Hilmi ÖDEMİŞ

Hilmi ÖDEMİŞ

Bediüzzaman ve siyaset (1)

Siyaset, Arapça S-Y-S (Sase) kelimesinden türetilmiş bir kelime olup, atı terbiye etmek demektir. Seyis (at terbiyecisi) aynı fiil kökünden gelir. Sase fiili bu anlamın dışında kavramsal siyasete atfen Hikmet ile hükmetti anlamına gelir. Hikmet Doğru Davranış demektir. Siyaset, doğru bir şekilde karar vermek demektir. Lügatlerde siyaset “Ülke idare etme sanatı” “Devlet idaresini düzenleme” “Devleti yönetme bilimi” ve geniş anlamı ile “Yönetim bilimi ve sanatı” olarak tarif edilmiştir.

 

Platon’a göre toplum bir beden gibidir. Her aza gibi herkesin bu beden içinde bir görevi ve işlevi vardır. Devlet bu bedenin beyni mesabesindedir. Beyin idare mekanizmasıdır ve bütün vücudu adalet ilkeleri çerçevesinde idare eder. Beynin bedenin düzenini sağladığı gibi devlet de toplum düzenini sağlar.

 

Bediüzzaman siyasetle ilk olarak Mardin’de tanışır. Burada Cemaleddin-i Afgani’nin ittihad-ı İslam ile ilgili fikirlerinden etkilenir. Münazarat adlı eserinde de İttihad-ı İslam konusunda selefleri olan kişileri sayarken Cemaleddin-i Afgani’yi de sayar. Ayrıca Bediüzzaman Namık Kemal’in hürriyet ile ilgili fikirlerinden de etkilenir. Bediüzzaman derin uykudan Namık Kemal’in rüyası ile uyandığını anlatır.

 

Bediüzzaman Tahir Paşa Konağında kaldığı vakit gazetede okuduğu bir haber üzerine İstanbu’a gider. Doğu’da Medresetüzzehra adlı bir üniversite açmak için Sultan Abdulhamid ile görüşmek ister ancak etrafındaki dalkavuklar buna mani olur. 1908’de II. Meşrutiyetin ilan edilmesiyle İstanbul hareketlenir. Bediüzzaman da o zamanlar birçok gazetede meşrutiyeti, hürriyeti anlatan yazılar yazar. Farklı yerlerde konferanslar verir. Farklı dernekleri, kulüpleri gezer. İnsanlara Meşrutiyetin islama uygun olduğunu anlatmaya çalışır. Ancak 1909’da 31 Mart olayı meydana gelir. Bediüzzaman bu esnada tutuklanır. Ancak suçlu olmadığı anlaşılınca serbest bırakılır.

 

Bediüzzaman 1910 yılında İstanbul’dan ayrılıp Doğu’ya döner. Doğu’daki aşiretleri gezip meşrutiyetin güzelliklerinden, İstibdatın zararlarından bahseder.1911’de Şam’a gidip bir hutbe okur. Bu hutbede İslam âleminin geri kalış sebeplerini ve çözüm reçetesini sunar.(Bu hutbe her ne kadar içtimai bir hutbe olsa da siyasi bir yönü de vardır.2011’de Şam’da okunması planlanan hutbenin siyasiler tarafından iptal edilmesi bile bunun önemli bir kanıtıdır).

 

Bediüzzaman 1912’de Sultan Reşad ile Rumeli seyahatine çıkar. Sultan Reşad’dan da Medresetüzzehra için destek ister. Sultan Reşad, Medresenin kurulması için kendisine on dokuz bin altın ayırır. Bediüzzaman, Van Edremit’e gidip medresenin temelini atar. Ancak I.Dünya savaşının başlamasıyla bu proje yarıda kalır.

 

Bediüzzaman Kafkas Cephesinde talebeleriyle birlikte savaşır. Cephede yaralanıp Ruslara esir düşer. 1917’de Rusya’da Bolşevik isyanı çıkınca oradan firar edip İstanbul’a gider. İstanbul’da bir süre Darül Hikmet’ül İslamiye’de çalışır.1920’de İstanbul İngilizler tarafından işgal edilince hutuvat-ı sitte adında bir kitapçık yayımlar. Bu kitapçıkta halkın İngilizlere boyun eğmemesi gerektiği anlatılır. Ayrıca Ankara’da kurulan Meclise karşı yayınlanan fetvaya karşı bir fetva yayınlar. Bu fetva ile milli mücadeleyi destekler. Bediüzzaman’ın bu kahramanlıklarını duyan Ankara hükümeti Bediüzzaman’ı TBMM’ye davet eder. Bediüzzaman burada namaz ile ilgili on maddelik beyanname yayımlar. Ayrıca Bediüzzaman Medresetüzzehra projesini burada da dile getirir.165 mebusun desteğini alır. Ancak buradaki yönetimin menfi politikasını görünce onlarla çalışmaktan vazgeçer. Ankara’dan ayrılarak Van’a gider. Van’da Erek dağında inzivaya çekilir. Bediüzzaman için aktif siyaset dönemi biter.

 

Bediüzzaman I.Said döneminde siyaseti dine hizmetkâr etmeye çalışır. Ancak siyasette gördüğü yanlışlardan dolayı siyasetten uzaklaşır. Bunları birkaç maddede açmaya çalışalım:

Bireyin devlete feda edilmesi: Bediüzzaman’a Niçin eskiden hürriyetin başında siyasetle hararetle meşgul oluyordun, bu kırk seneye yakındır ki bütün bütün terk ettin?” diye sorulunca, siyasette devlet/vatan/millet/cemaat/ için fert/eşhas feda edilir kuralının geçerli olduğunu, nev-i beşerde birçok cinayetin bu kanunun su-î istimalinden meydana geldiğini söyler. Kur’an-ı Kerim’de geçen “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” ve Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir” ayetleri ile ders verir. Bütün insanlar için bile olsa fertlerin feda edilemeyeceğini ifade eder.

 

Şefkat, vicdan ve hakikat siyasetten men ediyor: Yüzde 20’lik tokada müstehak dinsiz münafıklar yüzünden yüzde 70–80 masumların da belaya, musibete düşebileceğini; işte bundan dolayı siyasetten uzak durmaya çalıştığını söyler.

 

O zat (süfyan) ile siyasetle galebe edilmez: Hadis-i şeriflerde geçen kişiyle siyaset canibiyle galebe edilemeyeceğini anlar ve bu yüzden Ankara’dan ayrılıp Van’a gider.

 

Siyaseti Dinsizliğe alet etme: II. Meşrutiyetten beri siyaseti dinsizliğe alet etmeye çalışan bir kesimin, dinsizliklerini örtmek için başkalarını “irtica ile ve dinini siyasete alet yapmakla itham” ettiklerini belirtir.

 

Avrupa üflüyor biz oynuyoruz: 1920-1922’lerdeki İstanbul siyasetini İspanyol hastalığına benzetir (İspanya’da 1914–1919 yıllarında ortaya çıkan bir hastalıktır. Dünyada 25 milyondan fazla kişinin ölümüne sebep olmuştur). Bu siyasetin fikri hezeyanlaştırdığını anlatır. Siyasette halkın müteharrik-i bizzat olmadığını, bilvasıta müteharrik olduklarını, Avrupa’nın üflemesiyle oynadıklarını söyler. Bu dönemdeki siyasette etken değil, edilgen olduklarını ifade eder.

 

Bu zamanda siyaset akıl, kalp ve ruha zarar verir: Siyasetin kalbleri ifsad ettiğini, ruhları da azap içinde bıraktığını belirtir. Siyasi/afakî boğuşmaları merak etmenin ruhları sersem, akılları geveze ettiğini söyler.

 

Siyaset birlik ve beraberliğe zarar verir: Üstadı siyasî cereyanlara soğuk baktıran diğer bir sebep ise, siyasî tarafgirliğin birlik ve beraberlik ruhuna verdiği büyük zarardır. Bediüzzaman Kastamonu Lahikasında bizleri şöyle uyarmaktadır: "Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin!”

 

Taraftargirlik ile şeytana rahmet okuma: Bediüzzaman bir vakit ehl-i ilim bir zatın siyasi fikrine muhalif bir salih adamı tekfir ettiğini, kendi siyasi fikrinde olan bir münafığı da hürmetkarane methettiğini görür. Siyasi tarafgirlik ile insanların kendi siyasi görüşünde olan şeytan gibi bir adama  rahmet okuyup, karşı siyasi görüşte olan melek gibi bir adama ise lanet okuduğunu anlar ve "euzubillahi mineşşeytani vessiyseti" deyip siyasi hayattan çekilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum