Abdulkadir ÇELEBİOĞLU
Bediüzzaman diyor ki! - Sizler neyle muhakeme ediyorsunuz? Kur’ân’ın hükümlerine göre mi?
«1948’de Sandıklı’dan Afyon’a mahkemeyi izlemek için gittik. O zaman bir hâkim, bir savcı ve iki aza oturuyordu kürsüde. Üstâd [Bediüzzaman] kapıdan girince insanlar ayağa kalktı, yer gösterdiler. Üstâd [Bediüzzaman] oturdu. Sarık her zaman olduğu başındaydı. Savcı sırtını dönmüş oturuyor.
Bir ara hâkim, Nisâ Sûresi'nin 59. Âyeti'nin “Atîullahe ve atîu'r-resûle ve uli'l-emri minkum…” âyetini okudu. Sonra da, “Madem bu bir hoca, neden bu âyeti kabul etmiyor?” dedi. Sonda da "Âyette 'ulû'l-emre itaat edin." şeklinde bir mânâ var." diye ekledi. Bediüzzaman, hiç itiraz etmeden hâkimi dinledi. Hâkim konuşmasını bitirince konuşmaya başladı:
“Ey Heyet-i Hâkime! Şimdi ben size soracağım. Bana okuduğunuz âyet-i kerimede Cenâb-ı Allah diyor ki: 'Ey Resûlüm! Ümmetine söyle ki bana itaat etsinler, sana da itaat etsinler. Ayrıca benden gelen hükümlerle mahkeme eden hâkimlere de itaat etsinler.' [*] Peki sizde ‘minkum’ var mı yok mu?"
Hâkim “Biz ‘minkum'u bilmiyoruz ki” dedi. Üstâd [Bediüzzaman], “Ben şimdi söyleyeceğim, ama siz itiraz edeceksiniz.” dedi. Hâkim, “Söyle, kızmayacağım.” deyince, Üstâd [Bediüzzaman] şöyle devam etti: “Allah diyor ki: ‘Habibim! Kullarıma söyle, bana iman edip itaat etsinler. Sana da itaat etsinler. Bana itaat etmeyene ben rahmet etmem. Sana itaat etmeyene sen de şefaat etme!' ‘Minkum’la diyor ki: 'Benim Kur’ân'ımla mahkeme etmeyen bir hâkim gelirse, ona itaat etmeyin.' Şimdi sizler neyle muhakeme ediyorsunuz? Kur'ân'ın hükümlerine göre mi?”
Bunun üzerine hâkim, “Biz Kur’ân’la muhakeme etmiyoruz.” dedi. Üstâd [Bediüzzaman] da, "Öyleyse onunla mahkeme etmeyen size, ben de itaat etmiyorum." dedi. Üstâd [Bediüzzaman]'ın bu sözü karşısında artık hâkim bir şey diyemedi.»
(Nakleden: Âdil Çelik, Ağabeyler Anlatıyor - 5, s. 57 - 58)
[*] Mevzûbahis âyetin tamamı ve meâli şöyledir;
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟
"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve âhiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir." (Nisâ Sûresi, 4/59)
Bir âyet-i kerîmede meâlen şöyle buyurulur; "Artık kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir." (Mâide Sûresi, 5/44)
Bediüzzaman, Eski Said Dönemi eserlerinden Münâzarât eserinde şöyle der; “Maatteessüf sû'-i tesadüf ile hükûmete itiraz edenlerden ehl-i ifrat ve ehl-i tefrite rast geldim. Ehl-i ifratın bir kısmı, Arab'dan sonra İslâmiyetin kıvamı olan Etrak'i tadlil ediyorlardı. Hattâ bir kısmı o derece tecavüz etti ki, ehl-i kanunu tekfir ederdi. Otuz sene evvel olan kanun-u esasîyi ve hürriyetin ilânını tekfire delil gösterirdi,
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا اَنْزَلَ اللّٰهُ
ilâ âhir hüccet ederdi. Bîçare bilmezdi ki:
مَنْ لَمْ يَحْكُمْ
bimânâ
مَنْ لَمْ يُصَدِّقْ
dır.” (Münâzarât, s. 82)
Buradan anlaşılacağı üzere "Her kim hükmetmezse"nin mânâsı "Her kim tasdik etmezse" demektir.
Âlim Sahabîlerden Abdullah bin Abbas'a (ra) isnad edilen bir rivâyete göre onun bu âyeti şöyle tefsîr ettiği bildirilir: "Kasden inkâr ederek Allah'ın hükmü ile hükmetmeyen kimseler kâfirlerdir. Eğer inandığı halde hükmetmezse, zâlim ve fâsık olur." (Tefsîrü't-Taberî, 10:358; İbni Kesîr, 2:63)
Bu âyetle, 45. ve 47. âyetlerde geçen “kâfirler, zâlimler ve fâsıklar” sıfatlarından birincisi, inkâr edenleri; diğer ikisi ise, îmânı olduğu hâlde bunun gereğini yapmayan kimseleri ifâde eder. Zirâ Hz. İkrime’den gelen rivâyete göre, “Onlar kâfirlerin tâ kendileridir” ta‘bîri, hem kalben hem de lisânenilâhi hükümleri inkâr edenleri içine alır. Hâlbuki Allah’ın hükümlerini kalbiyle bilip, lisânıyla da bunu ikrâr ettiği hâlde buna zıt olan amelleri işleyen kimseler yâni zâlimler ve fâsıklar, aslında Allah’ın indirdiği ile hükmetmiş ama onu bi’l-fiil yapmamış olurlar. Dolayısıyla böyle kimseler sırf bu amellerinden dolayı kâfirler sınıfına dâhil olmazlar. (Râzî, c. 6/12, 6-13)
Taberî, bu âyetlerle ilgili pek çok kimsenin görüşünü naklettikten sonra, bu âyetlerin ehl-i kitapla ilgili olduğunu ve onları kastettiğini söyler. (Tefsîrü't-Taberî, 10:358)
Zemahşerî ise Allah'ın indirdiğini hafife aldığı için onunla hükmetmeyenlerin kâfır olacağını ifade eder. (Keşşaf, 1:496)
Kadı Beydavî, "Allah'ım hükümlerini inkâr edip onlara hakaret edenlerin"; Ebu's-Suud, inkâr ederek hükmetmeyenlerin kâfir olacaklarını söyler ve "Allah'ın hükümlerini inkâr eden kimse, kim olursa olsun dinden çıkar" der. (Beydâvî, 2:61)
Tâvus, bu âyette kastedilen küfrün itikâdî mânâda olmadığına, yani insanı dinden çıkaran bir küfür kastedilmediğine dikkat çeker. (Tefsîrü't-Taberî, 10:355; İbni Kesîr, 2:64)
Çağdaş müfessîrler de "hükmetmeyenler" ifadesinin, "inkâr edenler, tasdik etmeyenler" mânâsına geldiğini söylerler.
Meselâ Elmalılı Hamdi Yazır, "Allah'ın hakimiyetini tanımayarak onların indirdiği ile hükmetmeyenlerin kafir" olacaklarını ifade eder. (Hak Dini Kur'ân Dili, 3:1690)
Ömer Nasuhi Bilmen de bu âyetin tefsîrinde şöyle diyor: "Bir kimse Allah'ın hükmünü kalben kabul etmez, onu bile bile lisânen inkâr ederse, o takdirde kâfir olur. Fakat onu kalben tasdik ettiği halde terk eylerse, kâfir olmaz, günahkâr olur." Ömer Nasuhi Bilmen daha sonra büyük İslâm âlimi İkrime'nin şu sözünü naklediyor: "Her kim Allah Teâlânın hükmettiği ile, onu bilerek inkâr ettiği halde hükmetmezse kâfir olur. Fakat her kim onu ikrar ettiği halde onunla hükmetmezse o fâsıktır, zâlimdir, yoksa kâfir değildir." (Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsîri, 2:772)
[EHEMMİYETLİ BİR NOT: Tam ismiyle “Âyet ve Hadîsler Aynasında Bediüzzaman Diyor Ki!” kısaca “Bediüzzaman Diyor Ki!” çalışmamız, uzun yılların bir semeresi olarak vücûda geldi (Niyeti 7 sene evvel olup 5 yıldır da fiilen notlar alınarak hazırlanmıştır). Hatıraları koyu renkle verip altına da o hatırayı izah eden yerleri italik olarak yazdık. Koyu yazılan hatıra ana metinleri hakkında aklınıza gelen âyet, hadîs, Nurlar’dan pasajlar, hatıralardan yerler ve İslâmî eserlerden kesitler olursa kaynaklarıyla beraber yorumlara yazabilirsiniz. Nurlar’dan pasajları da kısaca izah eden ifadeleri yorumlarda belirtebilirsiniz. Hatıra üst başlığı için tavsiyelerinizi de yorum kısmında ifade edebilirsiniz. Kitabın tashih, tahkik ve tanziminde kıymetli yorumlarınıza bakılarak eklemeler yapılacak ve bu çalışma tekmil edilecektir inşâallah. Bu yazıyı okuyan herkesin katkı sağlayarak bu hayırlı çalışmaya iştirak etmesini temenni eder, hayırlara vesile olmasını niyaz ederim. Uzun şekilde eklenmesi gereken yerleri yazmak isteyenler [email protected] mail adresimize yazarlarsa memnun olurum.]
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.