Bediüzzaman: Ey insan! Nedendir ki şu azîm ticarete girmiyorsun?

Bediüzzaman: Ey insan! Nedendir ki şu azîm ticarete girmiyorsun?

Bütün o kârı sen alırsın

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Nur'un İlk Kapısı adlı eserinden bölümler.)

وَبِهِ نَسْتَعِينُ 1 

اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلٰى خَيْرِ خَلْقِهِ مُحَمَّدٍ وَاٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ، اٰمِينَ 2 

Birinci ders

اِنَّ اللهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ 3

Ey insan! Nedendir ki şu azîm ticarete girmiyorsun? Rabb-i Kerim, senin yanında emaneten koyduğu mülkünü senden satın almak istiyor—tâ ki zayi olmaktan muhafaza etsin. Hem bin derece kıymeti yükselsin. Hem bedeline büyük bir fiyat veriyor. Hem istifaden için senin elinde bırakıyor. Hem külfet-i idaresini kendisi deruhte ediyor. İşte sana beş mertebe kâr içinde kâr!

Hâlbuki, ey gafil, Ona satmadığından, emanette hıyanet ettin. Hem bütün bütün kıymetten düşürttün. Hem bilâ-faide senin elinde zayi olacak. Hem o yüksek fiyat elinden gidecek. Hem senin zimmetinde, günahıyla tekâlif-i idaresi ve âlâmı ile zahmet-i muhafazası kalacak. İşte, beş müthiş derecede hasaret içinde hasaret!

Şu muameledeki vaziyetinle öyle miskin bir adama benzersin ki, o adam bir dağda bulunur. O dağda öyle bir zelzele var ki, bütün emsalini sırayla derin derelere atıp, ellerinde olan herşeyi parça parça ediyor. Nöbet, o adama gelmek üzeredir. Hâlbuki o adamın elinde bir emanet var. O emanet, öyle bir makine-i murassaa-i acibedir ki, o makine içindeki hesapsız mizanlar ve âletlerle, nihayetsiz faydalar ve semereler verebilir.

O elîm halette iken, gördü ki, makinenin hakikî maliki tarafından gelen bir adam der ki:

Seyyidim senden bu emaneti satın almak ister. Ta ki bu dereye sukutunla faydasız kırılmasın, muhafaza etsin. Ve sen dereden çıktıktan sonra, kırılmayacak bir sûrette yine sana teslim edecek.

Hem o âletleri ve mizanları, geniş bostanlarında ve kıymettar maden ve hazinelerinde istimal edeceği için, o âletler ve o mizanlar gayet kıymettar neticeler ve çok ücret ve semereler verirler ki, bütün o kârı sen alırsın. Şayet satmazsan, kıymetsiz ve âdi birer âlet olarak kalacak. O acip ve nâzik âletleri gayet daracık evinde ve küçücük haşin tarlanda istimal edip kıracaksın, ateşe atacaksın.

Hem sana büyük bir fiyat verecek. Hem dağda bulundukça senin elinde kalacaktır. Yalnız yukarı kulpunu, yukarıdan indirdiği bir zincirle bağlamak ister. Ta ki sıkletini senden alıp sana ağırlık vermesin. Külfeti seni tâciz etmesin. Eğer bey’i kabul edersen, seyyidimin hesabıyla, onun namıyla ve onun izni dairesinde güzelce tasarruf et. Ne hüzün çek ve ne de havf et. Nasıl bir nefer atını devlete satar. Kendi de asker olur. Atının üzerine biner. Masârıfı devlete ait; keyif ve safasını o nefer çeker. Eğer ölse, “Devletimin canı sağ olsun” der.

Şayet bu beş derece kârlı bey’i kabul etmezsen, beş derece hasaret içinde emanete hıyanet edeceksin; zâyi olunca, mes’uliyeti kazanacaksın.

İşte temsili anladın. Şimdi hakikate bak:

Evet, o dağ, arzdır. Miskin adam da, fakir insandır. Zelzele de, zeval ve firaktır. Dere de, kabirle âlem-i berzahtır. O makine havas ve cihazat ve letâif âletleriyle mücehhez, senin vücud-u hayattarındır. Görüyorsun ki, bunlar bozuluyorlar, faydasız gidiyorlar. Satın almak isteyen, senin Hâlıkındır. O Hâlıkın, Resulü vasıtasıyla der ki: “Şu emanetimi, güya senin malın imiş gibi Bana sat, ta zâyi olmasın. Hem zararlı bir sûrette fena bulmasın. Sen bâki ve meyvedar bir sûrette o malına tekrar kavuşabilesin. Hem o hayat içindeki cihazat ve letâif Benim namım ve hesabımla istimal edildiği vakit, nihayetsiz kıymettar ve hadsiz semerat-ı bâkiye verecek.”

İşte o mizanlar ve âletler ise, letâif ve havass-ı insaniyedir. Meselâ, göz, Allah hesabına istimal edilse, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı ve şu müzeyyen mevcudatın bir seyircisi ve şu masnuatın çiçeklerinin bir arısı olarak ibret ve mârifet ve muhabbet şehdinden, yani balından, nur-u şehadeti kalbe akıtıyor. Eğer nefis hesabına istimal edilse; zâil, fâni bazı mehasini seyretmekle, heves ve şehvetin âdi bir hizmetkârı olur. Meselâ, lisândaki kuvve-i zaika satılsa, Rahmanü’r-Rahîm’in hazâin-i rahmetinin nâzırı ve matbaha-i nimetinin bir müfettiş-i âlisi hükmünde bir vazifedardır. Satılmazsa, mide tavlasının bir kapıcısı hükmüne sukut eder. Meselâ, akıl satılsa, bütün künûz-u esmâ-i İlâhiyenin miftahı ve kâinatın hakaikinin keşşafı hükmünde bir cevher-i âli ve gàli olur. Satılmazsa, mâzinin âlâm-ı hazinânesini ve müstakbelin ehvâl-i muhavvifanesini bîçare beşerin başına yükleten meş’um bir âlet hükmüne düşer. İşte, bütün âlât ve cihazat-ı beşeriyeyi bunlara kıyas et. Eğer o âlât ve cihazat Allah’a verilse, bâki birer elmas olurlar. Eğer verilmezse, fâni birer şişe olurlar.

Elhasıl: Cenâb-ı Hak sana verdiği kendi mülkünü, senden gàli bir kıymetle satın alıyor. Yine senin için muhafaza ediyor. Ey beşer, bak: İki sadâ senin kulağına geliyor. Biri Kur’ân-ı Hakîmin sada-yı semâvîsidir. Der ki: Sat, kârlısın. 4 اِنَّ الدَّارَ اْلاٰخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ diyor. Diğeri, küffarın, felsefe-i medeniyesinin vesvesesidir ki, “Sen kendine mâliksin” der. Seni 5 اِنْ هِىَ اِلاَّ حَيَاتُنَا الدُّنْيَا diyenlerden etmek ister. Bu münevver hüdâ ile, şu müzevver dehânın mâbeynlerindeki farkı gör; ta kör olmayasın.

وَمَنْ كَانَ فِى هٰذِهِ اَعْمٰى فَهُوَ فِى اْلاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَبِيلاً 6 

اَللّٰهُمَّ اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ - صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ - غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضّٰاۤلِّينَ اٰمِينَ 7

1 : Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Ve sadece Ondan yardım diliyoruz. 
2 : Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Ve Onun yardımıyla. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ü Selâm, mahlukâtın en hayırlısı olan Hz. Muhammed’in (a.s.m.) ve onun bütün âl ve ashâbının üzerine olsun. Âmin. 
3 : “Allah mü’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında Cenneti onlara vermek sûretiyle satın almıştır.” Tevbe Sûresi, 9:111.
5 : “Asıl hayata mazhar olan, elbette âhiret yurdudur.” Ankebut Sûresi, 29:64. 
6 : “Hayat, sadece şu bizim dünya hayatıdır.” En’âm Sûresi, 6:29; Mü’minûn Sûresi, 23:37. 
7 : “Kim bu dünyada hakka karşı körlük ederse, işte o âhirette de kördür ve yolca daha şaşkındır.” İsrâ Sûresi, 17:72. 
8 : Allah’ım! “Bizi doğru yola ilet. Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna ilet-gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil.” Âmin.

Said Nursi