Allah, Mûsâ ile kelimelere muhtaç olmadan konuştu

Allah, Mûsâ ile kelimelere muhtaç olmadan konuştu

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Nisâ Sûresi 163-165. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

163-(Ey Resûlüm!) Şübhe yok ki biz, Nûh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. (*) İbrâhîm’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Ya‘kub’a, (ve onun) torunlar(ın)a, Îsâ’ya, Eyyûb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleymân’a da vahyettik. Dâvûd’a ise Zebûr’u verdik.

164-Hem öyle peygamberler (gönderdik) ki, elbette onları(n kıssalarını) daha önce sana anlattık ve öyle peygamberler de var ki onları(n kıssalarını) sana anlatmadık.(**) Ve Allah, Mûsâ ile (ses, harf ve kelimelere muhtaç olmadan, vâsıtasız) bir hitâb ile konuştu.

165-(Biz) müjdeleyiciler ve (aynı zamanda) korkutucular olarak nice peygamberler (gönderdik) ki, o peygamberlerden sonra, insanların Allah’a karşı bir delil(ler)i (ma‘zeretleri) olmasın! Çünki Allah, Azîz (kudreti dâimâ galib gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.

(*) “Kur’ân-ı Hakîm, vahye istinâd ediyor (dayanıyor) ve vahiydir. Çünki Kur’ân’ı nâzil eden (indiren) Zât-ı zü’l-Celâl, mu‘cizât-ı Ahmediye (asm) ile (Hz. Peygamberin mu‘cizeleriyle), Kur’ân vahiy olduğunu gösterir, isbât eder ve nâzil olan Kur’ân dahi üstündeki i‘câz (mu‘cize) ile gösterir ki, Arş’tan geliyor ve münzelün aleyh (Kur’ân kendisine indirilmiş) olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bidâyet-i vahiydeki (vahyin başlangıcındaki) telâşı ve nüzûl (inme) vaktindeki vaziyet-i bîhûşu (kendinden geçer gibi hâli) ve herkesten ziyâde Kur’ân’a karşı ihlâs (samîmiyet) ve hürmeti gösteriyor ki, vahiy olup ezelden geliyor, ona misâfir oluyor.” (Zülfikār, 19. Mektûb, 88)

(**) Rivâyetlere göre peygamberlerin adedi yüz yirmi dört bin olup, üç yüz on üçü aynı zamanda resûldür. Kur’ân’ı Kerîm’de ise yirmi beş peygamberin adı geçmektedir. (İbn-i Kesîr, c. 1, 465)