Bediüzzaman: İki tılsım-ı imanîyi, iki ilâc-ı İslâmîyi, bir nur-u Kur’ânîyi Kur’ân bize vermiş

Bediüzzaman: İki tılsım-ı imanîyi, iki ilâc-ı İslâmîyi, bir nur-u Kur’ânîyi Kur’ân bize vermiş

Ey kardeş! Zırh ve silâh, namaz ve takvadır. Kur’ân’ın zincirini muhkem tut. Onun sözüne kulak ver. Başkaları seni aldatmasın.

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Nur'un İlk Kapısı adlı eserinden bölümler.)

فَلاَ تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَلاَ يَغُرَّنَّكُمْ بِاللهِ الْغَرُورُ
HAŞİYE

Ey birader! Düşman hariçte olsa, insan, silâhsız o düşmanla geçinebilir. Fakat düşman kal’á içine girse ve gizlense, o vakit o düşmana karşı silâhlanmak, zırh giymek ve gayet dikkat etmek, hem pek ciddi sebat etmek lâzımdır. Ta ki hayat-ı ebedîsini hafî darbelerden kurtarabilsin.

Ey kardeş! Zırh ve silâh, namaz ve takvadır. Kur’ân’ın zincirini muhkem tut. Onun sözüne kulak ver. Başkaları seni aldatmasın. Şu zamanın gafil sarhoşları içinde seni, terk-i şeaire ve medeniyet-i dünyaya davet edenlere de ki: “Hey sersem gafiller! Benim halim sizi dinlemeye müsait değil. Zira benim arkamda, ta kulağımın dibine kadar yakınlaşan ecel arslanı beni tehdit ediyor. Ve önümde bir darağacı dikilmiş ki, gece-gündüzün dönmesinden, zeval ve firak ağacı tesmiye edilen bu firak-ı elîm, benimle bütün sevdiklerimi asıp mahvetmektedir.

Ve sağ tarafımda, ciğerlerime kadar işleyen bir acz yarası var. Nihayetsiz zaaf ve aczimle, nihayetsiz düşman ve mehalikin hücumuna maruzum. Sol tarafımda, kalbimin içine kadar girmiş bir fakr yarası var. Nihayetsiz fakr ve iflâsa ve nihayetsiz hâcât ve âmâle müptelâyım. En zelil hayvandan daha âciz, daha zayıf iken, dünya kadar metalibe ve makasıda muhtacım. Bunlarla beraber, öyle bir yolcuyum ki, önümde ebedü’l-âbâda giden uzun bir yol var. Bu uzun yolda birinci menzilim dünya, ikinci menzilim kabirdir. Bu yolda zâd ister, ziya ister. İşte, mukaddes Kur’ân, bana bu dehşetleri izale ediyor. Helakete, âlâma açılan bu beş kapıyı, saadete, rahmete açılacak beş kapıya tebdil edecek iki tılsım-ı imanîyi ve iki ilâc-ı İslâmîyi ve bir nur-u Kur’ânîyi Kur’ân bize vermiştir.

O tılsım-ı imanînin biri, o müthiş ecel arslanını, musahhar bir ata döndürür ve üzerine bizi bindirir. Ve bizi, zindan-ı dünyadan kurtarır, huzur-u Rahmana götürür, cennet-i bakiyeye koydurur.

İkinci olan tılsım-ı imanî ile o darağacını, yani zeval ve firakın ellerini tutup, tazelenen güzel manzaralar üstünde yapılmış bir salıncak hükmüne getirir. Yani, nehr-i zaman ve bahr-i dünyada tazelenen elvah-ı san’at-ı Rabbaniyeyi seyretmek için, bir merkeb-i seyr ve tenezzüh olur.

Kur’ân-ı Hakîmin bir ilâcıyla o acz yarası, tevekkül gülüne ve teslim çiçeğine döner. Bütün ağırlıklarımı, beni kaldıran tevekkül sefinesine koyup, aczin iz’âcatından beni kurtarıyor. Emr-i kün-feyekûn’e mâlik olan bir sultan-ı cihana, acz tezkeresiyle istinad eden bir insana, ne gibi birşey ağır olabilir?

Kur’ân-ı Kerimin ikinci ilâcı, fakr yarasını, vesile-i rızık ve rahmet-i bînihayeye ve iştiha-i lezzet-i nimet-i bîgayeye tebdil ve tashih eder. Evet, nihayetsiz semerat-ı rahmete aç olan ruh ve letâif-i beşer, o nihayetsiz semerat-ı rahmete fakr ve ihtiyacını hissettikçe, lezzet-i saadeti tezayüd eder.

Böyle fakire, fakir nâmı ağır gelebilir, fakat 2 اَلْفَقْرُ فَخْرِى bu sırra işaret eder. Hem, Kur’ân-ı Kerimin verdiği zâd ve takva ile ve nûr-u hidayetle, zulümat-ı berzah ve ehval-i haşir âsân olur. Ve o vesika-i Kur’âniye ile insan, bin senelik bir yolu bir günde kat eder.

1 : “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah ile (yani Allah’ın azâbını unutturup sadece affına güvendirerek) sizi aldatmasın (isyana sürüklemesin.)” Lokman Sûresi, 31:33. 
2 : Fakrım, iftiharımdır.
HAŞİYE : Bu kısım, üçüncü dersten ta sekizinci dersin nihayetine kadar, tafsilen yazıldığı hâlde ehemmiyeti için, burada bir hülâsası tekrar yazılması münasiptir.

Said Nursi