Bediüzzaman’ın bahadır ve fedakâr talebesi

Risale-i Nur hareketinin cihanşümul çapta akıllarda, kalplerde ve gönüllere yaptığı tesirin sırları saff-ı evvellerin verdiği sınavda saklı.

Saff-ı evelerin hayatını belgesel niteliğinde ve çok yönlü belgelendirilmesinin her zaman önemli olmakla birlikte yarın daha fazla değeri anlaşılacaktır.

Bu alanda Necmettin Şahiner’in “Son Şahitler” serisi ile başlayan, İslâm Yaşar’ın  “Bediüzzaman Beşlemesi” ile edebiyat dünyasında yerini alan, sonra araştırmacıların özel himmet ve hamiyetlerini değerli belgesel materyali olabilecek kalıcı hafızaya kaydedilmesi süreci hizmetin safiyetinin muhafazasında çok değerli kazanımlardır.

Bu cümleden olarak; İhsan Atasoy’ın “Nurun Kahramanları” serisi bir hamlede bir düzineyi aştı maşaallah.

Ömer Özcan’ın 5 cildi bir hamleden bulan “Ağabeyler Anlatıyor“ çalışmaları çok sağlam delillere dayalı kayıtlardan meydana gelmiş titiz çalışmalarının mahsulüdür.

Bediüzzaman’ın yakınında bulunmuş, her biri üstadın çok boyutlu misyonunun kendi kabiliyeti ile örtüşen boyutunu üstlenmiş ağabeylerimizin de farklı boyutlarını farklı araştırmacılar farklı açılardan kaleme almışlar. İbrahim Kaygusuz ve Hüseyin Kara’nın Zübeyir Gündüzalp çalışmalarının her birinde istifade edilecek farklı noktalar var.

Kastamonu hayatı dönemi ile Risale-i Nur hizmeti içinde yer alan saff-ı evvel rükünlerden Mustafa Osman Efendi’nin hayatı kitap olmuş. “Mustafa Osman, Sungur’a Üstad olmuş” ifadesine mazhar olmuş bir kahramanın hayatında çok ders alınacak hatıralar var.

Mustafa Sungur ağabeyin hayatında Mustafa Osman Efendi’nin yeri bir başkadır. İlgili kitapta bahsi geçiyor. Bir de Mustafa Osman Efendi’nin hayatı penceresinden Mustafa Sungur ağabeyin hayatına bakıldığında enteresan bilgi ve kahramanlık levhalarıyla karşılaşıyoruz.

Mustafa Sungur ağabey, Eflani Çalışlar Köyü (1929), Mustafa Osman Efendi ise Safranbolu’nun “Akçasu Mahallesi”nde (1911) doğmuşlardır. Şu an için her iki ilçe de Karabük İline bağlı komşu ilçelerdir. Karabük o yıllarda küçük bir köydür. Safranbolu Osmanlı’da önde gelen önemli ilim, sanat ve ticaret merkezlerindendir. Ahilik kültürünün köklü uygulanan yerlerdendir.

Mustafa Osman Efendi 1914’te nüfusa kaydedilir. Kâtip hatasından olacak ki, Nüfus belgesinde “Mustafa Osman” olarak geçer. Hiç mesele yapmaz imzasında “Mustafa Usman” ibaresini kullanır.

Dört yaşında mahalle mektebine başlar. Temel dini bilgileri öğrenir. Sonra “Safranbolu Rüştiyesi”ni, ardından “Safranbolu İdadisi”inden mezun olur. Bu seviye tahsil zamanın önemli ve ilim erbabındandır. Kendi özel muktesabatı ile yetiştirmiştir.

Bu ilmi seviyeye rağmen Mustafa Osman Efendi memuriyeti değil esnaflığı tercih eder. Detaylar kitabın muhtevasında yer alıyor.

Bediüzzaman’ı ilk Ziyareti

Mustafa Osman Efendi’nin Bediüzzaman’ı Kastamonu’da ilk ziyareti 1941 yılında gerçekleşir.

Safranbolu Müftüsünün de aralarında bulunduğu, Hıfzı Bayram (Hüsnü Bayram’ın babası), Mehmet Emin Efendi (Dr.Mustafa Ramazanoğlu’nun (Oruç) babası), Bartınlı Seyyid Efendi, Sayacı Mehmet Efendi, Osman An, Bayram Efendi’den oluşan sekiz kişilik heyet ziyarete giderler.  Kastamonu Polis karakolunun karşısında mecburi ikamete tabi gözetim altında bir evde kalan Bediüzzaman hazretleri ziyaretçilerini ikişer ikişer kabul eder. Bu ziyaret sırasında Mevlânâ Halid’den intikal eden cübbeyi sırayla teberrüken giydirir.

Müteakip ziyaretler Araçlı Abdullah Yeğin’le birlikte gerçekleşir. Bu ara Mehmet Feyzi efendi ile tanışma vesilesi de olur.

Meyve Risalesinde Altıncı Meselede bahsi geçen “Muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyor… derler. Bediüzzaman da sizin okuduğunuz her fen kendi lisan-ı mahsusu ile Allah’tan bahsediyor. Muallimleri değil onları dinleyin” diye geçen hatıra Abdullah Yeğin ağabeyin de içinde yer aldığı ziyaretlerde tarihe geçen önemli hatıralardır.

Budan sonraki, süreç, İnebolu, Kastamonu, Daday, Eflani, bölgesinde Risale-i nurların yazılması, çoğaltılması, dağıtımı, tashih için Bediüzzaman’a ulaştırılması, lahikaların elle çoğaltılarak bölgenin nur talebelerine ulaştırılmasının santral görevini Mustafa Osman efendi yapar. Üstad, “Küçük Hüsrev” tabirini O’nun için kullanmıştır. Hem Osmanlıcayı hem Latin alfabesi ile yazıyı seri olarak kullanabilir. Lahikaların iki tarza çevrilmesini yapar.

Mustafa Sungur ve Mustafa Osman

mustafa_osman.jpgEflani’de emekli muallim Ahmet Fuad Efendi fahri vaizlik yapıyor ve Risale-i Nurların yazılması hizmetlerini yürütüyor. Ahmet Fuad Efendi (Üstadın zehirlenmesini öğrenince dua ediyor ki Üstadım bedeline benim canımı alsın) diyen fedakârlardan. O bölgenin Nur talebelerinin talebelik ve fedakarlık dereceleri bizim değerlendiremeyeceğimiz kadar yüksek makamdadır.

Mustafa Osman Efendi,  Üstad Bediüzzaman’la mektuplarla irtibatı sürdürüyor. Maddi mânevi çok büyük fedakârlıkları var. Kitapta dikkate değer enteresan kahramanlıkları var mutlaka bilinmeli.

Bu arada Mustafa Sungur 16 yaşında Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsünden mezun olmuş. Babası muhtar. Pğlunun tayinini kendi köyüne yaptırmış. Sungur’un o dönemde köy enstitülerinin malum müfredatından kaptığı virüs, ki, normal netice dinsiz bir profildir. Bu zehirli virüsün etkisi mesleğine yansır. Öğrencilere eğlence, çalgı, malum putlaştırılan kutsallara methiye şiirleri okur okutur. Namazla dalga geçen klasik öğretmendir. Rejimin hedeflediği profil. Bu duruma annesi Cemile hanım çok üzülür. “Ben buna helâl süt emzirdim ama niye böyle oldu” diye nedenini anlamaya çalışır.

Günlerden bir gün, bir kandil gecesi emeli öğretmen Ahmet Fuad Efendi ile giriştikleri müzakere ve okumalar neticesinde Mustafa Sungur’da olumlu değişimler başlıyor. Asıl altın vuruş ve dönüş bir Safranbolu ziyaretinde gerçekleşiyor.

Mustafa Osman’ın Sungur’a Üstad olması

Bir Safranbolu ziyaretinde, bir ders sahnesi kurgulanıyor. Berber Hıfzı Bayram’ın dükkanında Mustafa Osman Efendi’nin Ayetül Kübra risalesinden yaptığı dersle kesin kırılma ve tam dönüşüm gerçekleşiyor…

Bu sefer köyde artık farklı bir öğretmen Mustafa Sungur var. Gündüz öğrencileri ile cemaatle namaz kılan, akşamları risaleler okuyan ele avuca sığmaz fırtına Mustafa Sungur öğretmen. Öyle bir sevda başlıyor ki, her ne olursa olsun Bediüzzaman’ın hizmetinde olmak. Fenafinnur, fenafil Bediüzzaman olmak sevdası başlıyor. Bu değişim ve müspet gelişmeleri Mustafa Osman Efendi mektupları ile Üstad Bediüzzaman’a bahsediyor. Mustafa Sungur da Üstada mektuplar yazmaya başlıyor. Önceki hayatı ile değişen bakışını paylaşıyor.

Bu hadiselerin yaşanması ve yazışmalarında Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Mustafa Osman Efendi için “Mustafa Osman Sungur’a Üstad olmuş” diye lâhikalarda bahsediyor

Hikâye uzun. Mustafa Sungur ağabeyi âdeta zorla kendini Afyon hapsine attırıyor.

Öğretmenlikten atılıyor. Yatılı okuduğu için mecburi hizmetten kaynaklanan tazminat davası ilerleyen yıllarda karşısına çıkıyor. İşte bu zamanın önemli bir rakamı olan 2 bin lira gibi tazminatı da kimseye çaktırmadan Mustafa Osman Efendi ödüyor.

Afyon hapsine daha sonra Mustafa Osman efendi de atılıyor. Mehmet Feyzi Efendi gibi memleketin her yerinden nur talebeleri atıldığını biliyoruz.

Mustafa Osman Efendinin hapis mahkeme safahatlarında umum nur talebelerine teselli mektubu yazıyor ve gönderiyor.

İlerleyen yıllarda Karabük Demir-Çelik Fabrikasının kuruluş ile büyüyor gelişiyor. Mustafa Osman Efendi ticari hayatını nalburiye olarak Karabük’te sürdürüyor. 1976 yılında sona erdiriyor. Safranbolu’daki evinde hizmetlere vefatına (1991) kadar devam ediyor.

İlerleyen yıllarda köy olan Karabük, “Fabrikalar şehri Karabük” olarak lâhikalara giren merkezler arasında yerini alıyor. Karabük’te Risale-i Nur hizmeti, genişleyen nur halkasında Süleyman Aslan ağabey ve babası gibi çok kahramanların hizmetleri anlatmakla bitecek gibi değil.

Tahiri Mutlu ağabeyin, Bayram Yüksel ağabeyin üstadın vefatı sonrası Karabük’te kaldığını biliyor muydunuz? O zamanın belirsizliklerinde Mustafa Osman Efendi dalgakıran gibi sığınılan mânevi bir liman vazifesi görüyor.

Örnek ticaret ahlâkı

Ticari ahlâkı Karabük’te herkesin hayretle takdir ettiği uygulamaları ile biliniyor. Ticari meta olarak el aletleri satar. Üç pense var aynı rafta aynı tipte. Üçünün fiyatı da ayrıdır. Nedeni sorulduğunda geliş fiyatlarına göre makul kârı ekleyip fiyatını söyler. Bu uygulama dinle diyanetle ilgisi olmayan insanların bile dilindedir. Kat’i fazilet o dur ki, düşmanlar dahi o fazileti takdir etmeye mecbur kalsın” sözünün canlı misalidir…

“Ben adamın hacılığına hocalığına, nurculuğuna bakmam, muamelesinin düzgünlüğüne bakarım” sözü tanıyan herkesin zihinlerine kazınmıştır.

Eğitimci Yılmaz Yenidinç kardeşimiz Mustafa Osman Efendinin hayatını yazmış. Kendisi Karabüklü. Üniversite tahsilini Kastamonu’da yapmış. Bu tahsil sırasından geliş gidişlerde Karabük’te Mustafa Osman Efendiye uğrar, Kastamonu’da Mehmet Feyzi Efendiye uğrar. Selamları takdim eder. Bir başka mukabele görür selamlar.

Yazar kardeşimiz Mustafa Osman Efendi’yi çok yakından bilen en ince detaylara vakıf birisidir. Gördüklerini duyduklarını birinci ağızdan yazmıştır. Bizim gibi hariçten gazel okuyanlardan değildir. Mustafa Osman Efendi ile Mehmet Feyzi Efendi arasında selam getirmiş götürmesi ile sanki, bir maneviyat kuryesi ve köprüsü görevi yapmış.

Çok titiz bir çalışmanın ürünü Mustafa Osman Efendinin hayatı. Risale-i Nur külliyatından yapılan alıntılardan da anlaşılıyor. Çok dersler var ibret alınacak.

Karabüklü hemşerim muhterem Yılmaz Yenidinç’in Karabük’ün medar-ı iftiharı Mustafa Osman Efendi’nin hayatı eseriyle çok önemli bir hizmete vesile olacaktır inşallah. Tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum. Özellikle okunmasını tavsiye ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.