Ali Şeriati anısına

Bir zamanlar İranlı entelektüel ve alimleri yutarcasına okuyordum. Belki dönemin hakim cereyanı öyle gerektirdiği içindi. Kimler yoktu ki: Ali Şeriati, Abdülkerim Suruş, Mehdi Bazergan, Sadık Hidayet, Mutaharri, Tabatabai, Beheşti, Seyyid Hüseyin Nasr, Daryuş Şayegan, Humeyni, Kaşani, Burucerdi… Bunlar içinde masalımın en uzun sürdüğü sima Ali Şeriati olmuştu.

Suruş o dönemler Ali Şeriati’nin bir muhibbi idi. Okuduğum en kayda değer kitabı Aydınlık ve Dindarlık olmuştu. Nebevi Rüyaların Ravisi muhafazakar muhayyileyi hayli tedirgin etse de entelektüel derinlik açısından çok kıymetliydi. Ülkemizde Mustafa Öztürk dışında o kitabı anlayan çıktı mı, sanmıyorum.

Seyyid Hüseyin Nasr yaşayan en büyük çağdaş sufi. İlk okuduğum kitabı: İdealler ve Gerçekler. Hazretin tasavvufa bakışı çok etkilemişti beni. Sonra İslami Kozmoloji Öğretilerine Giriş, Bilgi ve Kutsal, Modern Dünyada Müslümanca Yaşamak takip etti. Bilgi ve Kutsal kitabı entelektüel derinlik açısından tek kelimeyle şahane idi.

Mutaharri aydından çok alimdi ve medrese geleneğinden geliyordu. Adl-i İlahi, Materyalizme Eğilim Nedenleri, Gaybi Yardımlar isimli kitapları güzeldi. Adl-i İlahi’yi Hüseyin Hatemi’nin çevirisinden okumuştum. Ama çevirinin pek tatlı olduğunu söyleyemem. Mutaharri’nin bu kitapta halletmeye çalıştığı konuları Said Nursi -en azından Türkiyeli okuyuculara- çok daha başarılı bir üslup ile sunuyordu.

Daryuş Şayegan’ın iki klasik eserini mütalaa etmiştim: Yaralı Bilinç ve Batı Karşısında Asya. Genellikle Yaralı Bilinç’ten bahsedilir ama Batı Karşısında Asya çok daha harika bir kitap. Türk entelektüel camiasında bu kitaba yapılan herhangi bir göndermeye şahit olmadım henüz. Doğu ve Batı ikilemini mesela Bilge Kral’ın Doğu Batı Arasında İslam kitabı’ndan çok daha maharetle analiz edebiliyordu. Şayegan’ın farkı sosyalist bir çizgide olması ve dolayısıyla sosyal düşünceyi İslamcı yazarlara göre çok daha iyi tanımasıydı.

Dediğim gibi bunlar arasında masalımın en uzun sürdüğü sima Ali Şeriati olmuştu. Hangi kitabını söyleyeyim ki: İnsanın Dört Zindanı, Dine Karşı Din, İslam Sosyolojisi, Yalnızlık Sözleri I-II, Hubut, Kevir, Hac, Medeniyet ve Modernizm, İbrahim İle Buluşma, Fatıma Fatımadır, İslam Nedir, İslam Bilim I-II. Vakti zamanında “Ali Şeriati ile İnsanın Dört Zindanı Üzerine” serlevhası ile Ezeli Mağluplar’a misafir etmiştim. Ama bence Şeriati’nin en ölümsüz eseri Dine Karşı Din. Bu kitap kıyamete kadar klasik olma vasfını yitirmeyecek gibi.

Hubut, Yalnızlık Sözleri ve Kevir’de konuşan insan Şeriati idi ama bu kitapta konuşan bilge Şeriati. İslam Sosyolojisi keza aynı çapta harika bir eserdi. İslami tarih felsefesi denemesinin tek örneği diyebilirim. Freud tarih felsefesini cinselliğe bağlar, Marks özel mülkiyete Şeriati ise emr-i ilahiye. Ona göre İslam sosyolojisi dışındaki bütün sosyolojiler şirk sosyolojisi. Muhafazakar bilinç belki de Necip Fazıl’dan çok Ali Şeriati’den etkilendi. Hatta Camus, Sartre, egzistansiyalizm gibi isim ve kavramlarla bizleri ilk tanıştıran Ali Şeriati oldu diyebilirim.

Türk aydınları içinde birçok konuda olduğu gibi Ali Şeriati’ye dikkatleri çeken tek isim Cemil Meriç oldu. Kırk Ambar kitabında İslam Sosyolojisi’ni uzun uzun tahlil eder ve İslam dünyasında ikinci bir İbn-i Haldun taltifi ile selamlar hazreti. İranlı entelektüel ve alimlerin Mevdudi, Seyyid Kutup, Abduh, el-Benna, el-Buti, Cevdet Said, Gannuşi, Fazlulrahman, Musa Carullah gibilerden mümeyyiz farkı inanılmaz bir irfani derinliklerinin olması. Henry Corbin’in Tabatabai’den oldukça etkilenmesi tesadüf olmasa gerek. El-Mizan tefsirinin farkı yine burada. Ama bunu görebilmenin şart-ı evveli mezhep taassubunu bir kenarda bırakmak.

Belki şaşıracaksınız ama Şeriati dahil bugünün insanına hitap edebilecek yegane isim İslamcı olmayan Daryuş Şayegan. İlmi ciddiyet ve derin seziş açısından çok ileri bir yerde olan Şayegan’ın en büyük talihsizliği arkasında Şeriati gibi dindar bir kitlenin olmayışı. Ülkemizde sufilik tarafını dışarıda bırakırsak Seyyid Hüseyin Nasr’a benzeyen tek simanın merhum Fuat Sezgin olduğunu söyleyebiliriz.

Bütün bu isimler elbette çok değerliydi ama yaşadığımız topraklarda bu isimleri aratmayacak daha büyük isimler vardı. Şeriati’ye mukabil Cemil Meriç, Mutaharri’ye mukabil Said Nursi, Sadık Hidayet’e mukabil Necip Fazıl, Seyyid Hüseyin Nasr’a mukabil Fuat Sezgin, Şayegan’e mukabil Kerim Sadi, Abdülkerim Suruş’a mukabil Dücane Cündioğlu, Beheşti’ye mukabil Mustafa İslamoğlu… Ama muhafazakarlığın kaderi hazine üzerine oturup dilencilik yapmak olduktan sonra bunu söylemenin ne önemi var ki!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
13 Yorum