Mustafa ÇALIŞAN

Mustafa ÇALIŞAN

Özel misafirimiz hastalık

Ömür hududu ve sınırları yani başı ve sonu belirlenmiş, ne ileri ve ne de geri bir adım atılamayan bir süreçtir. Aslolan bu sürecin nasıl yaşandığı, nasıl tüketildiği, neler kazanıldığı ve neler kaybedildiğidir.

Ömür kavramı ile ilgili olarak ilk akla gelen unsurlar vücut sahibi ile birlikte misafirlik kavramlarıdır.

Sahip olduğumuz ya da sahip olduğumuzu sandığımız vücut zaten bize ait, yani bizim mülkümüz değildir. Herhangi bir şekilde bizim kazanımımız değildir. Zaten bu dünyaya insan olarak gelişimiz de bizim elimizde olan bizim emeğimizle olmuş olan bir şey değildir.

İçinde bulunduğumuz bu dünyaya insan olarak gelişimiz, daha doğru bir ifade ile yaratılışımız tamamen bizim malikimiz olan Malikül Mülk’ün, Maliki Hakimin bize olan bir lütfudur, bir ikramıdır. O istese idi biz hiçbir şekilde var olmayabilirdik. Ya da bir taş, bir ağaç, bir hayvan olarak bu dünyaya gelmiş olurduk. Kısacası bizi yoktan vareden bir ilahi gücün tasarrufundayız.

O halde vücudu verenin bizden istediği şekilde bu vücudu kullanmak gerekir. Bu da onun koyduğu kurallara göre yaşamaktır. O kurallar ise Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz (asm) tarafından ortaya konulmuştur. Buna karşılık insana akıl ve irade, kalp ve tercih imkanları verilmiştir. İşte tam burada insanın yaradılış gayesine uygun davranıp davranmadığı ve vücudunu nasıl tasarruf ettiği meselesi ortaya çıkar. Yani vücudunu sahibi hakikisine teslim etti ise zaten bu dünya imtihanını başarı ile geçmiş demektir.

İnsanın cesedi genç iken latif, zarif ve güzel gül goncasına benzer. İhtiyarladığında kuru ve uyuşuk kış çiçeğine benzer… O halde gençlik elde iken vücudumuzu doğru ve emir dairesinde kullanmak gerekir.

Diğer yandan ikinci olarak misafirlik kavramı da insan ömrü içinde ayrı bir yer işgal etmektedir. Her bir insan bu dünyada misafir konumundadır. Ve buradan bir başka yere gidilecek. Misafir olan kimse, beraberince getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. İçinde bulunduğu yerden menzilden ayrılacak ve yaşadığı şehirden de çıkacak. Ve sonuçta içinde bulunduğumuz fani dünyadan da çıkacak. Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalışmak gerekir. Bir diğer ifadeyle vücudunu Mucidine feda etmek gerekir.

İçinde bulunduğumuz fani dünyada, hiçbir şey insanın kalbini ona bağlamasının doğru olmadığını gösteriyor. Hele hele insanın başına çeşitli hastalıkar, musibetler geldi ise bu mesele çok daha iyi idrak edilir.

İnsanın kalbi, hangi şeye el atarsa bütün kuvvetiyle o şeye bağlanır. Ve onun hakkında tam manasıyla fena olur. Yani her şeyi ile o mesele ile özdeşleşir. Gecesiyle gündüzüyle o mesele ile yatıp kalkar. Halbuki dünyevi olan herşey bu dünyada kalacaktır. Ve kalbin öyle bir kabiliyeti var ki bütün bir alemi temsil eder, ihata eder. O halde insan kalbini ebedi olana, ebediyete bağlarsa dünyada da ahirette de o kazanır.

Gelelim işin hastalık ile ilgili yönüne. İçinde bulunduğumuz dünyada herşey bizim istediğimiz gibi gitmiyor. Bazen irademiz dışında durumlarla karşılaşıyoruz. İnsan bu su misali akıyor. Kah oraya, kah buraya savruluyoruz. İşte bu halde iken bazen hastalıklar, belalar, musibetlerle muhatap oluyoruz.

Nasıl ki, başlangıçta ifade ettiğimiz gibi bu vücut bize ait değil emanet olarak verilmiş,  hastalık da emanettir. Onun da sahibi bizi yoktan var edendir. Her türlü hastalık Cenab-ı Hakkın izni, bilgisi ve rızası dairesindedir. Yani hastalığı veren de O’dur, buna karşılık şifayı veren de O’dur.

Meseleye böyle bir bakış açısıyla baktığımız takdirde son derece rahatlarız. Dünya gamından çıkarız, rahatlarız, ferahlarız. Ancak bu şu demek değildir; hastalığın karşılığında gerekli olan doktora gitmek, ilaç kullanmak gibi dünyevi tedbirleri almak durumundayız.

Bir diğer ifade şekliyle insan her hastalığın çaresini aramak, bulmak için gerekeni yapacak. Çaresi olan şeyde acze düşülmeyecek. Çaresi yoksa da feveran edilmeyecek. Bu da bu meselenin tevekkül boyutudur.

Rabbim bizi tevekkül edenlerden eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum