Abdurrahman Ağabey’in mürşidi

Bediüzzaman Said Nursî’nin hem yeğeni hem terbiyesine ve pek çok iltifatına mazhar olan Abdurrahman Ağabeyimizin Barla Lahikasında yer alan bir mektubundaki bir cümlesinin kapısından gireceğiz. Bahsettiğimiz cümle budur[i]:

“Ey amca! Sizden sonra şimdiye kadar en çok beni ikaz ve fenâ şeylerden men’ eden, üstad-ı âzam ve mürşidim olan bu âyet-i kerimeden duyduğum ve hissettiğimdir:

(Mealen) O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder. (Yasin suresi 65. Âyet)

Ve öyle biliyorum ki o gün de pek yakındır.”

Abdurrahman Ağabey bu mektubu kendi vefatından bir-iki ay evvel Bediüzzaman Said Nursî’ye yazıyor. Bediüzzaman Said Nursî de Abdurrahman Ağabey’in bu cümlesinin sonuna bu haşiyeyi koyuyor: “Cay-ı dikkattir, vefatını haber veriyor.”

Adıyamandaki talebe kardeşlerimle bu mektubu okuduğumdan beri Yasin suresini her okumamda bu ayete gelince durup biraz düşünüyorum. Halbuki Adıyaman’da bu mektubu okumazdan evvel de hem Yasin suresinin bu ayetini hem de Abdurrahman ağabeyin mektubunu mükerreren okumuştum lâkin Adıyaman’da farklı bir ihlas var, orada okuduklarım daha bir tesir ediyor bana. Cemaat doğrudan doğruya Üstadlarından derslerini alır bir vaziyette olduklarından ve aralarındaki tesanüdü ve muhabbeti muhafaza ettiklerinden elbette derslerin feyzi ve tesiri daha bir başka oluyor. Meseleleri aklen, ilmen anlamak da mühim elbette lâkin kalbin teslimi olmadan aklen anlaşılanlar insanın hayatını değiştirip dönüştürmeye kâfi gelmiyor. Îmanın mahalli olan kalb nuru ile ancak akıldaki marifet tesirini gösteriyor Allah’ın havl ve kuvveti ile.

Abdurrahman Ağabey bu âyetten ne işitmiş ve hissetmiş ise bu âyet kendisine üstad-ı âzam ve mürşid olmuş.

Kader bahsinde bir cümle var çok zaman aklımı meşgul etmiş “Kur’an ona o anda diyebilir ki: ”şu şerdir yapma.” Bu cümle cüz-i ihtiyarinin bir şeyi yapmak veya yapmamak konusunda ihtiyar sahibi olduğunun izahında yer alıyor. Bu cümleyi okuduğumda hep düşünmüşümdür ki; insanın Kur’an ile nasıl bir irtibâtı olmalı, nasıl bir kurbiyeti ve muhabbeti olmalı ki bir şerre elini uzatacağı vakit ona bir munis arkadaş gibi desin “şu şerdir yapma…” ve insanın, Allah kelamı olan Kur’an’a nasıl bir hürmeti olmalı ki elini derhal o işten çeksin…

Risale-i Nur’da bu gibi ifadelere çokça rastlarız “âyet geldi perdeyi kaldırdı… âyet geldi dedi…” Bediüzzaman hep âyetlerden yakın bir arkadaşı gibi, hayırhâhı gibi bahseder. Mesaisi ve meşguliyeti hep Kur’an ayetlerine hasredilmiş. Mûnis birer arkadaş olmuş Kur’an ayetleri ona. Kendisinin terbiyesi altında bulunmuş olan ve sonra hazin bir ayrılıkla yanından ayrılan Abdurrahman Ağabey Yasin Suresinin mezkur 65. Âyet-i kerimesine muhatap olmuş ve bu âyet-i kerime kendisini fena şeylerden men etmiş. Kader bahsindeki mazhariyete erişmiş ki âyetin kendisine “dur, yapma” hitabına mazhar olup mukabele etmiş.

Rabbim Kur’anın nüzul ayı olan Ramazan ayında bizleri de Kur’an âyetlerine muhatap olmakla, kendimizi mukâbil tutmakla rızıklandırır inşallah.

[i] Cümlenin aslında âyetin arapça metni yer almaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum