade ve kudret tahtında olan bu zerrenin yolculuğunu incelediğimizde, adına değişim-dönüşüm, harekât, hatta gafilane adı ile evrim de desen; her bir adamın dikkatli ve hesaplı atıldığını, bir eviren çevirenin olduğunu sayısız maslahatlardan anlar, ayan beyan görürüz. Malesef bu güzelliğe küfrü karıştırıp hikmet ve inayeti örtenler, kendi dünyalarına gelen her hikmeti abesiyete çevirmiş; böylece dünyalarını kararttıkları gibi, bu durum, ebedî hayatlarına da mal olmuştur.

Çok eski olan arabamda, bazen radyonun kulağını bükerim. Çok kısa süren bu dinlemelerin birinde, "Boşu Boşuna" şarkısı anons edilmişti. Cehaletime verin, ilk duyduğum bu şarkıyı merak da ettim doğrusu. Bestesinden çok, güftesi (sözleri) dikkatimi çekti. 

"Hak, bana bir ömür vermiş 
Boşu boşuna, 
Vücuduma bir can vermiş 
Boşu boşuna,
Su akar deryaya varır,
Deryadan mahi çıkarır 
Gökyüzünde yağmur olur,
Damlaları boşu boşuna."

Boşu boşuna... Nasıl yani? Bir ömür almak, yani her gün sana 86.400 lira bir sermaye verildi düşün. Bunu o gün tüketeceksin, yarına kalma imkanı yok. Yani sermaye, biriktirmek için değil. Ben bunun bugün yarısını kullanayım da gerisi yarına kalsın, diyemiyorsun. Kuruşuna kadar kullanacaksın. Yarın yine aynı sermaye veriliyor. Bu durum, son nefesine kadar her gün devam ediyor. Ve bir gün şöhretli bir türkücü çıkıyor, "Arkadaş size her gün verilen 86.400 lira var ya, bu 'boşu boşuna' deyiveriyor. Siz olsanız, "Nasıl yani?" diye sormaz mısınız? Bir izahı bir kemâli var mı bu 'boşu boşuna'nın? Bir Ganiyy-i Mutlak, zengin haznesinden her gün bol sermayeyi size verecek, size bu semayeyi nasıl kullanacağınızı ve daha verimli hale getirilme yollarını bildirmeyecek olur mu yani? Daha ilginci her gün aksatılmadan verilen sermayeyi belli süre içinde bitireceksiniz, yani biriktirmek yok. Yarına kalma şansı yok. Sultanın bol hazinesinden, aynı sermaye yarın yine gelecek. Yine 'boşu boşuna' harcanacak ve bu durum devam edecek, mümkün mü?

Sermayeyi anladınız değil mi? Bizim bu sermayeye her gün sahip olmamız için, başta bu küçük dünyamızın fezada kurulu düzene üye olması ve bu sermayeyi almamıza göre gün gün ayarlanması, bizim de bunu almaya ve harcamaya yetkili ve hazır olmamız gerekmez mi? Yani baştan sona bu işte bir kast, hikmet aranmaz mı? Boşu boşuna demeden, her gün bize bu sermaye kim tarafından veriliyor, sorulmaz mı?

Burada diğer bir önemli husus da her gün yeniden bize verilen bu saniye kavanozlarını öncelikli olarak nelerle doldurmaya başlayacağımız değil midir? Burada yapacağımız sıralama ve vereceğimiz öncelik çok önemli olmaz mı? Bunda da "Dördüncü Mesele" devreye giriyor. Herhalde bizi saran mide ve kalp dairesinden, beden dairesine; hane dairesinden, mahalle ve şehre, hatta dünyaya kadar daireler var. Senin bu dairelerdeki en elzem ve öncelikli vazifen hangisidir?  Hatta bir noktada hepsindeki vazifenin doğru yapılması için kayyum değerdeki vazifen, kalp dairesindeki vazifen değil midir? Vücudun en küçük parçası olan kalbin, kanın merkezi olması yönüyle, vücudun devamında nasıl kayyum değeri varsa; zikir, fikir, şükürle işletilecek manevî kalbin de mânevî dünyamızın sağlığı için o kadar önemli olduğunu unutmak mümkün mü?  

"Düşme, bilmezlik ile varta-i inkâra sakın" diyen terci-i bend şairi, acaba "varta-i inkâra düşme" derken, bu "niçin ve kim" sorularını sormayanları mı; yoksa derece derece mâlülü ve kadirbilmezi olduğunuz tüm nasibdârları mı anlatmak istiyordu bilemeyiz.

Beşerin sun'i mektubu olan şehirlerde, "çocukları bile ihtiyarlatan" günün izlerini ararken; gençlik gecesinin uykusundan ihtiyarlık sabahı ile uyanan koca Üstad bize, "Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere" 
diye seslenirken, bizleri saniye saniye yıkılan ömür binasının farkına varmak için mi uyarıyordu? 

Bina-yı ömrü 'boşu boşuna' diye yere çalanlar, yere düşen her saniyenin insanı, dünya ile kuvvetlice bağlayan ümit ve emellerinden de birer birer kopardığını anlamazlar mı? Peki insanları dost ve sevdiklerinden ayıran bu 'mânevî, çok derin ve devasız görünen yara' için de bir şarkı gerekmez mi? "Boşu boşuna" çalgısı, bu karanlıklı ümitsizliğe ne vakte kadar bir çare olabilir?

Şarkının devamında geçen, binlerce hayata menşe olmak için gönderilen, bazen de gonderilmeyen yağmurun "boşu boşunalık" takdirini de size bırakıyorum. 

Evet dostlar, "Ben de herkes gibiyim." tesellisi bazılarını bir yere kadar teselli ediyor ama nakit olarak verilen bu ömür 'boşu boşuna" öylesine hesapsız kitapsız harcanacak bir sermaye değildir vesselam. 

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum