Bediüzzaman Tesettür Risalesini boşuna mı yazdı?!

Tarih 27.05.2013. Saat, gecenin 04 çeyreği.  Uyandım. Kalkmışken iki rekât namaz kılayım, dedim. Namazdan sonra tekrar yatağa uzandım. O saatte aklıma düşenler beni uyutmadı. Hemen kalktım, kaydetmeye başladım:

Ilık bir bahar gecesi, rüzgâr yok. Yaprak kımıldamıyor ama, hava çok temiz, serin ve güzel. Tabiata sessizlik hâkim. Gecenin siyah yorganı altında her şey ve herkes istirahatte ve tam bir emniyette. Düşündüm ve seslendim:

“Ey benim ve bütün âlemlerin güzel Rabbi! Biz insanların bütün isyanına rağmen veya en azından senin hakkın olan şükrü ve teşekkürü takdim edemememize rağmen lütufların, ikramların, ihsanların başımızdan yağıyor! Bu ne güzellik, bu ne büyük nimet, bu ne büyük lütuf Allahım!”

Bu güzellik, bu ihsan, bu sükûnet, bu lütuf bir taraftan beni sevindirdi, değerli okurlarım, bir taraftan da beni korkuttu. Korkuttu, çünkü Allah’ın iyilik ve ikramına layık sevgi, saygı, şükür ve teşekkür sunamadığımız kesin. Bu yetmiyormuş gibi isyan, tuğyan, müstehcenlik, hayasızlık başını almış gidiyor. Kızlar, kadınlar, avret yerlerini açmaktan, açılıp saçılmaktan, müstehcen bir şekilde kendilerini teşhir etmekten sıkılmıyorlar.

Bunlara: “Allah’tan korkun, Allah’ın sizden istediklerini hafife almayın, kendinizi ve başkalarını cehennem odunu haline getirmeyin. Kendinize ve bu milletin evlatlarına yazık etmeyin”, diyen de yok. “Sizden bir grup çıksın, iyiliği emretsin, kötülükten sakındırsın.” ayetini hatırlayan ve gereğini yapan yok. Soyunan soyunana.

Allah örtünme ayetlerini boşuna mı indirdi? Hz. Peygamber baldızı Esma için:

“Ey Esma! Bir kadın ergenlik çağına erdi mi bilekten aşağıya elleri ve yüzü hariç bütün yerlerini vücut hatları belli olmayacak şekilde örtmesi farzdır.” Sözünü boşuna mı söyledi. 1400 seneden bu tarafa İslam uleması, tesettürün farz olduğunu boşuna mı söyledi? Bu ülkede başörtü kavgası boşuna mı verildi? Üstad Bediüzzaman, tesettür risalesini boşuna mı yazdı? Bu risale yüzünden boşuna mı hapislerde yattı, mahkemelerde sorguya çekildi? Neden bunları Müslümanlar okumazlar? Yoksa âlemde Müslüman mı kalmadı? Neden âlimler, bunları söylemezler? Yoksa âlemde âlim mi kalmadı? Yoksa âlimler de zalim mi oldu? Yoksa âlimler: “Nikahsız birliktelikler zina sayılmaz!” diyerek hakikati saptıran bir perişanın durumuna mı düştüler? Yoksa âlimler:“Başörtüsü farz değildir, göğsün örtülmesi kâfidir.” diyen ve hakikate aykırı fetva veren zavallıların sözüne mi kandılar?

Bazen Allah’ın azabı ve gazabı nimet, lezzet, servet, şehvet ve şöhret suretinde de gelir. Allah bu nimetlerin en lezzetlisini verir ve sabreder ki, nimeti alıp ta nankörlük yapanlara ve isyan edenlere en şiddetli azabı tattırsın.

İsyanınız, ibadetlere karşı tembelliğiniz veya namazı ciddiye almamanız varken, yahut da en azından Allah’ın bu sayısız lütfu ikramına layık şükrünüz ve ibadetiniz yokken nimetler başınızdan akmaya devam ediyorsa ve size hiç dokunulmuyorsa bu keyfiyetten ve bu gidişattan korkmakta haklısınız. Çünkü bu keyfiyet bazen fırtına öncesi sessizlik de olabilir. Her an şiddetli bir musibet tokadıyla uyarılabilirsiniz veya bütün bütün ölüm tokadıyla yerin dibine geçebilir ve esfel-i safiline düşebilirsiniz.

Allah bizi nasihatla uyarmış, Kur’an’ı ve Peygamberiyle uyarmaya devam ediyor. Nasihat kâr etmezse musibet devreye girebilir. Hava, toprak, su, güneş… Bunlar dört büyük rahmet ve nimettir. Bunlar aynı zamanda Allah’ın dört büyük memuru ve askeridir. Bunlar bir anda rahmetken azap olabilir, nimetken nıkmet olabilir. Hava hortuma, su sele, ateş yangına, toprak mezara dönüşebilir. Dikkatli olmak lazım, duasız ve namazsız yaşamamak lazım, müstehcen gezmemek lazım, müstehcenliğe, Ad kavminin, Semud kavminin ve Lut kavminin adetlerini yaşayanların rezilliklerine rıza göstermemek lazım. Bunlar, ülkeleri cehennemleştiren, bir memleketin altının üstüne gelmesine sebep olan ahlaksızlıklardır.

Nereye çıkarsanız çıkın, takva ve edebinizle beraber çıkın. Giyindiğiniz halde giyinmemiş vaziyetinizle, çıplak baldırlarla, ayak ayak üstüne atarak, ayaklarınızı karşınızdaki erkeklerin burnuna sokarcasına oturmaktan sakının. Sizin Peygamberiniz, erkek arkadaşlarının yanında bile, ayak ayak üstüne atmamış, ayaklarını uzatıp oturmamıştır.

Hanımefendiler! Yaz geldi, diye, düğüne gidiyorum diye soyunma yarışına girmeyiniz. Cehennem ateşinin, yaz ateşinden dayanılmayacak kadar sıcak olduğunu unutmayınız. Erkeklere de bir tavsiyem var: Kızınızı, eşinizi, yakınlarınızı, avret yerlerini açmamaları için, tesettürlü olmaları için uyarınız. Hikmetle ve güzel öğütle onları ikna ediniz. Aile-efradınızı dünya ve ahiret ateşinden koruyunuz. Siz, aile efradınızdan dolayı yarın hesaba çekileceksiniz. Allah’ın size emanet ettiği gülleri, çiçekleri yani aile efradınızı yakmayın, soldurmayın, çürütmeyin.

ÜNİVERSİTELERİMİZE, BELEDİYE VE DERNEKLERİMİZE BİR ÇAĞRIM VAR:

Mezuniyet töreni, bahar şenliği, festival, kültürler kaynaşması, piknik vs. diyerek sanatçı adı altında müstehcenleri, masum millet evlatlarının gözünün önüne koyarak, ahlakî tefessühe, dejenerasyona, tabiatlarının bozulmasına ve kamu ahlakının çürümesine sebep olmayın. Yarın Allah huzurunda bunların hesabını veremezsiniz.

Tesettür, Allah’ın emri olarak farz, Peygamberin emri ve uygulaması olarak da bir şeair yani olmazsa olmaz bir sünnettir. Farzlar, ilahî edeptir, sünnetler de Muhammedî edeptir. Bunlar hafife alınmamalıdır. Bu edepten mahrum kalanlar, Allah’ın rahmetinden mahrum kalırlar, azabına ve gazabına müstehak olurlar. Bu edeplere riayet etmeyenlerin evlerinden ve ülkelerinden huzursuzluk, şiddet, türlü türlü bela ve musibetler eksik olmaz.

Bazen siz direksiyonun başında iken, arabanız otobandan çıkmak isteyince yanınızda oturan, bir taraftan: “Hişşş! Ne yapıyorsun yahu, uyuyor musun, sarhoş musun, yorgun musun, intihara mı niyetlendin, nereye gidiyorsun, uçurumdan aşağı yuvarlanacağız,” der; bir taraftan da direksiyonu tutar. İşte bu uyarı rahmetin tâ kendisidir. Çünkü bu uyarı ve yardım olmasa, biraz sonra araba yoldan çıkacak, her şey paramparça olacak.

İşte bu yazımla ben, bir hiç oğlu hiç olarak, toplumun bir delisi olarak bunu yapıyorum. “Hişşş!” diyorum. Benim bu uyarımla uyanması gerekenler uyanmazsa, Allah’ın “hişşş”i gelir. Allah’ın “hişşş”i de ya hortum olarak, ya deprem olarak, ya yangın olarak, ya amansız hastalık, ya trafik kazası olarak, ya terör olarak, ya da savaş olarak gelir. Malları ve canları alır götürür. Üstad-ı Muhterem’in ifadesiyle: “Ehl-i şükrü cennete, ehl-i şirki de cehenneme döker.”

Allah bizi ve dünyamızı cehenneme dökülmekten korusun. Edeple yaşayan, namazını kılan, kimsenin hakkına tecavüz etmeyen, günah ve haramlardan uzak duran, başkalarının günah ve haramlara düşmesine sebep olmayan sevgili kullarından eylesin.

Benim bu yazım gecenin dördünde mintarafillah aklıma düşürülen ilahî bir uyarıdır. Umarım bu uyarılar dikkate alınır, gereği yapılır. Ülkemiz ve insanımız, maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî musibetlerden ve ateşlerden kurtulur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum