Akgündüz'den Yusuf Şevki Yavuz'a: 'Hz.Muhammed’in devleti M.Kemal’in kurduğu laik devlettir' dedin mi?

Akgündüz'den Yusuf Şevki Yavuz'a: 'Hz.Muhammed’in devleti M.Kemal’in kurduğu laik devlettir' dedin mi?

Marmara İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Şevki Yavuz’un Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine yaptığı iftiralara tepkiler geliyor

Risale Haber-Haber Merkezi

Haberin Risale Haber’de yayınlanmasından sonra çok sayıda okuyucu Yavuz’un sosyal medya hesabından cevap verdi. Ancak Prof. Yavuz, işine gelmeyen yorumları sildi ve takipçileri engelledi.

Yavuz’a bir cevap da Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’den geldi. Yavuz’un 28 Şubat sürecinde başörtü düşmanlığı yaptığını hatırlatan Akgündüz, “Hz. Muhammed’in kurmak istediği devlet, Mustafa Kemal’in kurduğu laik devlettir diyecek kadar alçalan dinde reform raporunu yazanlardan biri” olup olmadığını söyledi. 

DİNDE REFORM RAPORU HAZIRLAYAN SAHTEKÂRLAR ARASINDA SEN DE VAR MISIN?

Prof. Akgündüz’ün sözleri şöyle:

Öncelikle Yusuf Şevki Yavuz isimli, “fırka” ile “fıkra”yı birbirinden ayıramayacak olan câhil bir ilahiyat kelâm Prof’u, Bediüzzaman hakkında iftiradan da öte bazı salyalar akıtmıştır. Öncelikle bu câhil adama bir soru soracağım:

Demirel Cumhurbaşkanı iken, “Dinde Reform” diye 20 sayfalık bir rapor hazırlattı. Bana da hazırlayanlardan biri tarafından bu rapor gönderildi. Bu raporda zamanın Diyânet İşleri Başkanı, TRT’nin Dinî Yayınlardan sorumlu bir adamı, bir zaman Diyânet İşleri Başkan Yardımcılığı yapmış biri ile çift isimli ve soyadı Yavuz olan biri de vardı. Sayın câhil Prof. Demirel’in talimatıyla “Hz. Muhammed’in kurmak istediği devlet, Mustafa Kemal’in kurduğu laik devlettir” diyecek kadar alçalan dinde reform raporu hazırlayan sahtekârlar arasında sen de var mısın?

Bu rapora göre, İslamın hükümlerinin ibâdet ve ahlaka ait hükümleri hariç, hukukî hükümleri yok sayılıyordu. Bu rapora karşılık, Cumhurbaşkanı Demirel’e ve Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu Başkanlığına ulaşmak üzere cevâbî mütalaamı yazdım. Şimdi Cumhurbaşkanlığından istirhamım bu Dinde Reform Raporunu olduğu gibi kamuoyuna ilan etmeleridir.

28 ŞUBAT DÖNEMİNDE NEDEN BAŞÖRTÜSÜ DÜŞMANLIĞI YAPTIN?

Muhtemelen bu câhil profesör de raporu hazırlayanlar arasında idi ki, 28 Şubat döneminde başörtüsü düşmanlığı yaptığı çok sayıda talebesinin aleyhindeki şahitlikleriyle bize kadar geldi.

CÂHİL PROF’UN İŞÂRÎ TEFSİRİ HURUFİLİK İLE KARIŞTIRMASINA CEVAP

Bedîüzzaman’a göre, “Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân; âyetlerini, cümlelerini öyle bir şekilde nazmetmiş ve vaz’etmiştir ki, her cihetten ihtimal yolları bulunsun ki, muhtelif fehimler ve isti’dâdlar, zevklerine göre hisselerini alabilsinler. Binâenaleyh ulûm-u Arabiyyenin kaidelerine muvafık ve belâgatın prensiplerine uygun ve ilm-i usûle mutabık olmak şartiyle, müfessirlerin birbirine muhalif olan beyânatı ve ihtimalleri; zamanlara, tabakalara ve fehimlere göre murad ve câizdir diye hükmedilebilir.” (Bedîüzzaman Said Nursi, İşârâtü'l - İcâz, İmanı Bilgayb, sh. 40.)

İşte Bedîüzzaman Hazretleri Sikke-i Tasdik-i Gaybî adlı eserinde, Kur’anın bütün bu özelliklerini göz önünde bulundurarak ve de İslami ilimlerde mevcut olan yukarıdaki kurallara uyarak şöyle demektedir: 

"Kur'an hakkında nâzil olan bazı ayetler, fer'î bir tabakadan ve bir mana-yı İşârîsiyle de Kur'an ile münasebeti çok kuvvetli bir tefsirine bakmak, şe'nine bir nakîse değil, belki o lisan-ül gaybdaki i'caz-ı manevîsinin muktezasıdır." (Bedîüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, sh. 94-95).

Dikkat ederseniz Bedîüzzaman Kur’an’ın işaret ettiği fer’î tabakalardan biri ve işaret manasıyla Kur’an Risale-i Nur gibi bir Kur’an tefsirine işaret ediyor diyor.

Bedîüzzaman’a göre, “Bir tabakanın mâna-yı işârisinin külliyetindeki fertlerinin bu asırda tezâhür eden ve münasebeti pek kuvvetli bir ferdi Risalet-ün-Nur olduğunu, onu okuyan herkes tasdik eder. Risalet-ün-Nur'un Kur'ân'dan başka me'hazı yok, Kur'ân'dan başka üstadı yok, Kur'ân'dan başka mercii yoktur. Te'lif olduğu vakit hiçbir kitab müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur'ân'ın feyzinden mülhemdir. İşte Sikke-i Tasdik-i Gaybi adlı risalede zikredilen otuzüç âyetin bil'ittifak, tekellüfsüz, mânaca ve cifirce Resail-in-Nur'un başına parmak basmaları ve başta Âyet-in-Nur on parmakla ona işaret etmesi ve eskidenberi ulema ortasında ve edibler mabeyninde meşhur bir düstur ve hakikatlı bir medar-ı istihracat ve hattâ hususî tarihlerde ve mezar taşlarında ediplerin istimal ettikleri mâruf bir kanun-u ilmî iledir. Eğer o kanuna tasannu karışmazsa, işâret-i gaybiye olabilir. Eğer sun'î ve kasdî yapılsa, yalnız bir letâfet, bir zerâfet, bir cezâlet olur.” (Bedîüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, sh. 94-95).

Bedîüzzaman hazretleri, hiçbir yerde “bu ayet Risale-i Nur hakkındadır” demiyor ve şahsını ön plana çıkarmıyor; sadece yukarıdan beri izah ettiğimiz İşari tefsirin kurallarını kullanarak Kur’an ayetlerinin işaret ettiği külli manaların yüzlerce işari manalarından birinin de Risale-i Nura işaret eylediğini belirtiyor.

Bazı kimseler, Ebced hesabı gibi Esrar-ı hurufla ilgili İşârî tefsir yorumları ile, hurufîlik safsatasını birbirine karıştırmıştır. Bazıları da, bir tefsir metodunun kabul edilebilmesi için, onun Hz. Peygamber (asm) tarafından kullanılmış olması gereğinin varsayımından hareketle, bu tür işârî tefsir metotlarına, bu çeşit yorumlara katılmama taraftarıdır. Onun için bu konuyu, soru-cevap şeklindeki bir diyalogla açığa kavuşturmakta fayda vardır.

İslâm inancını ortadan kaldırmak için ortaya çıkan, bâtıl bâtınîliğin bir kolu olan tarihteki Hurûfîlik ekolunun kurucusu sayılan, Fazlullah adındaki şahsın doğum tarihi, hicrî 740'tır. Hâlbuki İslâm literatüründe "Esrâru ilmi'l-hurûf" olarak geçen ve harflerin sırlarına dair yapılan ilmî çalışmalar çok önceden vardı. Misâl olarak harflerin esrarı konusunda meşhur olmuş Muhyiddin İbn Arabî'nin ölüm tarihi hicrî 638'dir. Hatta ondan daha önce bu konuda oldukça fazla şöhret bulmuş İbn Berrecan'ın ölüm tarihi, hicrî 536'dır. (Ed-Dâvûdî, Şemsuddin Muhammed b. Ali, Tabakâtu'l-Müfessirin, I/306; Badıllı, Abdulkadir, Risale-i Nur'un Kudsi Kaynakları, 956).

Hurûfîlik, 1394’de idam edilen Fazlullah Esterâbâdî tarafından kurulan ve Bâtınîliğin kolu olan bir bâtıl mezhepdir. 14. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış, 15. ve 16. asırlarda Anadolu ve Rumeli’de ciddi etkiler yapmış ve hatta Fâtih zamanında Saray’a kadar girmeye çalışmıştır. Bunların en önemli bâtıl inançları, harflere bazı manalar yüklemenin yanında, hulûl inancı ve buna bağlı olarak mehdîlik anlayışıdır. Bunlara göre, Fazlullah Allah’ın mazharıdır; yani hâşâ Allah Fazlullah’ın bedeninde görüntülenmektedir ve kıyamet gününe yakın, Müslümanları, Hıristiyanları ve Yahudileri kurtaracak Mehdi olduğuna inanılmaktadır. Maalesef, bu görüşleriyle, Anadolu ve Rumelideki Bayrâmî Melâmîlerini, Kalenderîleri, Bektaşîleri ve Kızılbaşlığı derinden etkilemiştir.

HZ. İSA’NIN NÜZULÜNE İTİRAZINA CEVAP

Evvelâ, câhil profesör, Bediüzzaman’a iftirâ atmakla aslında Âhirzamanda Hz. İsa’nın nüzulü ile ilgili mütevâtir derecesine varan hadisleri inkâr ediyor. Halbuki, bütün hadis kitabları nüzul-i İsa olayının mütevâtir olduğunu naklediyorlar. Kaldı ki, Bediüzzaman, bazı ahmaklar gibi Hristiyan ve Yahudilerin ehl-i necât olacağını söylemiyor. Ancak nüzul-i İsâ olayını iki şekilde tevil ediyor.

Birincisi, semâdaki dünyevî cesedi ile ineceğini zikrediyor. Ancak asıl, ma‛nevî nüzul konusuna eğiliyor.

İkincisi, ma‛nevî nüzul meselesinde mevcut hadîsleri açıklayan Bediüzzaman şöyle diyor:

“İşte böyle bir sırada, dinsizlik cereyanı pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsâ Aleyhisselâm’ın ma’nevî şahsiyetinden ibaret olan hakîki İsevîlik dîni ortaya çıkacak, yâni Rahmet-i İlâhîyenin semâsından nüzûl edecek; hâl-i hazır Hıristiyanlık dîni o hakîkata karşı tasaffi edecek, hurâfelerden ve tahrifattan sıyrılacak, İslâmın hakikatleriyle ile birleşecek; ma’nen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâb edecektir... Ve Kur’ân’a iktidâ ederek, o İsevîlik şahs-ı ma’nevîsi tâbi’; ve İslâmiyet metbu’ makamında kalacak; Hak Din bu iltihak neticesinde büyük bir kuvvet bulacaktır.

Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûb olan İsevîlik ve İslâmiyet; ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak isti’dâdında iken, göklerde cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sâdık, bir Kadir-i Külli Şey’in va’dine istinâd ederek haber vermiştir. Mâdem haber vermiş, haktır; mâdem Kadir-i Külli Şey’ va’d etmiş, elbette yapacaktır.

Hazret-i İsâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakîki İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun manevi yakınları ve havassı, nûr-u îman ile O’nu tanır. Yoksa açık bir şekilde herkes onu tanımayacaktır”. (Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, On Beşinci Mektup, 57).

Câhil Prof’un Papa’ya mektubla alakalı salyasına değinmeyeceğiz. Zira Bediüzzaman Kur’an ve Resûlüllah ile alakalı kitaplarını gönderdiğini, mektup olayının yalan olduğunu belgelerle Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi isimli 6 ciltlik eserimizde açıkladık.

YÖK’E, MARAMARA İLAHİYAT DEKANLIĞINA VE HÜKÜMET RİCÂLİNE SORUM

Böyle bir câhil prof ve Kur’an’a dil uzatan Mustafa Öztürk ile neden ehl-i sünnetin kalesi gibi olan Marmara İlahiyatı doldurdunuz?

Ankara İlahiyatın modernist ve reformist hocalarla dolu olduğunu; ama Marmara İlahiyatın buna karşılık Ehl-i Sünnetin kalesi olduğunu bilirdik. Ancak son zamanlarda Marmara İlahiyatın da Ankara İlahiyata benzetilmeye çalışılması gariptir. Mustafa Öztürk için hastalık bahane edilerek AK Partili eski bir bakan aracılığıyla tayin yapıldığını duydum. Peki dekan beyefendinin rolü ne?

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
13 Yorum