Bayramoğlu plajının hatırlattıkları

Dönem, 12 Eylül ihtilalinin hâkim olduğu bir dönemdi. İhtilal komutanı Kenan Evren Cumhurbaşkanı, ben de Bayramoğlu Haci Ali Rıza Cansu camii imam ve hatibi idim. Herkesin fişlendiği ve takip edildiği bir dönemde 1983’ten 1993’e kadar Bayramoğlu gibi bir plaj muhitinde Rabbimin istihdamı ve lutfu inayetiyle büyük mücadele verdim. Etrafta çok fazla öne çıkan İslamî hizmet grupları yoktu. Ben de bütün Müslümanların ortak sesi olmaya ve hepsi adına hak ve hakikati haykırmaya çalıştım.

O gün sözü dudaktan ve gözü budaktan sakınmadan verdiğimiz vaazlar, hutbeler ve konferanslar bütün hizmet gruplarına ve bütün Müslümanlara bir moral ve bir cesaret kaynağı oldu. Örtünenler, namaz kılanlar artmaya başladı. Çevre il ve ilçelerden Müslümanlar oluk oluk Bayramoğlu camiine akardı. 

Bunlardan başka iki Kur’an kursunun inşasına ve faaliyete başlamasına Rabbim bizi vesile eyledi. Arı gibi bir hayvana bal, odun gibi bir ağaca meyve yaptıran Kadir-i Mutlak olan Allah, bizim gibi bir aciz-i mutlaka da bu hizmetleri yaptırıyordu. Elhamdulillah.

Bunun yanında bu faaliyet ve hizmetleri hazmedemeyenler de yok değildi. Bu hazımsızlar, kimi zaman dost görünenlerle, kimi zaman da görünmez düşmanlarla beni vurdular. Şikâyet edilmediğim yer kalmadı. Polis karakolundan tutun, müftülük, kaymakamlık ve valiliğe kadar her yerden beni sorguya çekiyorlardı.

Uyarılar alıyordum, sorguya çekiliyordum ama, Allah’ın hikmeti yine serbest bırakılıyordum, hizmet ve faaliyetime devam ediyordum. Üniversiteye geçinceye kadar, yaklaşık on yıl bu tempo böyle devam etti. Hem takdir gördüm, hem tenkîd. Allah’a hamdolsun, ne takdirden şımardım, havalara girdim, ne de eleştirilerden ve baskılardan usandım, ümitsizliğe düştüm.  Benim vazifem sadece imamlık değildi, aynı zamanda tebliğdi. Allah’ın emir ve yasaklarını münasip bir dille insanlara duyurmaktı. Ben bu görevimi yapmaya çalışıyordum.

Kader beni Erzurum’un sert ve mert tabiatından Marmara’nın ılıman ve değişken atmosferine sanki bunun için atmıştı. Sanki bana şöyle denilmişti: “Senin vazifen şu unvan ve bu makama ulaşmak değil, birilerinin söyleyemediklerini ve söyleyemeyeceklerini söylemektir.”

Üniversiteye geçtim, imamlığı ve vaazlığı bıraktım ama, bu tebliğ görevimi hiç bırakamadım. Duyarlı Müslüman kardeşlerim beni yine her yerden aradılar, yan gelip yatmama, paslanmama fırsat vermediler. Tebliğ görevimi farklı platformlarda sürdürmeme vesile oldular. Böyle dost ve kardeşlerime şükran borçluyum, dua borçluyum. Allah onlardan razı olsun.

Şu anda bu yazımla ve her hafta yayınlanan yazılarımla, yurt içi ve yurt dışından aldığım davetler üzerine verdiğim sohbet, seminer ve konferanslarımla, yayımlanmaya devam eden kitaplarımla, davet edildiğim televizyon programlarıyla tebliğ görevimizi yapmaya devam ediyoruz. Allah bu kudsî hizmetkârlık görevini elimizden almasın.

Bir ara yine bu maksatla dünyevi makamlara sıçrama sevdası düştü içime. Hamle yaptım. Fakat, kader (ilahî program) o noktada bana izin vermedi. Kaderin fetvasına razı oldum, kendimi adeta cennette buldum. Allah Teala’ya istediği ve layık olduğu kadar hamdolsun.

Eğer Allah bir insandan razı olursa, bütün dünya küsse kıymeti, yok. Allah ona yeter. O bu haliyle en yüksek makamdadır. Eğer Allah bir insandan razı değil ise, bütün dünya bu insanı alkışlasa ve bu insan dünyanın en yüksek makamında da olsa onun da kıymeti yok. Çünkü Allah’ı razı edememiş bir insan, maddeten en yüksek makamda olsa da, manen esfel-i safilinde, aşağıların en aşağısındadır. Allah bu akıbetten hepimizi korusun.

Öyleyse nerde olursak olalım, esas maksat, makam, şöhret ve rütbe değil, Allah’ın rızası olmalıdır.

NE İSTİYORDUM O GÜN BEN MUHATAPLARIMDAN

Bayramoğlu’nda niçin beni eleştirdiler? Ne istiyordum ben onlardan? Bu sorunun cevabı tekti: Ben Allah’ın indirdiği İslamiyet’i anlatmaya çalışıyordum. Muhataplarımın bir kısmıysa yaşama biçimlerine uygun bir İslamiyet’i benden duymak istiyorlardı. Benimle kavgalarının ana sebebi bu idi. Cuma ve bayram namazlarını fırsat bilerek diyordum ki (özetle):

Muhterem Müslümanlar!

1-Allah’ın gönderdiği son ve hak din İslamiyet’tir. Ona uyarsak din bizim için rahmet olur, bereket olur, cennet olur. Uymazsak, veya dini kendimize uydurursak iki hayat da bizim için cehennem olur.

2-Müslüman, beşeriyet icabı günahkâr bir insan olabilir. Ama günahını savunan bir Müslüman asla olamaz, olmamalıdır. İçki, kumar, açık-saçıklık, zina günahtır, haramdır. Bu günahları işleyenler, samimi bir şekilde tevbe etseler, Allah’ın affına müstehak hale gelebilirler. Fakat eğer bu insanlar, işledikleri bu günahların günah ve haram olmadığını dile getirseler, günahlarını savunmaya kalksalar dinden çıkarlar.

3-Beş vakit namaz farzdır. Sadece bayram ve Cuma namazlarıyla kurtulamayız.

4-Sadece ben değil, hepimiz, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmakla görevliyiz. Bunu yapamazsanız, hiç olmazsa bu görevi yapanların yanında yerinizi alınız. Bunu da yapamazsanız, hiç olmazsa bu görevi yapanlara karşı çıkmayınız. Çünkü eğer bu görevi yapanların uyarısına razı olmaz, onları da susturmaya kalkarsak; amansız bela ve musibetlerle karşılaşabiliriz. Nasihatla uyandırılmaya razı olalım ki, musibetle uyandırılmayalım. 

5-İçki, bütün kötülüklerin anasıdır. İçki, kumar, zina şeytanın iğrenç tuzaklarından biridir. Sakın bunlara yaklaşmayalım. Malayani şeylerle zamanımızı öldürmeyelim.

GÜNEŞLENMEK, DENİZE VE HAVUZA GİRMEK

6-İslamiyet’te güneşlenmek, denize girmek, servet sahibi olmak, helalinden iyi yemek, iyi giymek, helal düşüncelerle seyahat etmek, evlenmek haram değildir. Güneşlenin, denize ve havuzlara girin, bunların hepsine sahip olun, hepsini yapın ama, bunları yaparken Müslümanca yapın. Dininizin kırmızı çizgilerine riayet edin.

7-Kadın-erkek karışık havuzlar, hamamlar ve plajlar Allah’ın kesinkes haram kıldığı icraat ve faaliyetlerdir. Bu tür hamamlar, havuzlar ve plajlar daha çok Müslüman olmayanların hoş görebileceği şeylerdir. Sizse Müslümansınız. Müslüman, gayr-i müslim gibi yaşayamaz. Müslüman, haramları helal göremez.

8-Müslüman hanım, evinin içinde ve yatak odasında soyunur gibi soyunup dışarılarda gezemez. Böyle bir kadından, çıplak ve yarı çıplak bir vaziyette ortalıkta dolaşan bir kadından ve böylelerine hoş görü ile bakanlardan Allah razı olmaz. Ben bunları hanımlara ve kızlarımıza hürmetimden ve şefkatimden dolayı söylüyorum. İstiyorum ki ne kadınlarımızın, ne de onlar yüzünden erkeklerimizin ebedî hayatları yanmasın ve hiç kimse ateşlere düşmesin.

9-Müslüman, Allah’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu bilir. Müslüman, Allah yokmuş gibi yaşayamaz.

10-Müslüman kadın, erkeklerin havuzunda, plajında, denizinde yıkanamaz. Açılıp saçılamaz. Müslüman kadın, kadınların içinde bile göbeğinden diz kapağının altına kadar olan yerlerini kapatarak yıkanabilir.

11-Müslüman erkek de kadınların havuzunda ve plajında bulunamaz. Müslüman erkek, erkeklerin içinde de olsa yıkanırken veya yüzerken göbekle diz kapağının altına kadar olan yerini örterek yıkanmak mecburiyetindedir. Kadınların plaj ve havuzları ayrı, erkeklerin ki ayrı olmalıdır.

Bu ve buna benzer düşünceleri seslendirdiğim günler, çok eleştirildim, şikâyet edildim, sorgulandım ama, hamdolsun konuşa konuşa bu düşünceler önce uzak yerlerde, sonra da yakın yerlerde uygulama alanı buldu. Bu alanları ihdas edenlere, ihdas ettikleri alan kadar teşekkür ediyorum.

Kadınlara özel plaj ne kadar önemli ise, erkeklere özel plaj da o kadar önemlidir. Bu hassasiyet dikkate alınmalı ve alternatifler üretilmelidir. Ümit ediyorum inşallah etkili ve yetkililerimiz bunu da düşüneceklerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum