‘Akil insanlar’ ve Bediüzzaman’ın Münazarat’ı

Akil insanlar gündeme geldikten sonra Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Münazarat adlı eserindeki şu bölümü keyifle bir daha, bir daha okuma ihtiyacı duydum. Zevkine doyamadım. 

Bir sistemi bu denli derinlemesine anlamak/anlatmak ancak bu kadar olur.

“Suâl: "Meşrûtiyeti pek çok i’zâm ediyorsun. Eskide rey-i vâhid idi, milletten suâl yok idi; şimdi meşverettir, milletten suâl edilir. Millet, ’Ne için?’ der; ona, ’Ne istersin?’ denilir, işte bu kadar. Daha nedir, o kadar ilâveyi takıyorsun?"

“Cevap: Zâten şu nokta bütün cevaplarımı tazammun etmiş. Zîrâ meşrûtiyet hükümete düştüğü vakit, fikr-i hürriyet meşrûtiyeti her vecihle uyandırır. Her nevide, her tâifede onun sanatına âit bir nevi meşrûtiyeti tevlid eder. Hattâ ulemâda, medâriste, talebede bir nevi meşrûtiyeti intâc eder. Evet, her tâifeye ona mahsus bir meşrûtiyet, bir teceddüt ilhâm olunuyor. İşte, şu arkasında şems-i saadeti telvih eden ve temâyül ve incizap ve imtizâca yüz tutan lemeât-ı meşverettir ki, bana meşrûtiyet hükümetini bu kadar sevdirmiştir.” (Münazarat sh. 31)

Burada her zaman dikkatimi çekmiş bir cümle var. “Hattâ ulemâda, medâriste, talebede bir nevi meşrûtiyeti intâc eder” sözü ibretamizdir.

Ben bu ifadeden anlıyorum ki, meşrutiyetin en son varacağı yer medresedir ve âlimlerdir. Sırayla bütün toplum katmanlarını geçtikten sonra yani her yere sirayet ettikten sonra en son medreseye ulaşacaktır. Demokrasiyi kabulde en zorlu kesim medrese ve ulemadır. Bu günkü tabirle eğitim camiasıdır.

Öyle ise buradan şöyle bir hüküm çıkarabilir miyiz?

Şayet Ulema, medrese (eğitim kurumları) ve talebe demokrat olmuşsa demektir ki, o ülkeye kâmil manada demokrasi gelmiştir.

Günlük haberler buna en güzel delildir. Üniversitelerimiz diğer halk katmanlarından çok daha katı bir şekilde düşünceye karşı çıkmaktadır. Kendinden olmayan, kendi fikirlerini savunmayan bir düşünce ve fikir adamını dinlemek şöyle dursun konuşturmamaya çalışmaları bunun en bariz örneğini teşkil ediyor.

Aslında bu hüküm bana Medreset-üz Zehra erkânlarını hatırlattı. Onların da demokrasiyi kabulde direnmelerinin asıl nedenini böylece anlamış oluyoruz.

Çok uğraştık, çok çabaladık, diyebilirim ki, her anımız demokrasiyi anlatmakla geçti ama ne hazindir ki, birlikte olduklarımız bu konuda hayli dirençli çıktı/çıkıyor. 

Fikir olarak demokrasiyi savundukları halde bunu fiiliyata dökme ve yaşama geçirme hususunda aynı seviyede çaba gösterdiklerini söylemek hayli zor.

Abi kardeş ilişkisi bir müddet sonra değişiveriyor, abiler şeyh gibi kardeşler de mürit gibi davranmayı daha uygun görüyor. Manevi gücü yönetmek kolay olmasa gerek.

Demokrasi başka bir şey, bir kültür meselesi, bir yaşam, bir davranış biçimi... Şayet bunu eğitim çağında öğrenmemişse bir insan fikir olarak ne denli iyi olsa da bunu uygulamaya geçirmesi mümkün olmuyor.  Veya eksik kalıyor.

Allah’tan dileğimiz o günleri de görmektir.

Her neyse konumuza dönersek; Özetle bu güzel günleri keyifle yaşıyoruz.

Bediüzzaman ve Nur Talebeleri Yüz senedir, ben ise bir fert olarak kırk küsur senedir bunun mücadelesini veriyoruz. Geçte olsa netice almış olmak gayet keyifli…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum