Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz

Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Nisâ Sûresi 47-48. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

47-Ey kendilerine kitab verilenler! Birtakım yüzleri (tanınmayacak hâle getirerek) silip, enselerine (benzer bir hâle) döndürmemizden veya onları, Cumartesi ehlini (*) lâ‘netlediğimiz gibi lâ‘netlemeden önce, berâberinizde olanı (Tevrât’ı) tasdîk edici olarak indirdiğimize (Kur’ân’a) îmân edin! Allah’ın emri ise (mutlaka) yerine gelecektir.

48-Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bunun dışında olan (günah)ları ise, (kendi lütfundan) dilediği kimse için bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa, bu takdirde muhakkak (pek) büyük bir günahla iftirâ etmiş olur. (**)

(*) Cumartesi ehli, Cumartesi gününe mahsus İlâhî emirlere hürmetsizlik ettikleri için Allah tarafından maymun şekline döndürülen bir kısım yahudilerdir. (İbn-i Kesîr, c. 1, 401)

(**) “(Cenâb-ı Hakk’ın) öyle bir kibriyâ (büyüklük) ve azameti (yüceliği) var ki: Hiçbir yerde, hiçbir şeyde, hiçbir cihetle, hiçbir şirkin (Allah’a ortak koşmanın) hiçbir imkânını, hiçbir ihtimâlini bırakmıyor, köküyle kesiyor! Mâdem böyle bir kibriyâ ve azamet-i kudret (kudretin yüceliği) var ve mâdem o kibriyâ nihâyet kemâldedir (en mükemmeldir) ve ihâta ediyor (kuşatıyor). Elbette o kudrete acz veya ihtiyaç ve o kibriyâya kusur ve o kemâle noksâniyet ve o ihâtaya kayıd ve o nihâyetsizliğe nihâyet veren bir şirke meydan vermesi ve müsâade etmesi hiçbir vecihle mümkün değildir. Fıtratını (yaratılışını) bozmayan hiçbir akıl kabûl etmez. İşte şirk, kibriyâya dokunması ve celâlin izzetine dokundurması ve azametine ilişmesi cihetiyle öyle bir cinâyettir ki, hiçbir cihetle kābil-i afv olmadığını (affının mümkün olmadığını), Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân azîm tehdîd ile: اِنَّ اللّٰهَ لَايَغْفِرُ اِنَّ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ ماَدُونَ ذَلِكَ [Şübhesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bunun dışında olan (günah)ları ise, (kendi lütfundan) bağışlar] fermân ediyor.” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 142)