Bediüzzaman’la Nurs

Doğmak, sonsuzluğa atılan ilk adım...
Doğmak, ebedi hayatın başlangıcı, ilk durağı...
Her eşya doğarak meydana çıkar. Ya da her meydana çıkan şey, doğmuştur bir kere...

Doğmak, giz dolu bir parıltı, binlercesi gibi aynı, fakat özelde farklı olmanın diğer adı...
Sonu olmayan bir Yaratıcının mahlukuna hediyesi, ebediyet şarabından yarattığına bir damla içirerek, eşyayı, insanı vara getirmesi, varlığa boyaması...

Dünya da bir doğuşla doğduğunun ardından zaman çıkar meydana. Zaman yoldaş olur dünyanın dönüşüne, gidişine, seyredişine... Artık her doğanın zamana tabi olması zorunludur ve zamansız doğan olmamıştır…

Nice zamanlar akar böylece doğumlar, doğuşlar içinde... Hep bir doğum, beraberinde zaman geçidi... Fakat bazen öyle müthişlerine sahne olur ki yeryüzü, zaman bile onda kilitlenip kalır. İşte der cümle alem, “İşte, bu doğumun tam zamanıdır.”

Tam zamanında gelen bir doğumdur O'nunkisi de....
Hatta zamanı sabırsızlandıran bir doğumdur belki de...
Zamanı bile dizginleyen, zamanın seyrini bile değiştirmeye gücü yeten bir doğumdur Onunki...

Bu doğum, zamanı ayağa kaldıracak, zamanı uyandıracak, zamanın sahibi olacak kişinin doğumudur...
Bir doğum ki, yolu kıvrım kıvrım uzayan, sarp virajlı, geçit vermez dağların ardından güne vuran güneş gibi...

Bir doğum ki, Miladi 1876 yılında Bitlis'e bağlı Nurs diyarının tam ortasında, kendi gibi garip, mütevazı insanların arasında...
Bir doğum ki, yüzleri güldüren, daha doğar doğmaz çok da farkında olmadan istikbaliyle iftihar edilen, insanlığı kurtarmaya Cennetten gönderilen, kararan geceleri ak eyleyen...

Bir doğum ki her ilmeği çileyle örülü, ama her saniyesi alın teri, her anı emek, çaba, zeka, dua, irade ve amaç...
Bir doğum ki melekler okumuş ezanını kulağına, tüm semanın yüzü ışıl ışıl ve alemler duada...
Bir doğum ki adına Said denilmiş, insanlığın muhtaç olduğu en büyük şeyi, mutluluğu müjdelemiş...

Adı yerde Said, gökte Said...
Hali, dünyada Said, Cennette Said...
Göbek adı Rıza...
Rabbin rızası ve hoşnutluğundan murat...
Nurs diyarında doğan bir Şems belli ki...
Etrafında dönecek yıldızlara ışık vermeye buradan başlayan bir Nur kütlesi...

Adı Nurs olan diyarın, Nur'a en çok hizmet edeni, Nurs adını en çok hak edeni...
Nurs, Nura gark olanların mekanı...
Nurs, Said'in iri ve parlak gözlerini dünyaya ilk açtığı yer...
Nurs, Said'in yürümeyi, koşmayı, konuşmayı öğrendiği,
İlk kez “Ana” dediği, ilk kez “Baba” dediği, ilk kez “Allah” dediği yer...

Nurs, Said'in öğrendiği ilk kelimeleri ağaçlarına nakşettiği, ilk kez toprağı, suyu, ekmeği, yaprağı keşfettiği, ayağında şalı, sırtında şepiği, başında puşisiyle sokaklarında koşuşturduğu, oyun oynadığı, güldüğü, ağladığı, kainatı keşfe çalıştığı, babası ve annesiyle yaşadığı o kısa anıların ebediyyen unutulmayacağı şark gülü...

Nurs, insanın özünü, benliğini, nereden geldiğini unutmadığını gösteren bir resmi belge...
Aslını inkar etmemesinden öte, yaşadığı yerlerin kıyafetini bir ömür üstünde taşıyan Bediüzzaman'ın, insana özünü unutmamasını hatırlatan, yöreselliği tüm dünyaya haykıran belde...

Nurs, bir gün Bediüzzaman’ın ardı sıra binlercesi izinden gitse de, “Ben buyum, kıyafetim doğduğumda neyse, şimdi seksenimde de aynı” diyen, söylemekle kalmayıp, üzerinde her daim taşımakla gösterdiği onurun, gururun ve asilzadeliğin ifadesi...

Nurs, aslını inkar eden haramzadelerin asla barınamadığı yer...
Nurs, ana kucağı demek Said için...
Nurs, baba şefkati demek Said için...
Nurs, ilmin temelini aldığı yer Said için...
Nurs kardeşlerin, arkadaşların, akrabaların hasreti demek...
İlk elif'in öğrenildiği, ilk esrenin, ilk elhamın bellendiği,
ilk namazın, ilk orucun öğrenildiği yer...
Nurs...

Zamanın sahibinin ilk kez elinin ve gözünün değdiği mekan...
Rüzgarın tenini ve saçlarını okşadığı ilk alem...
Bediüzzaman’ın ilk penceresi...
Hayata baktığı, anacığının kucağında kainatı seyre daldığı ilk pencere... 
Tefekkürden, yaratılıştan, güzelliklerden haber veren ilk pencere...

Nurs bir marka, Nurs bir bayrak, Nurs bir alem...
Bir nişan, bir sembol, bir şeref abidesi...
İnsanların minnet duyduğu, teline zarar gelse kıyamayacağı bir dost kapısı...
Etrafı dağlarla korunmuş, toprağı yeşille süslenmiş, insanı imanla, sevgiyle büyümüş, dünyanın yedi harikasından olmasa da, İslam’ın yedi harikasına girecek kadar manevi anlam taşıyan ana merkezlerden biri...

Nurs yükseklerinden bakarken, onlardan biri olmayı dileyeceğin, bir an olsun onlar gibi konuşup, onlar gibi giyinmeyi dileyeceğin, taşıdıkları şerefi biraz olsun üstlenmeyi isteyeceğin, Risale-i Nurların nuruyla daha yazılmadan aydınlanmış, daha Nurlar ortaya çıkmadan gaybi bir hisle onunla iftihar etmiş kişilerden biri de ben olsaydım, hem de Bediüzzaman’ın bütün manevi kazançlarına ben de Nurs karyesindekiler gibi ortak olsaydım diyeceğin engin temaşa...

Nurs benim, senin, herkesin tutunduğu dalın ağacı...
Nurs herkesi kurtaran eli büyüten, ona süt verip emziren annenin, istikbale ait ümidi, temennisi...
Nurs fedakarların ocağı...

İlk fedakar anne Nuriye, Mirza efendi bunların ikincisi ve Said üçüncü olmuş bu halkada...
Sonra bütün Nurs dizilmiş arkasında...
Hepsi feda etmişler Said'lerini tüm insanlığın kurtulması namına...
En önemlisi Nurs, belki Peygamberin doğduğu toprak olması sebebiyle oldukça değer kazanmış Mekke kadar olmasa da, bağrında asrın adamını büyüten toprağın sahibi...

Nurs, “Bir gün gelecek, tüm dünya Onu tanıyacak” cümlesinin öznesi...
Basılan her karışında Bediüzzaman’dan bir iz gizli...

Bediüzzaman...
Yani zamanın eşsizi Nurs'ta doğar...
Nurs ise, asıl bu doğumla işte şimdi doğar...
Bu yüzden önemlidir Nurs'u sevmek...
Bu yüzden ehemmiyet taşır, Nurs'lu birini gördüğünde, onu samimiyetle sevmek...
Bu yüzden, sırf Bediüzzaman’ın hatırına dahi olsa.

Nurs'u kendi memleketi gibi bilip, selametine dua etmek önemlidir bir Nur talebesi için...
Nurs bir sabır beldesi aslında...
Milyonlarca yıl o toprak, zamanın sahibini, asrın çekirdeğini saklamış bağrında...
Ve zamanı gelince kendi varlığına da bir başlangıç eyleyerek,
Said'i sunmuş insanlığa...

Nurs Bediüzzaman’la var olmuş,
Bediüzzaman’la Nurs'un adı tüm dünyaya duyurulmuş...
Ve Bediüzzaman’la Nurs,
Bu sabrının karşılığında,
Tüm Nurlara açılan manevi kapının sahibi olmuş...
Hasılı güzel olmuş Bediüzzaman’lı Nurs,
Güzelleşmiş, Bediüzzaman’la Nurs...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.