Bediüzzaman’ın Bir Gününde Yüzler

Bediüzzaman’ın bir gününde mektup

Bediüzzaman 9 yaşında köyünden ayrılmış, bir daha da dönmemiştir. Ömrü gurbette geçmiştir. Barla’da da aynı minval üzre akrabalarından uzaktadır. Mektup yazma adedi de yoktur. Kardeşi Abdülmecid’e 20 yılda, 40 bayramda ancak bir mektup yazabilmiştir. Ama Barla’dayken bir-iki defa yeğeni Abdurrahman’dan ve kız kardeşi Âlime Hanımdan mektup almıştır. Âlime Hanıma yazdığı cevabi mektupta Barla Dağlarında gezdiğini söylemektedir.

Bir zaman sonra talebeleriyle mektuplaşmaya başlar. Bilahare bu mektuplar Barla, Kastamonu ve Emirdağ Lâhikaları başlığı altında üç kitapta toplanır. İlerleyen yıllarda Menderes ve bazı Bakanlara açık mektuplar gönderir.

Bediüzzaman’ın bir gününde yüzler

Bazı çocuklar vardır adam yerine konulurlar. Bazı adamlar vardır çocuk yerine konulmayı bile hak etmezler. Peygamberimiz (asm) ve Bediüzzzaman hayatlarının her döneminde her iki gruptaki insanlarla karşılaşmıştır. Bununla beraber çok şerefli insanı da misafir etmişlerdir.

Kâinat, Rabbimizden gelen bir mektuptur. Esma-i Hüsna ile süslenmiştir. Bediüzzaman bu mektubu aziz bir hatıra olarak Kur’an-ı Kerim eşliğinde okur. Bir Risale telif edeceği zaman en az 200 ayetin yardıma koştuğunu söyler.

Bediüzzaman Osmanlı döneminde İstanbul’da kaldığı yıllarda siyasiler ve devlet adamlarıyla temas halindedir. Öyle ki İttihat ve Terakki Partisi yetkilisi Enver Paşa İşarat’ül İcaz risalenin basılması için kâğıt temin eder.

Bedüzzaman’ın hayatındaki en önemli kırılma 1922 yılında TBMM’nin daveti üzerine geldiği Ankara’da yaşanır. Burada başta Mustafa Kemal olmak üzere Kazım Karabekir ve Mareşal Feyzi Çakmak gibi birçok devletli ile görüştüğü, İsmet İnönü ile temasının olduğu anlaşılmaktadır. İlerleyen yıllardaki gelişmeler bunu desteklemektedir. Burada edindiği intibalarla yeni bir zamanın eşiğinde olduğunu hisseder. Ahirzaman alametlerinin gerçekleştiğini, artık siyasetle hizmet edilemeyeceğini, kaleme hicret etmenin vaktinin geldiğini anlar.

Bu düşüncelerle Ankara’dan ayrılarak Van’a gelir. O günlerde Süleyman Sabri Paşa Valiliğe vekâlet etmektedir. Bediüzzaman’la dostluğu vardır. Bir ara namaz konusundaki sıkıntılarını dile getirir. Kısa süre sonra Bediüzzaman Barla’ya sürülür. Burada telif ettiği 21. Söz risalesi ile ona cevap verir. “Bir zaman sinnen, cismen...” diye devam eden risaleyi telif eder.

Bediüzzaman Barla’ya gelmeden önce bir süre Burdur’da ikamet eder. Vali, Bediüzzaman’ın hallerinden rahatsızdır. O günlerde şehri ziyaret eden Mareşal Fevzi Çakmak’a Bediüzzaman’ı şikâyet eder. Fakat Mareşal şikâyetlere pirim vermez. “Bediüzzaman’dan kimseye zarar gelmez. Ona dokunmayın” diyerek son noktayı koyar. Bu sözlerden sonra Bediüzzaman’ın üzerindeki baskının ne kadar hafiflediği bilinmez ama o günlerde Nurun İlk Kapısı risalesini telif eder. İhtimal ki Mareşal Çakmak’ın sağladığı destek Burdur’da bazı gönüllerin kapılarının Bediüzzaman’a açılmasına vesile olmuştur. Bununla beraber İslam kültür mirası yok edilirken Mareşal’in etkisiz kalmasına Bediüzzaman’ın içerlediği anlaşılmaktadır.

Bediüzzaman 1927 yılında Barla’da badem ağaçlarının çiçek açtığı günlerde bağ ve bahçeleri dolaşırken birden Rum suresinin 50. ayeti dudaklarına misafir olur. "Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine... Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. O her şeye hakkıyla kadirdir." 

Bu ayetler o gün ona açılır. Yunus Emre misali hem gezer hem de bağıra bağıra bu ayetleri okur. O gün kırk defa bu ayetler kalbine ve dudaklarına misafir olur. Bu haller içre akşam vakti evine çekilir. Az sonra Şamlı Hafız Tevfik gelir. Ayetlerin çağlayanı ile dolup taşan Bediüzzaman, “Yaz kardeşim Şamlı!” diyerek Haşir Risalesi’ni telif eder. Risale kısa zamanda kitaplaştırılıp bazı milletvekillerine ve memurlara gönderilir. O günlerde Ankara’da Eğitim Komisyonunda cismani haşri inkar eden bir dizi çalışma yapılmaktadır. Komisyona katılan yetkililerden birisi toplantı çıkışında bir milletvekilinin elinde bu kitabı görünce şaşkınlığını gizleyemez. Bir süre sonra Kâzım Karabekir Paşa, Said Nursî'yi bu gelişmelerden haberdar eder. Bunun üzerine Bediüzzaman şu değerlendirmeyi yapar. "Maarif Şûrası'nın böyle bir karar aldığından benim haberim yoktu. Onların kararına göre Cenâb-ı Hak Haşir Risalesi'nin yazılmasını bana ihsan etmiş. Yoksa ben kendi arzum ve hevesimle yazmış değilim, ihtiyaca binaen yazıldı."

O günlerde Abdullah Cevdet ve Zekeriya Sertel İstanbul’da çıkardıkları Resimli Ay dergisinde meşhur yazarlarla yapılan haşri inkâr edici röportajlar yayımlarlar. Oysa Bediüzzaman’ın bundan da haberi yoktur. O sadece kendi gündemini takip etmektedir ve özelde Türkiye’nin, genelde dünyanın gündemi ile aynı yerlere vurgu yapmaktadır. 

Bediüzzaman bir aksiyon insanıdır, reaksiyon değildir. Hilafet, İttihat Terakki, CHP ve Demokrat Parti dönemlerini yaşayan Bediüzzaman her daim kendi özel gündemini takip etmiş, iktidarlar ona karşı konumlanmak zorunda kalmıştır. Risaleler özelde Türkiye’ye, genelde dünyaya karşı verilen bir cevaptır fakat bu cevap sorulan sorulara karşılık değil sorulacak sorulara cevaptır. Evet, o günlerde Türkiye’nin gizli gündeminin nabzı Bediüzzaman’ın beldesi Barla’da atmaktadır.

Kanadalı düşünür Fred Red, Anadolu Kavşağı isimli kitabında Bediüzzaman ve Mustafa Kemal üzerinden Türkiye okumaları yapar. Bu bağlamda 10 Kasım 1938 tarihinde ölen Mustafa Kemal ve 23 Mart 1960 tarihinde vefat eden Bediüzzaman üzerinden zamanda yolculuğa çıkar.

Bediüzzaman 1922 yılında Ankara’da Mustafa Kemal ile görüşür. Mustafa Kemal kendisine milletvekilliği, doğu şehirlerinde vaizlik ve bir köşk teklif eder. Fakat ahir zaman alametlerinin çıktığını fark edip teklifi kabul etmez. O günden sonra ehl-i dünya ona sıkıntı çıkarmaya başlar. Ardından o da Ankara’dan Van’a gider. 4 yıl sonra Şeyh Said hadisesi gerekçe gösterilerek Türkiye genelinde tutuklamalar başlar. Sevenleri onun da tutuklanabileceğini düşünerek Irak, İran veya Arabistan’a götürmek ister. Bütün derdi insanlığın imanını kurtarmak olan Bediüzzaman akşam “Tamam” der fakat sabah vazgeçer. Bu hali soranlara “Er gitmek istiyor fakat komutan kalmamı istiyor” diye cevap verir. Öyle anlaşılmaktadır ki mana âleminden aldığı bir işaret onun bu topraklarda kalmasını istemektedir. Nihayet o da tutuklananlar kervanına katılıp Barla’ya getirilir. Barla’da risaleleri yazmaya başlar. Mustafa Kemal kendisini ikna etmek için 1930’lu yılların başında seher vaktinde Barla’ya gelip kaldığı evde ziyaret eder fakat yine ikna edemez.

Eğer Mustafa Kemal ve Vanlı dostlarının teklifini kabul etmiş olsaydı Risale-i Nur yazılmayacaktır. Kendisi bu durumu1943 yılındaki Denizli Hapsinde teyit eder. “Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye âlet olamayan ve tâbi olmayan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi.”

Bediüzzaman 1937 yılında Kastamonu’ya sürülünce Belediye Başkanlığı ev kirasını ödemek ister. Bediüzzaman bu şehre kendi arzusuyla gelmediği, yani sürgün olduğu için teklifi kabul eder. Bir gün zabıtaların, vergi borcunu ödemediği iddiasıyla seyyar satıcıyı dövdüğünü görünce kendisinin ev kirasının böyle zalimce usullerle temin edilen paralarla ödendiğini anlayarak ev kirasını kendisi ödemeye başlar. Eğer bu olaya rağmen kira bedelinin Belediye tarafından ödenmesine müsaade etseydi ihtimal ki Ayetül Kübra, Münacat ve kıyamet aletleri ile Süfyanist zihniyeti anlattığı 5. Şua Risalesi yazılmayacaktı.

Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Bediüzzaman’ı Fransızlardan daha tehlikeli görür. Bediüzzaman 15 Haziran 1944 tarihinde Denizli Mahkemesinde beraat edince İnönü tarafından Emirdağ’a sürgün edilir. İnönü onu yanına çekebilmek için Emirdağ’da ona bir ev yaptırmak ister fakat Bediüzzaman tahmin edeceğiniz gerekçelerle teklifi reddeder. Eğer kabul etseydi ihtimal ki Emirdağ Lahikası Risalesi yazılamazdı.

Sözün özü: Bediüzzaman devlet adamlarını, siyasetçileri, ticaretçileri değil Barla Sıddıklarını ve Isparta Kahramanlarını, Nur ve Gül Fabrikası Sakinlerini, Kuleönü Mübarekleri Heyetini, Denizli Kahramanları Ocağı Nur Talebelerini kendine dost edindiği için içli birer mektup tadındaki Risaleleri bu kadar güzel yazabilmiştir. Ruhlarına Elfatiha…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum