Allah geçmişi affetmiştir fakat kim tekrar yaparsa

Allah geçmişi affetmiştir fakat kim tekrar yaparsa

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Mâide Sûresi 94-98. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

94-Ey îmân edenler! Allah, gizlide kendisinden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için, (ihramlı iken yasaklandığınız) avdan, ellerinizin ve mızraklarınızın kendisine erişebileceği (çok kolay avlayabileceğiniz) bir şeyle mutlaka sizi imtihân edecektir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, o takdirde ona (çok) elemli bir azab vardır! (*)

95-Ey îmân edenler! Siz ihramlı iken, av (hay­vanların)ı öldürmeyin! Artık içinizden onu kas­den öldüren kimseye, o takdirde Kâ‘be’ye ulaşacak olan bir kurban olmak üzere öldürdüğünün mislinde sağmal hayvanlardan bir cezâ vardır ki, buna (bu avladığı hayvanın mislinin ne olacağına) içi­nizden adâletli iki kişi hüküm verir. Veya bir keffâret (gerekir) ki, (o da) yoksulları doyurmak veya buna karşılık oruç tutmaktır; tâ ki (yaptığı) işinin vebâlini tatsın!

Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim tekrar yapar­sa, artık Allah ondan intikam alır. Çünki Allah, Azîz (dâimâ üstün olan)dır, intikam sâhi­bidir.

96-Size ve yolculara bir fayda olmak üzere, deniz avı ve onu yemek sizin için helâl kılındı. Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram kılındı! O hâlde huzûruna toplanacağınız Allah’dan sakının!

97-Allah, Kâ‘be’yi, o Beyt-i Harâm’ı, (kendisinde hac edilen) haram ayı (Zilhıcce ayını), kurbanı ve (ona takılan) gerdanlıkları, insanlar için (maddî ma‘nevî) bir kalkınma (vesîlesi) kıldı. Bu, muhakkak ki Allah’ın, göklerde ne var, yerde ne varsa bildiğini ve şübhesiz Allah’ın, herşeyi hakkıyla bilici olduğunu (sizin de) bilmeniz içindir.

98-Bilin ki gerçekten Allah, azâbı şiddetli olandır ve şübhesiz ki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.

(*) Bu imtihan, Hudeybiye’de Resûl-i Ekrem (asm) ve ashâbı, umre için ihramlı oldukları bir sırada vukū‘ bulmuştur. Öyle ki, o hâlde iken avlanması yasaklanan yabânî hayvanlar ve kuşlar, yüklerinin arasına kadar giriyorlardı. (Celâleyn Şerhi, c. 2, 273)