Allah ile pazarlık

Acayip pazarlıkçı insanlarız.

Kafamıza bir şeyleri takıyoruz ve diyoruz ki ille bu böyle olsun.

Allah’a inanacağız ama diyoruz ki şu hacı, bu hoca şöyle kötü şeyler yapıyor.

Sana ne başkalarının ne yaptığından. Herkes kendisinden sorumludur bu hayatta. Sen kendine baksana. Kabre tek başına gireceksin. O kötü örneklerin sana faydası da zararı da olmayacak.

Yok siyasetçiler dini kendi çıkarları için kullanıyorlarmış.

Onlar kendi hesaplarını kendileri verecekler. Biz bu dünyada insanların neyi, niye yaptıklarını bilemeyebiliyoruz. Bana düşen dini kullanmanın kötü olduğunu söylemek, oy zamanı da böyle gördüğüm insanlara oy vermemek. Ama dini kullanan bir siyasetçi var diye ben Allah algımı ona göre belirlemem.

Allah ile pazarlık yapmayalım.

Bazı hocalar, siyasetçiler dini kullanmasın ben ona göre inanayım. Bu olsa olsa müflis bir tüccar pazarlığıdır.

Bir yaratıcımızın varlığını anlayabilecek, çalışıp kavrayabilecek sonsuz kabiliyetlerle, kapasite ile yaratılmışız. Ona buna bakarak din algımızı belirlemek çok basitçe bir şey.

Bir iş sahibi olabilmek için bu dünyada 12/16 sene eğitim alıyoruz. Sıra varlığımızı sorgulamaya, öncemizi ve sonramızı anlamaya gelince aptal numarası yapıyor, atadan dededen kalan ilkel düşünce biçimleriyle yetiniyoruz.

Adam doktordur, profesördür, iş adamıdır, toprak sahibidir. Kendi işini en inceliklerine kadar bilir. Ama varlığının ne anlama geldiğini oturup bir gün düşünmemiştir. Biz Müslümanız, Müslümanlık en üstün dindir diyerek topu dışarı atıveriyoruz. Namaz, oruç, Hac ile de cennet pazarlığı yapıyoruz.

Oysa insan hem kendi varlığını hem de kainatı anlayabilecek kabiliyetlerle donatılmış, eline de hayatı anlamlandırabilecek pek çok argüman verilmiştir.

Hepimiz cebimizdeki paranın en inceliğine kadar hesabını kitabını yapıyoruz. Biraz fazla paramız olsa nereye yatırsam en iyi kar getirir diye uzmanlara soruyor, araştırıyor, en iyi değerlendirmeye çalışıyoruz.

İş; hayatımız ne olacak, bu dünyada nasıl bir inanç ile yaşamalıyım, hayatımın anlamı nedir, varlığımı kime borçluyum, şu kainat nasıl bu kadar muhteşem bir intizamla çalışıp duruyor, bütün kazançlarımı sıfırlayacak olan ölüm varmış, bu ölümden sonrası ne olacak sorularına gelince tek kelimeyle kıvırtıyoruz.

Hani var oluşumuzun kar-zarar hesabı?

Şu siyasetçiler, dinciler, başörtülüler, şeyhler, bi hoca şunu dedi bunu dedi, filan falan.

Geç bunları.

İnsaniyetini yaşa, aklını, duygularını çalıştır.

Bu mazeretlerin sana, bana hiçbir faydası yok.

Üniversite sınavına 50 kişilik bir salonda girersiniz ama herkes tek başınadır. Başkalarının ne olduğunun, anne ve babanızın bilgisinin size hiçbir faydası/zararı yoktur. Hayat tek kişilik bir sınavdır.

Hepimiz varlığı sorgulayabilecek, bir yaratıcıyı anlayabilecek kapasite ile yaratılmışız.

Hayatta hiçbir şey ve hiçbir yer Allah’ı sormamıza, anlamamıza, çalışmamıza engel değil.

Yeter ki samimi bir şekilde; “ömrümü iş, eş, aş peşinde geçirdim. Bir de beni yaratan varmış, biraz da O’nun varlığını, mahiyetini anlamak için çalışayım” kararını alayım.

Hayatımı film peşinde değil, biraz da ilim, öğrenme, kendi ruhumu eğitme peşinde geçireyim.

Aramazsan; bu hayatta eşya, ev, çocuk, para, makam biriktire biriktire yaşar, sonunda da hepsini bu dünyada bırakır gidersin.

Hiçbiri ve hiç kimse seninle gelmez.

Aramakla bulamayabiliriz belki ama aramayanlar kesin bulamayanlardır. Sadece kendi kendisine arama kararı alan, soru sormayı bilenler, Allah ile pazarlığa kalkmayanlar bulabilecek olanlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum