Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Bediüzzaman'ın Veziri Zübeyir Gündüzalp Ağabey-6

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Gündüzalp Ankara'dan Ayrılmak Zorunda Kalıyor!

Ankara'da Zübeyir Abi'nin hizmet tarzı ve kuşatıcılığı rahatsızlık veriyordu.

"Bir memlekette iki padişah, bir kazanda iki kelle olmazdı!"

Rahmetli Cafer Çim Anlatıyor;

Risale-i Nur'a sadakatı eşsizdi. 1962'de İstanbul'a gitmeden 27'de ders anında kendinden bizzat duydum.

"Bütün Risale-i Nur okuyanların tamamı, bu derslerden vazgeçip, başka eserlerin, başka güzel hizmetlerin arkasından koşsalar, ben tek başıma da kalsam; bu davadan, Risale-i Nur'dan vazgeçmem!" dedi.
Bunu hamaset üslübunda değil, tek tek ve üzerine basarak, inanarak söyledi.

Yine Mustafa Türkmenoğlu Anlatıyor:

Ankara Adliyesi'nden Risaleleri Kaçırma Operasyonu!

ad.jpg

1961 yılında; Deposundan Kamyonetle Risale- i Nur Kaçırılan; Ankara Anafartalar Caddesi'ndeki Eski Adliye Binası.

Askerden sonra ailem evlendirmek istiyordu. Ona danıştım, Ankara'dan ayrılmamı istemiyordu.

Ben de Ankara Adliyesi'nde hakimlik stajına başladım.

27 Mayıs İhtilalinin en civcivli günleriydi. Türkiye'nin her tarafından bilirkişilere verilmek üzere fazlaca Risaleler gelirdi.

Bir ikisi iade edilip, gerisi ambara atılırdı.

Yaşlı ve aramız iyi olan yaşlı ambar memuru; beni bildiği için hepsini bana verirdi.

Bu arada Said Özdemir Abinin risaleleri emanet ettiği, Çukurambar'daki evin deposu basılmış, binlerce güzel, büyük ciltli ve küçük risalelere el konmuştu.

Bu eserlerle Ankara adliye deposunun büyük kısmını dolmuştu.

Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, az kısmının iadesine, tamamına yakını içinse imha kararı vermişti.

Bu karara çok üzüldük ve o ambar memuru yanıma geldi; karar böyle ne yapalım dedi.

Hemen onu yönlendirdim. Biz şu küçükleri iade edelim, diğerlerini araba tutup, biz yükleyip götürelim ve imha etmiş olalım dedim.

Arkadaş kabul etti. Zübeyir Abi olaya el koydu.

Ambarcıya, "sabah mesai başlar başlamaz, adliyenin önünde olacağız, kimseye hissettirmeden yükleyeceğiz" dedim.

Sabah mesai başlar başlamaz bütün arkadaşlar ve Zübeyir Abi de geldi. Adliye kalabalık, girip çıkan bellli değildi.

Zübeyir Abi şoför mahallinde bekledi. Kolilerdeki binlerce kitabı depodan ben getirip, arkadaşlara veriyor, onlar da kamyonete yüklüyordu.

Üstümdeki kazak sırılsıklam olmuştu. Söz verdiğim gibi o ambar memuruna bir takım elbise aldım.

Gerçekten büyük cesaretti, gözümüz hiçbir şeyi görmüyordu.

En ufak bir korku ve endişe hissetmiyorduk, üzerimize tam bir sekinet çökmüştü.

Sonra zabıt tutup işi resmiyete döktük.

Zübeyir Abi'nin yanına varınca; ben bu Risaleleri İstanbul'a götüreceğim dedi.

Ben de ordaki herkese böyle söyledim.

Hakikaten bir zaman sonra bu Risalelerin büyük çoğunluğu İstanbul'a gitti.

Amma Zübeyir Abi yol ayrımında; kamyoneti İstanbul'a değil, Eskişehir'e sonra da, Abdulvahid Tabakçı'nın Çifteler'deki zahire/yem deposuna götürüyor.

Zübeyir Abi'nin bu açıkgöz ve tedbirli hareketine çok hayret ettim.

Allah'ın Müdebbbir ismine göre hareket etmişti. Bunu 5 ay sonra; kitaplar İstanbul'a gittikten sonra öğrendim. (Z.Gündüzalp İ.Kaygusuz s,274/276)

Bu gidişten sonra; Zübeyir Abi bir daha Ankara'ya dönmedi.

abdulvahit_tabakci_ev.jpgEskişehir'de üstadın da kaldığı merhum Abdulvahid Tabakçı Ağbinin evinin 3. katında 6 aya yakın kadar kaldı.

Sonra çeşitli yerlerden gelen davetlere rağmen İstanbul'a gidip, 46 numaralı dersaneyi karargah gibi kullandı. (1962 ilkbaharı)

Zübeyir Gündüzalp'in Eskişehir Hayatı (1961 Sonbahar ve 1962 İlkbaharı)

Muhtereme Sabahat Arbatlı Anlatıyor:

Abdulvahid Tabakçı Abi'nin kızı Sebahat Hanım; Zübeyir Abi'nin yemek hizmetini yapardı. Kendisi genç bir kızdı.

Ben o zaman daha çok; Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye okuyordum. Bana; "Şimdi Risale-i Nur oku. İhtiyarlayınca onları çok okursun. Çoluk çocuk büyüteceksin, şimdi Risale-i Nurları bol bol oku" demişti.

Yiyecekleri; pirinç lapası, nohut lapası, patates, yumurta, havuç, kabak, üzüm suyu.

21 tane kuru üzüm yemeyi tavsiye ederdi.

Besmelesiz, hiçbir iş yapmamamı, patetes soyarken, çamaşır asarken besmele çekmemi söylerdi.

Tuvalletten sonra ellerimi bol köpüklü sabunla 3 kere yıkamamı tavsiye etti.

Belki bu yüzden kendim ve çocuklarım hiç grip olmadık.

Hergün istiğfar etmemi ve Sekine okumamı tavsiye etti.

"Çocukları aldatmayın, daima doğruyu söyleyin. Çocukların sokakta fazla kalmasına izin vermeyin, pısırık olsun, ahlaksız olmasın" derdi.

Hayatta dikkat etmem gerekenleri bir bir anlattı ama ben uyanamadım.

Evlendikten sonra bana 2 mektup yazdı. Son derece önemli bilgiler veriyordu. Ayrıca derleme bir dua yazıp, okumam için göndermişti. (Nur'un Büyük Kumandanı s, 234- 235)

Rahmetli Refet Kavukçu Anlatıyor:

1962'de Eskişehir'de ziyaret etmiştim. O yıllar nur cemaatinin çok sıkıntılı ve dalgalı yıllarıydı.

Rahmetli Mustafa Özsoy da ordaydı.

Bize; küçük bir kapta yumurtalı patetes püresi hazırladı, çok lezzetliydi ve tıkabasa doymuştuk.

Erzincan'a döndüğüm gün Zübeyir Abi'den bir bir pusula geldi. "Müsaitseniz sizinle görüşmek istiyorum"d iyordu.

Tekrar huzurana vardığımda; "Refet Kardeşim senden bir arzum var; Halim Hoca'dan (Özyağcı) ders almanı istiyorum. Tevafuklu Kur'an-ı Kerim yazarsanız seninkini basacağız, kardeşler senin yazdığını basmak istiyorlar" dedi.

Kısa zaman sonra Halim Hoca öldü. Başka bir hattattan bir sene mektupla ders aldıktan sonra, meşkini ikmali için hattat Hamid Aytaç'a yönlendirdi.

Fırıncı Abinin tavassutuyla mektupla 5 sene meşk yapıp, nesih ve sülüs'ten icazet aldım. (N.B.Kumandanı s, 305- 306)

Rahmetli Kırkıncı Hoca Anlatıyor;

Zübeyir Abi beni Eskişehir'e çağırdı.

Ankara'ya geldim Said Özdemir'e uğradım. O da bana katıldı beraberce gittik, bizi kucakladı.

Sonra "Sen burda kal, derin mevzuları mütaala edelim" dedi. Ben kaldım Said Özdemir döndü.

Kader Risalesi'nden başladık. Tercih bilamüreccih caizdir/tercih bilamüreccih muhaldir. "Hocam bu ne demektir" dedi.

2 kalem ve 2 elma örneği üzerinden izah ettim. Birinci misal çok hoşuna gitti, elma misalini üstadın da verdiğini belirtti. Bu şekilde yanında 1 aya yakın kaldım.

Birgün Zübeyir Abiye 'itidal-i dem'i nasıl anlayacağız dedim.

Bana şunu anlattı; Isparta'da akşam namazı kıldık. Namazdan sonra üstad sandalyeye oturdu.

"Zübeyir! Şimdi İngiliz Fransız tayyarelerinin bizi bombalayacaklarını bilsem derim ki; "Zübeyir yap bir kahve"d erken ayak ayak üstüne atmıştı. İşte itidalidem bu" dedi. (N.B.Kumandanı/İ.Kaygusuz)

Merhum Abdulkadir Badıllı, Abdulvahid Tabakçı'dan Naklen Anlatıyor;

Birgün emniyette uzun bir sorgulamdan sonra komiser, lavabodan çıkınca ellerini, ordaki beyaz dosya kağıtları ile kurutuyor.

Ardından Zübeyir Abi'ye soruyor; Said Nursi size ne öğretiyor?

O da gayet ciddi şekilde: "Devletin malını sizin gibi israf etmemeyi öğretiyor!" der.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum