Bediüzzaman: Bak o iki kardeş, ruh-u mü’minle ruh-u kâfirdir

Bediüzzaman: Bak o iki kardeş, ruh-u mü’minle ruh-u kâfirdir

Hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapan, zahiren cennet içinde olsa da, mânen cehennemdedir

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Nur'un İlk Kapısı adlı eserinden bölümler.)

Bak: O iki kardeş, ruh-u mü’minle ruh-u kâfirdir; kalb-i salihle kalb-i fâsıktır. 

O iki tarik ise, tarik-i Kur’ân ve iman ile tarik-i isyan ve tuğyandır. 

O yoldaki bostan ise, cemiyet-i beşeriye içinde muvakkat hayat-ı içtimaiyedir ki, şer ve hayır, çirkin ve güzel karışıktır. 

O sahrâ ise, arz ve dünyadır. 

O arslan ise, ölüm ve eceldir. 

O bi’r (kuyu) ise, beden-i insan ve hayattır. 

O altmış arşın derinlik ise, vasatî ve ömr-ü galibi olan altmış seneye işarettir. 

O ağaç ise, müddet-i ömürdür. 

O beyaz ve siyah iki fare ise, gece ve gündüzdür. 

O ejderha yılan ise, ağzı kabir olan âlem-i berzaha giden yoldur. 

O haşerat-ı muzırra ise, beliyeler ve musibetlerdir. 

O ağaçtaki yemişler ise, niam-ı dünyeviyedir ki, niam-ı uhreviyenin listesi ve ihzar edici müşabihleri, müşterileri meyve-i Cennete davet eden nümuneleridir. 

O ağaç, birliğiyle beraber başka başka yemişler vermesiyle, sikke-i kudrete ve hâtem-i rububiyete ve turra-i ulûhiyete işarettir. Çünkü, birşeyden herşeyi yapmak, bir topraktan, bütün meyveleri yapmak; bir sudan bütün hayvanları halketmek, bir basit gıdadan bütün cihazat-ı hayvaniyeyi icad etmek; hem herşeyi birşey yapmak, bir zihayatın yediği gayet mütebayin taamlardan bir lâhm-ı mahsus ve bir cild-i basit nescetmek gibi san’atlar, ehad ve samed olan Sultan-ı Ezel ve Ebedin sikke-i hassasıdır, hâtem-i mahsusasıdır, taklit edilmez bir turrasıdır.

O zehirli bir kısım meyveler ise, lezaiz-i muharremedir. O tılsım ise, sırr-ı iman ile açılan sırr-ı hikmet-i hilkattir.

O miftah ise, 1 يَاۤ اَللهُ, لاٰۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ ve 2 اَللهُ لاٰۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ kelimeleridir. 

O su’ban ağzının, yani yılan ve ejderha ağzının bostan kapısına inkılâbı, kabre işarettir ki, kabir, ehl-i dalâlet ve tuğyana, vahşet-i nisyan içinde, zindan gibi bir berzah ve su’ban batnı gibi dar bir mezara açılan bir kapı olduğu halde, ehl-i Kur’ân ve imana, dehliz-i cinandan rahmet-i Rahmân’a ve zindan-ı dünyadan bostan-ı bekaya açılan bir kapıya döner.

Ve o müthiş arslanın mûnis bir hizmetkâra ve musahhar bir ata dönmesi ise, mevte işarettir ki, mevt ile ehl-i dalâlet bütün mahbubatından elîm bir firak-ı ebedî içinde, kendi cennet-i kâzibe-i dünyeviyelerinden ihraç; ve vahşet ve infirad içinde zindan-ı mezara ithal olundukları halde; ehl-i hidayet ve Kur’ân için, o mevt müştak oldukları ahbaplarına visal ve hakikî vatanlarına vusûl; ve zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana davet ve Hannân, Mennân, Deyyân ve Rahmân’ın rahmetinin fazlından, hizmetlerine mukabil ahz-ı ücret etmelerine vesiledir.

Elhasıl: Hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapan, zahiren cennet içinde olsa da, mânen cehennemdedir. Hayat-ı bakiyeye müteveccih olan zât ise, saadet-i dâreyne mazhardır.

اَللّٰهُمَّ اجْعَلْنَا مِنْ اَهْلِ السَّعَادَةِ وَالْقُرْاٰنِ وَاْلاِيمَانِ. اٰمِينَ 3

1 : Ey Allah! Kendisinden başka İlâh olmayan Allah. 
2 : “Allah O’dur ki; Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O Hayydır, ezelî ve ebedî hayat sahibidir. O Kayyûmdur, varlığı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmadığı gibi, bütün eşya Onun yaratmasıyla ve tedbiriyle devam eder ve vücutta kalır, bekà bulur.” Bakara Sûresi, 2:255. 
3 : Allah’ım! Bizi saadet, Kur’an, ve iman ehlinden kıl. Âmin.

Said Nursi